Azınlıkça Dergisi
Sayı 30
Mayıs 2007
Evren Dede
Bütün dünyayı gezin, göreceksiniz ki tek tip, tek tarz, tek cins bir İslam yoktur. Her yörenin, her kavmin, her topluluğun, her cemaatin, her ülkenin, her kabilenin, kendi hamuruyla, kendine has kültürüyle yoğrulmuş bir İslam’ı vardır. İslamiyet temelde elbette aynıdır; bu temel kurallar ne kutuplarda, ne de Kutup yıldızında değişmez.
Daha açık beyan edeyim ve gelecek eleştiri oklarını baştan savayım: Kur'an'da belirtilen hükümler ve Hz. Peygamber'in peygamberlik vasfıyla ortaya koyduğu ibadetler ve bağlayıcı sünnetler dünyanın her yerinde birdir; değişmez, değiştirilemez.
Fakat iş teferruata gelince bu böyle değildir. Her dereden, her çaydan su karışmıştır İslam’a. Zaten o yüzden dış görüntüsü tek tip, tek tarz, tek cins İslam yoktur diyoruz. Mezhepler boşuna çıkmamıştır karşımıza. Dönemin şartları, Müslüman cemaatin kültürü, içtiği suyu, köpeğinin içtiği su, su çektiği kuyu, hatta yöreye has hayvanı bile İslam’a yeni yorumlar getirmiştir. Bunlara da içtihadî hükümler diyoruz zaten. Mezhepler bu içtihadî hükümlerdeki farklılıkların sonucu oluşmuştur. İçtihadda bulunan hiçbir âlimin hükmü, ilahî hüküm değildir. Neticede varılan hüküm yorumdur. Kimi yerde bu mezhepler bile dar gelir insanlara. Vahhabîler haddi zatında bu yüzden vahhabîdir. Ve İslamdırlar. İranlılar da (Acemler) haddi zatında bu yüzden İranlıdır. Ve İslamdırlar. Sana göre değil, onlara göre bu böyledir. Tıpkı sana göre sen İslam olduğun gibi.
Yine eleştiri oklarını baştan savayım düşüncesiyle beyan edeyim: Günümüz dünyasında bir mezhebi yol bilmek ve seçtiğin mezhep üzerinde yaşamak şarttır.
Lakin, eleştiri oklarından çekinmediğimiz bir hususu da belirtmemiz gerekmektedir. Avrupa’da yaşayan biz Müslümanlar için mevcut mezhepler ve içtihatları günümüz şartlarını maalesef tam karşılayamamaktadır. Derdimize dert katan bir başka husus da, çevremizde gereksiz yere tutucu davranan kimselerin, teferruat sayabileceğimiz bir çok meselede sanki bu meseleler ilahî hükümmüş gibi tavır koymalarıdır. Oysa bilmeleri gerekir ki, korudukları veya koruduklarını sandıkları şeyler ilahî hüküm değildir. Bir dönemin ehliyetli kişilerinin ortaya koydukları düşüncelerdir. Kıymetlidir bu düşünceler, ama kimi yorumları Avrupa’ya, Batı insanına uymamaktadır.
Avrupa’da yaşıyoruz, doğuştan Batılıyız. Hem de şeriatın “küçük bir kısmının dahi olsa” serbestçe uygulandığı ve resmen tanındığı tek Avrupa ülkesinde yaşıyoruz. Peki, günümüz Avrupasına İslam adına kaynak model olabileceğimiz yerde, bu gereksiz korumacı tavırla İslam’a fayda yerine zarar vereceğimizi nasıl görmüyoruz? Bir dönemin uç noktalarına takılıp kalmış muhteremler unutuyorlar ne yazık ki. İmam Malik hazretleri, "Hz. Peygamber (sav) hariç herkesin sözü kabul de edilebilir, ret de" derken, “Ey gelecekteki âlimler! İslam adına kafa patlatın, bulunduğunuz coğrafyaya İslam’ı modelleyin, dinin teferruatını gününüze uygun, yaşanabilir kılın.” demek istemişti. Mezhep imamlarının o günün şartlarına, o günlerin toplumlarına göre verdikleri hükümleri, katı tutumla ömrü billah, kıyamete kadar tutup da taklit edin değil.
Batı dünyasının parçasıyız biz ve İslâm’ın Batıya uygun yorumunu, içtihadını yapabilecek, cesurca yeni hükümler ortaya koyabilecek, Batı Trakya’dan fışkırıp Avrupa’ya akacak, Müslüman kadının ve erkeğin sosyal hayattaki yerini yeniden tanzim edecek, pek çok meseleyi pratikte uygulanabilir kılacak, Avrupa’daki islamofobiayı (İslam korkusunu) ortadan kaldırabilecek, kaldıramasa da en azından ya tutarsa deyip göle maya çalabilecek, eli kalem tutan, Türkçe, Yunanca, İngilizce, Arapça fikirlerini yazan ve yayımlayan, konferanslara katılıp bize göre İslam’ı anlatan, Yunanistan’la Türkiye arasındaki kısır siyasete alet olmayan, bize İslam’ı sevdiren, yaşatan, ufku geniş, ulemâ gibi ulemâya, âlim gibi âlime öylesine muhtacız ki! Tıpkı diğer alanlarda muhtaç olduğumuz gibi.
Azınlıkça Dergisi
Sayı 30
Mayıs 2007
Sayı 30
Mayıs 2007
Evren Dede
Bütün dünyayı gezin, göreceksiniz ki tek tip, tek tarz, tek cins bir İslam yoktur. Her yörenin, her kavmin, her topluluğun, her cemaatin, her ülkenin, her kabilenin, kendi hamuruyla, kendine has kültürüyle yoğrulmuş bir İslam’ı vardır. İslamiyet temelde elbette aynıdır; bu temel kurallar ne kutuplarda, ne de Kutup yıldızında değişmez.
Daha açık beyan edeyim ve gelecek eleştiri oklarını baştan savayım: Kur'an'da belirtilen hükümler ve Hz. Peygamber'in peygamberlik vasfıyla ortaya koyduğu ibadetler ve bağlayıcı sünnetler dünyanın her yerinde birdir; değişmez, değiştirilemez.
Fakat iş teferruata gelince bu böyle değildir. Her dereden, her çaydan su karışmıştır İslam’a. Zaten o yüzden dış görüntüsü tek tip, tek tarz, tek cins İslam yoktur diyoruz. Mezhepler boşuna çıkmamıştır karşımıza. Dönemin şartları, Müslüman cemaatin kültürü, içtiği suyu, köpeğinin içtiği su, su çektiği kuyu, hatta yöreye has hayvanı bile İslam’a yeni yorumlar getirmiştir. Bunlara da içtihadî hükümler diyoruz zaten. Mezhepler bu içtihadî hükümlerdeki farklılıkların sonucu oluşmuştur. İçtihadda bulunan hiçbir âlimin hükmü, ilahî hüküm değildir. Neticede varılan hüküm yorumdur. Kimi yerde bu mezhepler bile dar gelir insanlara. Vahhabîler haddi zatında bu yüzden vahhabîdir. Ve İslamdırlar. İranlılar da (Acemler) haddi zatında bu yüzden İranlıdır. Ve İslamdırlar. Sana göre değil, onlara göre bu böyledir. Tıpkı sana göre sen İslam olduğun gibi.
Yine eleştiri oklarını baştan savayım düşüncesiyle beyan edeyim: Günümüz dünyasında bir mezhebi yol bilmek ve seçtiğin mezhep üzerinde yaşamak şarttır.
Lakin, eleştiri oklarından çekinmediğimiz bir hususu da belirtmemiz gerekmektedir. Avrupa’da yaşayan biz Müslümanlar için mevcut mezhepler ve içtihatları günümüz şartlarını maalesef tam karşılayamamaktadır. Derdimize dert katan bir başka husus da, çevremizde gereksiz yere tutucu davranan kimselerin, teferruat sayabileceğimiz bir çok meselede sanki bu meseleler ilahî hükümmüş gibi tavır koymalarıdır. Oysa bilmeleri gerekir ki, korudukları veya koruduklarını sandıkları şeyler ilahî hüküm değildir. Bir dönemin ehliyetli kişilerinin ortaya koydukları düşüncelerdir. Kıymetlidir bu düşünceler, ama kimi yorumları Avrupa’ya, Batı insanına uymamaktadır.
Avrupa’da yaşıyoruz, doğuştan Batılıyız. Hem de şeriatın “küçük bir kısmının dahi olsa” serbestçe uygulandığı ve resmen tanındığı tek Avrupa ülkesinde yaşıyoruz. Peki, günümüz Avrupasına İslam adına kaynak model olabileceğimiz yerde, bu gereksiz korumacı tavırla İslam’a fayda yerine zarar vereceğimizi nasıl görmüyoruz? Bir dönemin uç noktalarına takılıp kalmış muhteremler unutuyorlar ne yazık ki. İmam Malik hazretleri, "Hz. Peygamber (sav) hariç herkesin sözü kabul de edilebilir, ret de" derken, “Ey gelecekteki âlimler! İslam adına kafa patlatın, bulunduğunuz coğrafyaya İslam’ı modelleyin, dinin teferruatını gününüze uygun, yaşanabilir kılın.” demek istemişti. Mezhep imamlarının o günün şartlarına, o günlerin toplumlarına göre verdikleri hükümleri, katı tutumla ömrü billah, kıyamete kadar tutup da taklit edin değil.
Batı dünyasının parçasıyız biz ve İslâm’ın Batıya uygun yorumunu, içtihadını yapabilecek, cesurca yeni hükümler ortaya koyabilecek, Batı Trakya’dan fışkırıp Avrupa’ya akacak, Müslüman kadının ve erkeğin sosyal hayattaki yerini yeniden tanzim edecek, pek çok meseleyi pratikte uygulanabilir kılacak, Avrupa’daki islamofobiayı (İslam korkusunu) ortadan kaldırabilecek, kaldıramasa da en azından ya tutarsa deyip göle maya çalabilecek, eli kalem tutan, Türkçe, Yunanca, İngilizce, Arapça fikirlerini yazan ve yayımlayan, konferanslara katılıp bize göre İslam’ı anlatan, Yunanistan’la Türkiye arasındaki kısır siyasete alet olmayan, bize İslam’ı sevdiren, yaşatan, ufku geniş, ulemâ gibi ulemâya, âlim gibi âlime öylesine muhtacız ki! Tıpkı diğer alanlarda muhtaç olduğumuz gibi.
Azınlıkça Dergisi
Sayı 30
Mayıs 2007
0 yorum:
Yorum Gönder