“Alışırlar, Alışırlar”: Kitabımıza Yöneltilen Eleştiriler Üzerine Bazı Kişisel Düşünceler


Azınlıkça
Sayı:37
Mayıs 2008

Dimostenis Yağcıoğlu


Bilindiği gibi, PEM Programı kapsamında, aralarında benim de bulunduğum bir yazarlar grubu tarafından hazırlanmış “Türkçe Kitabımız”, Türkiye ve Yunanistan’da genel olarak çok olumlu tepkiler almış olmasına rağmen, Batı Trakya Türk-Müslüman Azınlığı ve bu azınlığın diyasporasındaki belli bazı çevrelerin hiç hoşuna gitmedi. Bu çevreler, kitabın kendisine yani içeriğine değil, böyle bir kitabın hazırlanmış olmasına ve hazırlanış şekline yönelik çok sert, hatta insafsız eleştiriler yönelttiler.
Doğrusunu isterseniz, bu eleştirilerin şiddeti ve olumsuzluğu beni şaşırttı. Kitabın eleştirileceğini elbette tahmin edebiliyordum, ama bu kitabın bu kadar ciddiye
alınacağına ve bu denli sert bir tepkiyle karşılanacağına
ihtimal vermiyordum. Eleştirilerin daha çok “evet, ama...” “iyi, ama...” türünden olacağını zannediyordum. Yani PEM’e kuşkuyla bakan azınlık mensuplarının bu kitabı herşeye rağmen olumlu bir girişim olarak görmekle beraber, kitaptaki eksiklikleri ve zaafları vurgulayacaklarını,
veya daha genel olarak azınlık çocuklarının aldığı eğitimdeki çok önemli ve hâlâ çözüm bekleyen sorunların devam ettiğine dikkat çekeceklerini düşünüyordum.
“Evet, ama” tipindeki eleştiriler aslında yapıcı eleştirilerdir. Böyle eleştiriye muhatap olan hem neyi doğru yapmış olduğunu öğrenir, hem de neyi düzeltmesi, neyi değiştirmesi, neye ağırlık vermesi konusunda bir fikir edinir. “Evet ama”lar, eleştirilenin icraatına kısmen destek verir, ama aynı zamanda o kişinin bazı şeyleri değiştirmesini, düzeltmesini veya yeni bir şeye başlamasını talep eder. Ne yazık ki bizim kitabımıza azınlık diyasporasından ve bazı azınlık gazetecilerinden gelen eleştiriler, niyetimizin kötü olduğuna dair peşinen hüküm verip, çalışmamızı, etkinliğimizi bütünüyle reddeden nitelikte eleştirilerdi. Hiç destek içermiyor ve, açıkça ifade edilmese bile, sunu talep ediyorlardı: “Siz azınlık eğitiminden
elinizi eteğinizi çekin; o kitabı da dağıtmayın. Dahası, yaptığınız yanlışı kabul edip bizden af ve aman dileyin”. Bu türden bir eleştiri, hiçbir yapıcı yanı olmayan bir eleştiridir.
Bu genel düşünceler kapsamında, bize yöneltilen bu tür eleştirilerde daha somut olarak şunları da tespit etmek mümkün:
• “Türkçe Kitabımız” özellikle diyaspora dernekleri temsilcileri tarafından belki de hakkettiğinden daha fazla önemsendi ve ciddi bir tehlike olarak algılandı. Bunu, kuşkusuz, Herkül Millas’ın Türkiye ve Yunanistan’da yaptığı yoğun ve çok başarılı tanıtım çalışmalarına borçluyuz.
• Özellikle Türkiye medya kuruluşlarının bu girişime olumlu yaklaşması ve onu överek tanıtması onları rahatsız etmiş. Belki de kendilerini arkadan bıçaklanmış hissediyorlar.
• Hazırladığımız kitabın içeriği Halit Habiboğlu (bkz. ABTTF’nin bildirisi, 14.4.08) ve Necmi Hasanoğlu (bkz. Gündem gazetesi, 2 Mayıs 2008) gibi diyaspora temsilcilerini hiç ilgilendirmiyor. Onlar böyle bir kitabın hazırlanmış olmasını yanlış buluyorlar. Zaten kitabı okumamış, incelememiş olmaları da bunu açıkça gösteriyor. Kitabın içeriği her açıdan mükemmel olsaydı, yine aynı tepkiyi göstereceklerdi.
• ABTTF’nin, Türkiye devletinin aktif olarak katılmadığı, veya açık bir şekilde destek vermediği Batı Trakya Türkleri’yle ilgili hiçbir girişime olumlu yaklaşmayacağını anlıyoruz. ABTTF ve bu federasyonun bakış açısıyla düşünenlere göre, bütün Türkçe eğitim kitapları ya doğrudan Türkiye’de hazırlanacak ve Batı Trakya’ya getirilecek ya da --belki-- “icazetli” yani belli bazı merkezlerden izin almış kişiler tarafından hazırlanacak. Diğerleri ağzıyla kus tutsa onlara yaranamaz.
• Batı Trakya’da bazı gazeteler ve gazeteciler, diyaspora temsilcileri kendi görüşlerini ifade edip bildiri yayınladıktan sonra kendi olumsuz eleştirilerini dile getirdiler. Bu görüşler diyaspora temsilcilerininkiyle aynı içerikteydi. Son yıllarda Batı Trakya’daki Türklerin önemli bir bölümü, özellikle de bu azınlığın bazı aydınları ve liderleri, kendi söylem ve eylemlerini yurtdışındaki Batı Trakya Türk derneklerinin eylem ve açıklamalarına göre şekillendiriyorlar. Oysa normalde bunun tam tersi olmalıydı. Yurtdışındaki dernekler, Batı Trakya’daki sorunları
en iyi bilen, bunlarla hergün karşı-karşıya gelen, bu bölgede yaşayan azınlık mensuplarının dile getirdiği talep, görüş ve çözüm önerilerine göre kendi söylem ve eylemlerini şekillendirmeliydi.

Daha geniş olarak bu çevrelerin kitabımıza yönelttikleri tepkileri incelediğimde, bunların arkasında şu iki nedenin saklı olduğunu görebiliyorum:

1- Bu eleştirileri yöneltenlerde tekelci ve devletçi bir zihniyet hakim. Onlara göre azınlık eğitimi tamamen Türk ve Yunan devletlerinin kontrolünde ve ikili bir tekelle idare edilmeli. Tabii onların asıl istediği azınlık eğitiminde Türk devletinin etkisinin ve rolünün hiçbir şekilde zayıflamaması. Türkçe eğitim ile ilgili herşey (sadece azınlık okullarında değil, Yunan devlet okullarında bile) Türk devletinin kontörlünde ve tekelinde olmalı. Devlet-dışı bazı girişimlere izin verilebilir belki ama onlara da ancak Türk devletine bağlı ve bağımlı olmaları şartıyla izin verilebilir. Artı, belli ki Azınlık toplumunda da kendilerini bir tür “iktidar” gibi gören bazı çevreler var. Türkçe eğitimle ilgili her girişime galiba onların da izni ve onayı alındıktan sonra başlanmalı.
(Aynı tekelci zihniyet Yunan devleti ve Yunan devletine bağımlı bazı çevrelerde de mevcuttur. Bu çevreler de Yunan devletinin ve kendilerinin onayı alınmadan azınlık eğitimiyle ilgili yapılan her girişime kuşkuyla bakar ve böyle girişimleri birer tehlike gibi görür.)
Günümüzde bu tekelci zihniyet azınlık eğitiminin gelişmesinini ve düzelmesini önünde ciddi bir engeldir. Gittikçe gelişen özel sektör ve farklı kaynaklardan eğitime sağlanan fonlar, hem devletlerin eğitimdeki tekelini sarsmakta hem de tekelci zihniyete meydan okumaktadır.
“Türkçe Kitabımız”da işte bu tekelci/devletçi zihniyete ters gelen bir girişimdir. Bir kere, bu kitap bir devletin doğrudan sağladığı bir fonla değil Avrupa Birliği’nden gelen fonlarla hazırlanıp yayınlanmıştır. Kitabımızın hazırlanmasında Yunanistan Milli Eğitim ve Diyanet İşleri Bakanlığı’nın bir katkısı olmamıştır. Nitekim, bu kitap bakanlıktan büyük ölçüde özerk çalışan bir program (PEM) kapsamında hazırlanmıştır. Aslında bu bakanlığın bizim kitabımıza karşı şimdilik sadece müsamahasından söz edebiliriz. Bakanlık henüz kitabımızın devlet okullarında kullanılması için onay veya izin vermemiştir. (Bu kitabın azınlık okullarında okutulması hiçbir zaman söz konusu değildi.)

2- Kitabımıza en sert eleştirileri yöneltenler, son dokuz yılda özellikle tabanda, yani halklar ve sivil toplum düzeyinde, gelişen ve kök salan Türk-Yunan dostluğunu hâlâ hazmedememişlerdir. Türkiye’deki medyanın “Türkçe Kitabımız”a ilgi göstermesi ve olumlu yaklaşması işte bu yeni Türk-Yunan dostluk atmosferinin bir sonucudur. Artık Türkiye’deki birçok medya kuruluşu Yunanistan’da gerçekleşen bir girişime peşinen olumsuz, veya komplo teorisi mantığıyla yaklaşmamakta, böyle bir girişimi açık görüşlü bir biçimde dinleyip gördükten sonra destekleyebilmektedir. (Yunanistan’da da Türk karşıtlığı ve korkusu Türk-Yunan dostluğuna dayalı yeni zihniyet karşısında bir hayli zayıflamıştır.)

Batı Trakya Türkleri’nin diyaspora dernekleri, ve azınlığın içindeki bazı çevreler, Türk-Yunan dostluğunu kerhen destekleyici birkaç yorumda bulunmuşlarsa da, hâlâ Yunanistan’a ve Yunanlılara düşmanlık besleyen kişiler tarafından idare edilmektedir. Bu insanların Yunanistan’a öfkeli olmaları için muhtemelen kendi geçmişlerinde ve de kuşkusuz azınlığın geçmişinde geçerli
sebepler vardır. Ancak, Türkiye ve Batı Trakya’daki Türklerin çok büyük bir bölümü artık bu düşmanlıkları geçmişte bırakmayı ve dostluğa destek vermeyi seçmişlerdir. Bu yeni durum ve yeni eğilim diyaspora derneklerini yönetenleri ve genel olarak düşmanlık taraftarlarını çok rahatsız etmektedir.

Sonuç olarak şunu diyebiliriz:
Rahmetli Turgut Özal, 1989’da Cumhurbaşkanı seçildikten sonra onun cumhurbaşkanlığına karşı çıkanlar için “alışırlar, alışırlar” demişti. Gerçekten de çok uzun zaman geçmeden Özal’ın cumhurbaşkanlığını gayrı-meşru sayanların sesi kesildi; hoşlarına gitmese bile Özal’ın cumhurbaşkanlığına alıştılar. “Türkçe Kitabımız”a ve bunun gibi girişimlere karşı çıkanlar için de “alışırlar, alışırlar” demek mümkün. Evet, böyle girişimler azınlık içindeki ve azınlığın diyasoprasındaki bazı çevreleri rahatsız ediyor. Çünkü bu faaliyetler hem onların tekelci/devletçi zihniyetine ters geliyor, hem de Türk-Yunan dostluğuna karşı besledikleri (ama açıkça ifade etmekten çekindikleri) antipatiyi depreştiriyor. Ne var ki, siyasi ve ekonomik gelişmeler eğitimdeki tekelciliğin her düzeyde çatlayacağını, tekelci zihniyetin de zayıflamak zorunda kalacağını gösteriyor. Türk-Yunan dostluğu da birçok engel ve soruna rağmen gelişmeye devam ediyor. Sonuçta, devletlerin kontrolündeki eğitim tabii ki sürecek; ama artık alternatifleriyle birlikte varlığını sürdürecek. Türk-Yunan düşmanlığına karşı çıkanlar tabii ki olacak; ancak Türk-Yunan yakınlaşması devam ettikçe etkileri ve güçleri çok azalacak.
Bu yeni şartlara ve eğilimlere alışırlarsa, kendileri açısından çok daha iyi olacak.

Dimostenis Yağcıoğlu'nun makalesini dergideki şekliyle PDF formatında okumak için TUŞLAYINIZ

0 yorum: