TÜRKÇE KİTABIMIZ ve Azınlıktaki “Profesyonel Paranoya”


Azınlıkça
Sayı: 37
Mayıs 2008

Denge
İbram Onsunoğlu

Bundan üç ay önce, daha kesin olarak 27 Şubat günü, Müslüman Çocukları Eğitme Programı’nın (ΠΕΜ’in) on yıllık deneyimini anlatan “Toplama, Çıkarma değil; Çoğaltma, Bölme değil” başlıklı kitabın tanıtılacağı Atina Üniversitesinin merkez binasındaki amfide Herkül Milas’la karşılaştım. Tanıtım etkinliğini izlemeye gelmiş. Bana, uzun süredir üzerinde harıl harıl çalıştığını bildiğim bir başka kitap Türkçe Kitabımız’ı nasıl bulduğumu sordu. Kitap baskıdaymış ve bu yakınlarda çıkacakmış.

Birkaç ay önce bana Türkçe Kitabımız’ın son karalamasını göndermişlerdi. İzlenimlerimi, gözlemlerimi, eleştirilerimi ileteyim diye. Yapamadım. Bilgisayarda 100 sayfadan çok bir metinler dizisi, yazarların metinleri ile açıklamalar ve alıştırmalar içiçe, düzene sokulmamış haliyle ve tümü aynı büyüklükte harflerle, okuyacak oldum, yordu beni. Birkaç günümü ayırmam gerekecek, ama bende zaman nerede. Sık sık “lüzumsuz işler müdürü” olduğum duygusuna kaptırırım kendimi, ekmeğimi kazandığım mesleğimi boşladığım düşüncesiyle vicdanım sızlar. Gönderilen notlara, genel bir izlenim bile edinemeyecek bir şekilde üstünkörü bir göz atmakla yetinmiştim.

Evren Dede uzun süredir bu kitap için azınlık yazarlarından metin seçerken ve ilgili dilbilgisi alıştırmalarını hazırlarken karşılaştığı güçlükleri anlatıyordu bana, ve yaşadığı sorunları. Ona da yeterince yardım edememiştim. Ama daha önce onun diretmesi ve çabasıyla Azınlıkça’da azınlık edebiyatıyla ilgili bir özel sayı hazırlamıştık. O zaman yol ve kaynak göstermiş, bilgilendirmiştim kendisini. Nitekim, Evren’in itirafına göre, Türkçe Kitabımız’a yazar ve metin seçiminde o çalışma taban oluşturmuş.

Milas bana kitabı nasıl bulduğumu soruyordu şimdi, onu incelediğimi farzederek. Nasıl yanıt vereyim?... Yanıtımı beklemeden ikinci sorusunu sordu: “Bu kitap azınlık cephesinden ne çeşit eleştiriler alabilir?” Bu kez hemen yapıştırdım, yarı şaka yarı gerçek, tahrik ederek ve inadına gaddarca: “Azınlığı Ana Vatan Türkiye’den koparmayı amaçlıyor olarak suçlanacaktır!”... Milas bir an için duraksadı, yutkundu. Böyle bir eleştiri geleceğini hiç düşünmemiş gibiydi veya benden böyle bir gözlem beklemiyordu. Onu gafil avladığımı hissettim. Gözlerinden öfke kıvılcımlarının sıçradığını görür gibi oldum.

Daha doğrusu, bugün kitabı okumuş ve incelemiş olarak diyebilirim ki, onu hazırlarken Azınlıktan gelecek böyle ve benzeri milliyetçi suçlamaları daha baştan bertaraf etmek için elinden geleni yapmıştı. Benim kendisinden beklentilerimin çok üstünde. Dolayısıyla Türkçe Kitabımız’ı incelemiş olsaydım, ona bu şekilde takılmaya dilim varmazdı. Kitapta bu yöndeki çabası öylesine aşikar idi ki, Yunanistan’da Azınlık konusundaki resmî ve egemen anlayışı kendisi için tüm tehlikelerine rağmen aşmıştı, çağdaş ve saygılı bir yaklaşımla, yeni bir anlayışın tohumlarını atıyordu. En kötü niyetlisinin bile bu çabayı ve iyi niyeti takdir etmemesi mümkün değildi. Öyle sanıyordu. Onun için besbelli vicdanen rahattı ve böyle bir suçlamaya hedef olabileceğini aklından silmiş olmalıydı.

Kitabın hazırlanmasında emeği geçen bizim azınlık üyesi öbür kişilerin katkısına hiç değinmiyorum, hâletiruhiyelerini hiç yorumlamıyorum.

İlgilenenler, söz konusu kitabı bugün görüp okumuşlar veya onun içeriği hakkında basında çıkan yazılardan ve elinizdeki Azınlıkça’dan bazı bilgiler edinmişlerdir. Onun için burada bir çift sözle yetineceğim: “Türkçe Kitabımız”, sayısı 50’yi bulan yalnızca azınlık yazarlarının metinleri ve azınlık yaşamından fotograflar ile bunlara eşlik eden dilsel ve daha başka alıştırmalardan oluşan bir yardımcı okuma kitabı, sona eren Frangudaki Programının son ürünü. Zenginliği hakkında var olan çekincelerimi bir hayli sarsmış olan azınlık edebiyatının bir derlemesi. “Azınlıkçılık” akımına dolaylı olarak ama pek açıkça ve sonuca gidici bir biçimde hizmet eden bir yapıt. Bizim ilkel milliyetçilerden gelen tepkilerden sonra onlara yanıt mahiyetinde şimdi daha da ileri gidip onların diliyle bir büyük gözlem yapacağım: “Türk azınlık milliyetçiliği” bir kitapta ancak bu kadar okşanabilir.

O gün ben Milas’a Azınlıktaki güdümlü ve yaranmalı paranoyadan korunmanın mümkün olmadığını anımsattım, kara mizaha başvurarak. Ne yapsa boşuna. Bu paranoyanın harekete geçmesi için birileri düğmeye basmayagörsün. “Bu kitabı Azınlığı Türkiye’den koparma çabası olarak suçlayacaklardır.” Kafa karıştırmak için en hassas noktadan vurarak. Milas, kendisi de azınlık bireyi, gerçekte bu hali çok iyi biliyordu, eseriyle bertaraf ettiğine inandığı bu hali. Ben ona bertaraf edilmezliğini anımsatıyordum. Gözlerinden öfke kıvılcımlarının sıçradığını görür gibi oldum. “Öyle mi derler? Desinler!... Doğru! Ben Azınlığın kişilik kazanmasını ve verasetten kurtulmasını istiyorum!”...

Milas’la daha fazla konuşamadık. Etkinlik başlıyordu. Benim yapacağım konuşmanın konusu zaten bu tartıştığımız sorunla ilişkiliydi. “Frangudaki Grubunun Trakya’ya ilk geldiğinde AZINLIKTAKİ İTİMATSIZLIĞIN KAYNAKLARI”. Bu konuşmayı aynen Yunanca olarak Azınlıkça’nın geçen sayısında bu sütuna koymuştuk.

“Türkçe Kitabımız” bir ay sonra yayımlandı. Milas önce onu Türkiye ve Yunanistan’da bazı gazeteci ve aydınlar tarafından yorumlanmasını sağladı. Muhtemel saldırılara karşı bir savunma duvarı mı inşa etmek istiyordu, herhalde öyle. İlgili eleştiriler hep olumlu, bazıları coşkulu çıktı. Ne çıksa boşuna. Düğmeye bir basılmayagörsün.

Düğmeye basılmış olmalı ki: İlk tepki, kitapta karanlık emeller keşfederek ve onu reddederek, Almanya’daki Federasyon başkanı Halit Habipoğlu’ndan geldi. Habipoğlu, uzun açıklamasında eline alıp okumadığı ve incelemediği kitabı eleştirmeye kalkarken, konuya önyargıyla yaklaştığını da böylece itiraf ediyor ve kazanılmış bir hızla ve iddialarını kanıtlama gereği duymadan kınamacılık geleneğini ezbere sürdürüyordu. Özetini vereyim: “Bizim denetimimiz altında olmayan, hele bir Yunanlının olduğu yerde biz her şeye kaşıyız.” Açıklama, azınlık basınında yayımlandı. Mesaj açıktı. Kitabı övmek ve ona olumlu yaklaşmak demek, Federasyonu ve onun arkasındaki gücü karşısına almak demekti. İkaz ediyordu. Kitabı daha incelemeden alelacele kınamaya koşmaktaki amacı, bu arada dile getirilebilecek muhtemel olumlu yorumların önünü kesmekti. Burada söz konusu olan, Yönetimden gelen girişimler karşısında Azınlık olarak edindiğimiz haklı kuşkuculuğun ve itimatsızlığın bir tezahürü daha değildi. Düpedüz bir paranoya idi, daha doğrusu “güdümlü ve yaranmalı profesyonel paranoya”. Her şeyden önce bu kitap, Yönetimin bir girişimi değil, bağımsız bir kurumun. Ve bu kurum, Yönetime değil, AB normları çerçevesinde oluşturulmuş yine bağımsız başka bir kuruluş tarafından denetilmekte. Habipoğlu bunları bilmiyordu, sorup öğrenmemişti, veya bilmemezlikten geliyordu.

Bu olay bana birkaç yıl önce Frangudaki’nin şahsına bizim tecritçi milliyetçilerimiz tarafından yapılan çirkin saldırıyı anımsattı. Frangudaki’nin İngiltere’de yapılan bir konferansta ΠΕΜ ile ilgili sunumuna “Düşmanı Eğitirken” diye koyduğu alaylı ve karamizahlı başlık, sunumun içeriği gözardı edilerek ve kasten ucuz bir tahrifatçı yaklaşımla, gerçekte öyleymiş gibi algılanıyor ve top ateşine tutuluyordu. Başlığın egemen anlayışa karşı bir eleştiri ve iğneleme oluşturduğunu görmeyecek kadar alçalıyordu profesyonel paranoya.

Milas, Habipoğlu’na yanıt verdi. Habipoğlu’nun mantığı öylesine zorlama ki ve öylesine çürük temellere oturuyor ki.

Sonra, Frangudaki programına yöneltilen başlıca eleştirilerden biri, onun Yunanca ağırlıklı olması idi. Şimdi bu program çerçevesinde, bu eleştirilerin göz önüne alındığını gösterircesine, Türkçeyi öğretme amaçlı bir yardımcı kitap çıkıyordu.

Bırakalım başka ayrıntıları, ben burada bir noktaya değineceğim. Federasyonun açıklamasında ara başlık olarak kullanılan şöyle bir ifade var: Yunanistan, Türkçe Kitabımız’ı kendi çıkarları için kullanıyor. Şahsen böyle bir şeyi henüz farketmemiş olmama rağmen, zira Habipoğlu olacağını tahmin ettiği bir şeyi olmuş gibi gösteriyor, ama böyle bir şey olsa bile, anlamadım, bundan daha doğal ne var ki. Bu ne biçim mantık! Yani yarın Yönetim özgür ve adil müftülük seçimlerini ilan etse ve buna karşılık “bakınız ben Azınlığın müzmin talebini kabul ettim ve çağdaş Avrupaî azınlık politikası izliyorum” gibilerden bu olayı “kendi çıkarları için kullanmaya” kalksa, biz buna itiraz mı edeceğiz ve seçimleri red mi edeceğiz? Bu ne biçim mantık!

Daha sonra kitap daha birçok eleştiriler aldı. Tümünde ortak payda, açıkça ifade edilmemesine rağmen, bununla Azınlığı Ana Vatandan koparmak amaçlandığı şeklinde. Azınlığın gelişip kişilik kazanmasını ve kendi değerlerini yaratıp kendi ayakları üzerinde durmasını böyle algılayanlar var, böyle niteleyenler var. Bu, başka bir şey değilse, bir özgüven eksikliği meselesi.

Bundan yıllar önce bir Türkiye gazetesinde Türkiye’nin azınlık politikasını şöyle eleştirmiştim: “Türkiye bizi hep elinden tutulup yürütülecek bir bebek gibi gördü. Onun için kendi kendine yürümesini öğrenmedik.”

Necmi Hasanoğlu ise Gündem’de çıkan yazısında Habipoğlu’nu beş geçmiş. İlişkili olmayan şeyleri birbiriyle ilişkili kılarak, bir AB ülkesinde, bu Yunanistan bile olsa, devlet erkinin her şeyi denetimi altında tutmaya ve her şeye yön vermeye gücü yetmediğini o da Habipoğlu gibi unutarak, doğru ile yanlışı karıştırıp keyfî yargılara vararak, ve daha neler. Ne diyeyim, kişisel deneyim meselesi.

Azınlığın izlemesi gereken politikanın temel bir ilkesini anımsatalım: Azınlık, savunmasını örgütlemek ve yaşamını sürdürmek için, ve bir yaşam felsefesi olarak, çoğunluk unsurundan kendisine saygı duyan demokrat kişilerle ilişkilerini geliştirmek ve onlarla ittifak kurmak zorundadır. Herkül Milas, bu kişilerden biridir.

Kitabın kendisine gelince. Herkül Milas’ın katkılarıyla hazırlanan Türkçe Kitabımız, Azınlığa ve azınlık değerlerine son derece saygıyla hazırlanmış bir kitap. Azınlığın kendi değerlerini ve kendi kültürünü geliştirmesinden ürken ve bunu Ana Vatandan kopmak gibi gösteren kimselere bir diyeceğim yok.



İbram Onsunoğlu'nun makalesini dergideki şekliyle PDF formatında okumak için TUŞLAYIN

0 yorum: