"The Rums" saçmalığı


Azınlıkça
Sayı:44
Şubat 2009

Dimostenis Yağcıoğlu
dimostenis@rocketmail.com

Makaleyi Azınlıkça'da yayımlanan şekliyle PDF formatında okumak için TUŞLAYINIZ

Türkiye Rumlarıyla ilgili Yunanca ve Türkçe dışındaki dillerde (özellikle İngilizce ve Fransızca) çıkan yayınlarda ve bilimsel eserlerde son yirmi yıldır gözle görülür bir artış tespit ediyorum. Bu güzel bir gelişme. Ancak yine son yıllarda, bu artışa parallel bir şekilde gelişen ve gittikçe belirginleşen, yaygınlaşan başka bir eğilim de gözlemliyorum. Beni rahatsız, biraz da rencide eden bir eğilim: İster geniş kitlelere, ister uzmanlara yönelik olsun, İngilizce ve Fransızca yayımlanan makalelerde, haberlerde, kitaplarda Rumlar için gittikçe artan bir sıklıkta İstanbul Greeks”, “Greques de Turquie” gibi terimler yerine “the Rums”, “the Rum community” “les Rums”, hatta “la Rumluk” gibi terimler kullanılmakta.1 Yani bu cemaat için Türkçe’de ve Türkler tarafından kullanılan terim, başka dillere neredeyse olduğu gibi aktarılmakta, benimsenmekte ve o dilde mevcut olan eski terimlere (sanki onlarda bir sorun varmış gibi) tercih edilmekte.

Herşeyden önce, Türkçe’de “Rum/Rumlar” teriminin kullanılmasının normal olduğunu söyleyeyim. “Rum”, Türkçe’de bin yıllık, kökleşmiş bir terim. Tabii “Rum” aslında “canlı fosil” olarak nitelendirebileceğim bir kelime. Yüzyıllarca önce ilk kullanıldıklarında belli bir mantığı ve anlamı olan, ismi olarak kullanıldıkları topluluk veya kavram evrilmiş ve değişmiş olmasına rağmen, dilde kök saldıkları için değişemeyen ve aynen kullanılmaya devam eden kelimeleri birer canlı fosile benzetiyorum. Başka dillerde de böyle kelimeler bulmak mümkün: Meselâ, Yunanca’da Fransa için kullanılan Gallia (Γαλλία), İngilizce’de Yerli Amerikalılar için kullanılan “Indians” vs. Türkçe’de “Rum”a alternatif kelimeler bulup onların kullanımını özendirmek kolay değil. “Hellen” kelimesi Türkçe’ye yerleşmiş sayılmaz, “Yunanlı” kelimesinin ise “Yunanistan sınırları içinde yaşayan Hellen” veya, daha geniş bir tanımla, “Yunanistan vatandaşı” anlamında kullanımı öyle yaygın ve benimsenmiş ki, bunun değişmesi çok zor.2

Ama Türkçe’den başka dillerde “Rum” terimi niye kullanılsın?
Beni özellikle rahatsız eden şöyle bir gerçek de var: “The Rums” türünden terimleri sadece Rumları hor görenler, onları tehdit ya da düşman olarak algılayanlar kullanmıyorlar. Öyle kişilerin yanında, Rumları incelemiş, bu topluluğu nispeten iyi bilen, hatta bu topluluğa karşı samimi bir sempati besleyen, empati duyan insanlar bile bu terimleri kullanmayı tercih ediyorlar. (Üstelik bu eğilim Yunanlı gazeteci ve sosyalbilimcileri bile etkilemiş durumda)3

Peki ama neden?
“The Rums” gibi terimleri kullanmış kişilerle yaptığım sohbet ve tartışmalar sonucunda, bu tercihlerinin arkasındaki dört ana sebebin olduğunu tespit ettim. Aşağıda bu sebepleri ve bunlara olan itirazlarımı açıklamaya çalışacağım.

1. Türkiye’deki Rumları Yunanlılardan ayırt etmek, ya da Rumlarla Yunanlıların farklılığını vurgulamak için.

Ama aynı şey Türkiye’deki başka azınlıklar için yapılmıyor. Meselâ, “the Ermenis of Turkey”, veya “the Yahudis of Turkey” denmiyor. Böyle terimlerin gülünçlüğü ve yapaylığı hemen belli olurken, “the Rums”, sanki çok normal, hatta bilimsel ve politik açıdan doğru bir terimmiş gibi kabul ediliyor.

Evet, Rumlarla Yunanlılar arasında kültürel farklar var, ama aynı şey Türkiye Ermenileri ve Ermenistan Ermenileri için de, Türkiye Yahudileri ve başka herhangi bir ülkedeki Yahudiler için de söylenebilir.

2. İstanbul Rumları’nın “Rum” terimini “Yunan” terimine tercih ettikleri düşünüldüğü için. Yani Rumların kendi kimliklerini belirleme hakkına saygı amacıyla.

Evet, Rumlar Türkçe konuştuklarında kendilerini “Rum” diye tanımlıyorlar. Ama Yunanca konuştuklarında kendilerine ya “Ellines” (Έλληνες) ya da “Romioi” (Ρωμιοί) diyorlar. “Eimaste Rum” (είμαστε Ρούμ) demiyorlar. Başka dillerde de, konuştukları dilde Yunanlı için hangi kelime geçerli ise onu kullanıyorlar, ama onunla birlikte mutlaka İstanbulluluklarını veya Türkiyeliliklerini de vurgulayacak bir sıfat da kullanıyorlar (“İstanbul Greeks” gibi). Her halükârda “we are Rums” gibi bir şey demiyorlar.

Son zamanlarda, özellikle sosyal bilimlerde, etnik toplulukların kendi kimliklerini ve isimlerini belirleme hakkına saygı önem kazandığı için, bilimadamları belli bir topluluktan söz ederken o topluluğun kendine verdiği ya da kendine uygun gördüğü ismi kullanmayı tercih etmekteler. Toplumların, yani geniş kitlelerin de bu yeni yaklaşımı yavaş yavaş benimsediğini görüyoruz. Örneğin, artık “Çingene” terimi yerine “Roman” terimi tercih edilmektedir. “Abaza” yerine “Abhaz” terimi tercih edilmektedir. Yunanca’da Yifti, Tsingani (Γύφτοι, Τσιγγάνοι) yerine Romà (Ρομά) kullanılmaktadır. Fransa’da “les nègres”in yerini “les noirs” hatta “les afro-français” almaktadır. İngilizce’de “Negro” ve “Colored” yerine “Black” veya “African-American” terimi kullanılmaktadır.

Aynı yaklaşımı Rumlara da uygularsak, bu topluluktan “the Romioi/Romii” “les Romioi” diye bahsetmemiz gerek. Rumlardan “the Rums” diye bahsetmek, bu yaklaşımın gerektirdiğinin tam tersini yapmak anlamına gelir: “The Rums” türü terimleri kullananlar, Rumların kendileri için uygun gördükleri ismi değil, devletin ve çoğunluğun o topluluğa uygun gördüğü ismi benimseyip, o ismi Türkçe’den diğer dillere taşımaktadırlar.

3. Rum cemaatinin sadece Hellen kökenlileri değil, başka etnik kökenlerden insanları da içeren ve ortak dini kurumlara dayanan bir dini topluluk gibi görüldüğü için.

Türkiye’deki Rum cemaatı 19. yüzyılın sonlarından itibaren birkaç etnik kökenden insanların oluşturduğu, ama Hellenlik kimliğinin Ortodoksluk kadar kuvvetli olduğu bir ulusal azınlıktır. Lozan Antlaşması’nda dini bir azınlık olarak tanımlansalar bile Türkiye Rumları fiiliyatta ulusal bir azınlıktır. Rumların çok büyük bir bölümü, kendilerini birçok bakımdan Yunanistanlı Yunanlılardan farklı görseler bile, yine de onları soydaş olarak görmektedirler. Kendi cemaatlerini de Hellen ulusunun bir parçası olarak kabul etmektedirler.

Ancak yaklaşık son yirmi yıldır İstanbul Rum Azınlığı’nda önemli bir demografik değişim gözlenmektedir: Hatay’dan İstanbul’a yerleşen ve anadili Arapça olan Rum-Ortodokslar, şehirdeki Rum cemaatine entegre olmaya çalışmaktadır. Bu demografik gelişmenin cemaatin etnik veya ulusal kimliğini nasıl değiştireceğini gelecekte göreceğiz.

Kendilerini Hellen olarak gören ve görmeyen bütün Rumları kapsamak için İngilizce’de “the Greek-Orthodox Community” Fransızca’da “la communauté grec-orthodoxe” gibi bir terim kullanılabilir. Bu amaç için bile “the Rums” türünden terimlerin kullanılmasının yanlış olduğu kanaatindeyim.

4. Türkiye Rumları ve Batı Trakya Türkleri arasında mütekabiliyet kavramına dayalı bir paralellik kurup, Batı Trakya’daki azınlığa “Türk” dememek ve çelişkiye de düşmemek için Türkiye’deki azınlığa “Greeks” “Grecs” demeyenler.

Devletin resmi söylemini ve tezlerini bu derece içselleştirmiş olmanın hastalıklı ve acıklı bir durum olduğunu düşünüyorum. Ama bu nedenden dolayı Rumlara İngilizce yazdıkları yazılarda “the Rums” diyenler bile Batı Trakya’daki azınlığa “the Muslims of Thraki” diyorlar. “The Mousoulmanoi/Mousoulmani of Thraki” demiyorlar. Zaten bunun gülünçlüğü hemen sırıtıyor.
İngilizce ve Fransızca’da “the Rums” türünden terimlerin - yukarıda göstermeye çalıştığım bütün mantıksızlık ve saçmalığına rağmen - kullanımı, son birkaç yılda o kadar baskın hale geldi ki, İstanbul Rum cemaatinin aydınları ve elitleri dahi artık bu dilleri kullandıklarında kendi cemaatleri için böyle terimler kullanmaya başladılar. Nitekim, 2006’da İstanbul’da gerçekleşen Rumların büyük konferansının programında bile Yunanca’daki “Romioi” (Ρωμιοί) ve Türkçe’deki “Rumlar”, İngilizce’ye “the Rums” şeklinde tercüme edilmiştir.4

Bu gibi gelişmeleri gördüğümde kendimi şu meşhur fıkradaki Temel gibi hissediyorum:
Temel otomobili ile otobanda giderken radyoda yapılan anons dikkatini çeker:
“Dikkat, dikkat, sayın dinleyicilerimiz! Falanca otobanda ters istikamette giden bir otomobil var. Dikkatli olmanız tavsiye edilir”
Temel hemen yola bakmış ve üzerine üzerine gelen araçları görünce bağırmaya başlamış:”Ula ne pirisu, hepisu hepisu!”

Ama “ters istikamette” ve tek başıma gidiyor olsam bile, yanlış ve saçma bulduğum bu pratiği eleştirmeye devam edeceğim. Şişeden bahsederken İngilizce’de “This is a şişe” demek ne kadar yanlış ve gülünçse, Rumlardan bahsederken “the Rums” demek de o kadar yanlış ve gülünç.


Dipnotlar:
1. Bu eğilimi gösteren yazılardan küçük bir örneklem sunayım:
• Ceren Zeynep Ak: “Minorities within Minorities: Between the ‘Self’ and the ‘Other’”. Turkish Policy Quarterly, Vol. 7, No. 3 (Fall 2008); pp. 115-112.
...Years of fear and uncertainty resulting from the repressive state policies exerted on the Rums of Istanbul have resulted in an introvert psychology within the community together with conservatism that forces Rums today to keep every practice that may have constituted as discriminatory, in the group and leave no space to any criticism or whatsoever.
• Faruk Bilici, “La rumluk après la rumluk: la survivance de la langue et de la culture grecques sur les côtes de la mer Noire”. Ρωμιοί της Μικράς Ασίας και της Κωνσταντινούπολης / Grecs d’Anatolie et d’Istanbul / Greeks of Anatolia and Istanbul: 1821-1964. (Atina Fransız Kültür Derneği’nde 23-24-25 Şubat 2006 tarihinde düzenlenmiş konferans.)
• İlay Romain Örs: “Cosmopolitanism, City Identity, and Disconcerted Displacement: The Rum Orthodox Community of Istanbul and Athens”. (Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Programı’na sunulmuş proje önerisi, 2007). (http://www.mirekoc.com/mirekoc_eng_new/index.php?dane=2007_2008_9)
...The proposed original research will focus on the Rum who continue to live in Istanbul, which will update, further, and complement my dissertation fieldwork on the diasporic Istanbulite Rum community residing in Athens.
• Richard Clogg: “The empty spaces where Greeks once were”. Times Literary Supplement, November 30, 2005 (http://tls.timesonline.co.uk/article/0,,25340-1897861,00.html)
...Also caught up in the expulsions were many of the Rum, often linked by marriage to Greek nationals, and all traumatized by the events of 1955.
• Guillaume Perrier: “Turquie: Le malheur des chrétiens d’Istanbul”, N°1800, Le Point 15/03/2007 (http://www.lepoint.fr/actualites-monde/le-malheur-des-chretiens-d-istanbul/924/0/124504 )
...Chaque 6 janvier, le Noël [l’Épiphanie] orthodoxe, une croix est traditionnellement lancée par le patriarche dans les eaux froides de la Corne d’or et de jeunes hommes doivent aller la repêcher. Cette année, les policiers étaient plus nombreux que les Rum et, pour aller sauver la croix de la noyade, il n’y avait que trois volontaires.
2. Kaldı ki, Rum azınlığın derneklerinin isminde ve bu cemaatin devletle olan ilişkilerinde “Rum” yerine “Yunanlı” ya da “Hellen” sıfatının kullanılmasına Türkiye’deki yasal mevzuat izin vermiyor.
3. Örneğin:
• Ariana Ferentinou, “Gönül’s remarks evoke reminiscences in the Rums”, Hürriyet / DailyNews.com (18 Kasım 2008) http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=10380905&tarih=2008-11-18
• Maria Nikoloupoulou: “Space, Memory and Identity: The Memory of the Asia Minor Space in Greek Novels of the 1960s”. CAS Sofia Working Paper Series, issue: 1 / 2007, ss: 1-18 (www.ceeol.com)
...To the (…) Greek readers the description of these episodes must have drawn a parallel to the 1955 riots against the Rum community in Istanbul. (p.13)
• Markos Komondouros: Language Attitudes and use in the Rum Community of Istanbul. MA Thesis in Applied Linguistics, University of Reading, May 2005.
Komondouros’un daha sonraki yazılarında “Rum” terimini kullanmaktan vazgeçtiğini de belirtmem lâzım. (Meselâ: Markos Komondouros and Lisa McEntee-Atalianis. “Language Attitudes, Shift and the Ethnolinguistic Vitality of the Greek Orthodox Community in Istanbul”. Journal of Multilingual and Multicultural Development. 2007; 28(5): 365-384. http://www.informaworld.com/10.2167/jmmd483.1
4. Resmi Program: Συνάντηση στην Πόλη: το παρόν και το μέλλον. (İstanbul’da Buluşma: Bugün ve Yarın ) 30 Haziran, 1-2 Temmuz 2006.



0 yorum: