Anaokuluna azınlıksal bakış ve paradoks


Azınlıkça
Sayı:44
Şubat 2009

Aydın Bostancı
bostanciaydin@yahoo.com



Makaleyi Azınlıkça'da yayımlanan şekliyle PDF formatında okumak için
TUŞLAYINIZ

Zorunlu anaokulu eğitiminin Yunanistan’da daha yeni yeni gelişmekte olduğunu söyleyebiliriz. Ülkemizdeki anaokullarının ikinci dünya savaşı sonrası, sosyal ve ekonomik koşulların da değişmesiyle ülke çapında yaygınlaşmaya başladığını hatırlatmakta yarar var. 2007 yılında Yunanistan’da anaokulları zorunlu eğitim kapsamına alındı.

Daha çok sanayileşmenin yoğun olduğu bölgelerde kadınların iş hayatına atılmaları, coğrafi ve mesleki hareketlilik ve köyden kente göç nedeniyle ailelerin çocuklarını anaokuluna göndermeleri yaygınlaştı. 1950’lere kadar tamamen bir tarım ülkesi olan Yunanistanda, okul öncesi eğitimin gelişmesine yönelik olanaklar zaten kısıtlıydı. Fakat 1960’lar sonrası değişen sosyal ve ekonomik koşullar, ailelerin eğitiminde de önemli bir rol oynadı. Yaşanan gelişme süreci o dönemde anaokullarına devam eden öğrencilerin sayıları incelenerek gözlemlenebilir. Mesela 1960’ların başında anaokuluna giden öğrenci sayısı 40 bin civarındayken, 1970’lere gelindiğinde bu sayının iki katına, yani 90 binlere yaklaştığı görülmektedir. Bu süreç Batı Trakya’da ise sosyoekonomik ve politik nedenlerden ötürü çok farklı işlemiştir. Bölge ve özellikle azınlık neredeyse son 15 yıldır anaokul eğitimiyle tanıştı. Anaokulu eğitimi zorunlu eğitimi kapsamına alınınca azınlık eğitimi ile ilgili başta Lozan olmak üzere uluslararası hukuk seviyesindeki antlaşmalarda yer alan maddeler üzerinde uzmanların farklı görüşleriyle karşılaşıldı. Mesela Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı sorumlularından Profesör Nelli Askouni, “Trakya’daki Azınlığın Eğitimi” adlı kitabında, uluslararası hukuk kapsamında, azınlık eğitimi konusunda anaokulları için anadilde eğitim hakkının öngörülmediğini, Lozan’ın 41’inci maddesinin sadece ilkokuldan bahsettiğini, hatta daha sonra Türkiye ve Yunanistan arasında eğitim alanına yönelik getirilen düzenlemelerde (1951 Türk-Yunan Eğitim Antlaşması ve 1968 Kültür Protokolü) anaokulundan bahsedilmediğini, daha çok getirilen düzenlemelerin ortaöğretime yönelik olduğunu belirtmektedir. Aynı konuda uzman Profesör Baskın Oran ise Lozan Antlaşması’nın 41’inci maddesine göre, İstanbul ve Batı Trakya azınlıklarının eğitim özerkliğinin olduğunu ve buna anaokulunun da tabiatıyla dahil olduğunu söylemektedir.

Çiftdilli eğitimle ilgili olarak sürekli dile getirilen bir gerçek var ki, o da bir çocuğun anadilini iyi bilmeden başka bir yabancı dili iyi öğrenemeyeceğidir. Bu çok doğru, çünkü çocuk ancak anadiline göre düşünürek başka bir dili öğrenebilir.

Okul öncesi eğitimin 2007 eğitim ve öğretim ders yılından itibaren zorunlu eğitim kapsamına alınmasından sonra, anaokulları tartışması yoğun bir şekilde azınlığın gündemine oturdu. Azınlık çocuklarının devam ettiği devlet anaokullarına, yönetim, azınlıktan anaokul öğretmeni görevlendireceğini belirtirken, azınlığın Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği gibi kuruluşları okul öncesi eğitim sisteminin de azınlığın özel ve özerk yapısına dahil edimesini talep etmekteler . Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği ve Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği gibi azınlık kuruluşları özel ve özerk azınlık anaokulunu talep ederken, yine azınlık içerisinden bir kısım ise azınlık okulunun tam belli olmayacak şekilde “çiftdilli okul” ifadesiyle taleplerini ileri sürmekteler. Bu konuda bir diğer görüşse tamamen devlet anaokulu’nun olması. Bu sonuncusu zaten mevcut.

Yukarıda ismini belirttiğim Müslüman Çocukların Eğitimini Destekleme Programı sorumlularından Profesör Nelli Askouni’nin, Eylül 2006’da Alexandria yayınlarından çıkan “Trakyadaki Azınlığın Eğitimi” başlıklı kitabı, özellikle azınlık eğitimi konusundaki araştırmacıların mutlaka kitaplıklarında bulundurmaları gereken bir çalışma. Bayan Askouni, okul öncesi eğitimle ilgili olarak kitabında çok ilginç bilgilere yer veriyor. Devlet anaokullarına giden azınlık öğrencilerinin sayıları hakkında istatistiki bilgilere de kitapta yer veriliyor. Mesela 1994-95 eğitim yılında Batı Trakya genelinde azınlığın ilkokul öğrenci sayısı 8.208 olarak belirtilirken, azınlık anaokul öğrencilerinin İskeçe ilinde 69, Rodop ilinde 43 ve Evros ilinde 32 olmak üzere, toplam 144 öğrencinin devlet anaokuluna devam ettiğini; 2002-2003 eğitim yılında ise, bu sayının neredeyse beşe katlanarak Batı Trakya genelinde anaokulu için toplam 784 öğrenciye ulaşıldığını belirtmekte. Ve bu artışa rağmen, ilkokul öğrenci sayısıyla kıyaslandığında, anaokuluna devam eden azınlık öğrencilerin sayısının yetersiz olduğu ifade edilmekte.

Bu doğru, fakat bunda çiftdilli anaokullarının olmayışının büyük etkisi var. Dolayısıyla ister azınlık, isterse devlet anaokulu olsun (ki bu ayrı bir konudur), devletin her şartta çiftdilli anaokulu seçeneğini sunması gerekmektedir. Böyle bir uygulama için, başta Lozan olmak üzere Türkiye ile Yunanistan arasındaki ikili anlaşmalara göre hareket etme dışında bile pekala çağdaş Avrupa normları da yeterlidir.

Öte yandan şunu da söylemekte yarar var. Devlet anaokullarına azınlık ailelerinin çocuklarını göndermeleri, yine azınlık içerisindeki bir kesim tarafından yoğun şekilde eleştirilmektedir. Mesela günümüzde revaçta olan “mahalle baskısı” taktiğiyle, azınlık basını da kullanılarak devlet anaokuluna çocuklarını gönderenleri hedef tahtasına oturtmak acaba ne kadar doğrudur? Zaten şu anda devlet anaokulu dışında herhangi bir alternatif yoktur. Bu sene eğitim-öğretim yılı başında yine azınlık basınında, ebeveynlerin çocuklarını devlet anaokuluna göndermemeleri çağrısında bulunulmuş ve göndermeyenlere uygulanacak 50 euro cezayı devletin tahsil edemeyeceği iddiasında bulunulmuştur. Tabii burada teknik bir ayrıntıdan bahsedilebilir. Çünkü Yunanistan’daki azınlık eğitimi 6 yılla sınırlıdır.

Yani zorunlu eğitim, devlet okulunda okuyana 10 yıl iken, azınlık okulunda okuyana 6 yıldır. Böylece “azınlık ilkokuluna başlayacak bir öğrencinin, devlet anaokuluna gitme zorunluluğu bulunmamaktadır” savınını öne sürmektedirler. Bu konu ayrıca işlenmeye ve teferruatıyla incelenmeye açık bir mevzudur. Fakat herhalükarda çocuğunu devlet anaokuluna göndermek isteyen gönderebilmeli ve buna kimsenin karışmaması ve kişilerin tercihlerine saygı gösterilmesi gerekir. Asimilasyon ifadesi kullanılırken de dikkatli kullanılmalıdır.

İşin bir diğer en enteresan yanı ise, azınlığın elit tabakasının neredeyse tamamı kendi çocuklarını devlet okullarına göndermeyi tercih etmektedir. Fakat normal bir azınlık insanı çocuğunu devlet okuluna gönderdiğinde, aynı tabaka tarafından “asimilasyon” tehdidiyle uyarılmaktadır. Biraz dürüst olalım. Öyle yazıldığı çizildiği gibi her şeyden asimile olunsaydı bu azınlık çoktan asimile olurdu. Mesela Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği çatısı altında faliyet gösteren Genç Akademisyenler Topluluğu devlet üniversitelerinde eğitim gören ünivesiteli öğrencilerden oluşmakta ve ülkenin farklı şehirlerinde şubeler açmaktadır. Bu çocuklar Yunanistan devlet üniversitelerinde okudukları halde neden denildiği gibi kolayca asimile olmadılar?

Devlet anaokuluna, ortaokulu ve lisesine ve ünivesitesine gitmekle asimile olunacağını iddia etmek pek gerçekçi bir yaklaşım olmasa gerekir. Bu sadece ve sadece bir tercih meselesidir. Azınlık kendi içerisinde bu konuda birbirini eleştirmemeli, herkesin tercihlerine saygı gösterilmelidir.

Şu konuda azınlık hemfikirdir. Anadilde eğitim hakkına anaokullarında da sahip olunmalıdır. Elbette böyle kısa bir yazıda böylesine çetrefilli bir konuyu tam olarak anlatabilmek mümkün değil. Fakat hiç değilse şu gerçeği söyleyerek yazımı bitireyim. Hangisi olmuş hiç önemli değil, her halükarda azınlığın çiftdilli anaokulu talebi doğal ve makul bir taleptir.



0 yorum: