Yunanistan’daki Siyasi Bunalımı Gidermeye Yönelik Bazı Öneriler


Azınlıkça
Sayı: 42
Aralık 2008

Dimostenis Yağcıoğlu
dimostenis@rocketmail.com

Makaleyi Azınlıkça'da yayımlanan şekliyle PDF olarak okumak için TUŞLAYINIZ

Yunanistan’da son yıllarda üstüste patlak veren skandallar ve şimdi de 15 yaşındaki bir gencin bir polis memuru tarafından öldürülmesiyle başlayan şiddet eylemleri ve protestolar, ülkedeki siyasi sistemin bir çıkmaza girdiğini gösteriyor. Yunanistan halkı, bütün dünyada görülen ekonomik krize ilâveten, gittikçe derinleşen bir siyasi kriz de yaşıyor.

Halkın büyük bir kısmı, en başta da gençler, siyasi sistemden kendilerini kopuk hissediyor. Siyasi sistem, tabandan yukarıya baktığımızda, bozuk, hatta kokuşmuş bir görüntü arzediyor: Hükümet, halkın taleplerini çoğu zaman dikkate almıyor; yöneticiler, yalnız kendilerinin, ailelerinin ve yakın çevrelerinin çıkarlarının peşinde koşmaktalar. Dahası, yolsuzluk skandallarına bulaşan, açıkça kayırmacılık yapan, büyük şirketlerden komisyonlar alan politikacılar cezasız kalıyor ve hiçbir şey olmamış gibi “lüküs hayat”larını ve politik kariyerlerini sürdürebiliyorlar. Büyük şirketler, özellikle medya organlarına sahip holdingler, hem iktidardan hem de muhalefetten politikacıları kukla gibi oynatıyor, böylece devletin imkânlarını da kendi çıkarlarına kanalize ediyor. Bu holdingler arasındaki mücadele ve kavgalar, siyasi sitemi ve politikaları halkın taleplerinden aslında daha fazla etkiliyor. Bütün bunlara ek olarak, yargı erki hem çok yavaş, hem de rüşvetler ve yolsuzluk yüzünden sık sık yanlış işliyor. Ayrıca yürütme erkini denetleme konusunda çok etkisiz kalıyor.

Polisin durumu da içler acısı. Emniyet güçlerinin etkisizliği, iyi çalışamaması, bazı durumlarda aşırı şiddet kullanması, başka bazı durumlarda tamamen pasif kalması, birçok polis memurunun organize suç şebekelerinden komisyon ve rüşvet alması.... Bütün bunlar polisin itibarına ve güvenilirliğine çok büyük bir darbe vurmuş durumda. Polisi içeriden ve dışarıdan denetleyecek çeşitli mekanizmaların varlığına rağmen etkin bir denetim sağlanamıyor. Bu sorunların çözülememesinin arkasında bence yine siyasi sebepler yatıyor. Sorunların çözmeye yönelik kararlı bir siyasi irade mevcut değil.

Halk bütün bunları görüyor ve öfkeleniyor, çaresizlik hissediyor. Halkın bir kısmi, bütün yozlaşmışlığına rağmen bu sisteme entegre olmaya gayret ederken, genellikle daha ilkeli veya büsbütün dışlanmış insanlardan oluşan diğer bir kesim sisteme tamamen küsüyor. Bazı gruplarda -- ki politize olmuş gençler bunlar arasında -- öfke ve hayal kırıklığı birike birike patlama noktasına varıyor. Ve, 15 yaşındaki o gencin ölmesi gibi bir olay bu grupların “patlamasına” sebep olabiliyor.

Yunanistan, vatandaşlarına çok geniş bir ifade ve örgütlenme özgürlüğü tanıyan bir ülke (bunun tek istisnası etnik azınlıklar). Ne var ki, vatandaşlar bu özgürlülerini ne kadar kullanırlarsa kullansınlar siyasi sistemin karar verme ve uygulama mekanizmalarını yeterince etkileyemiyorlar. Birçok alanda ve konuda bu mekanizmalar sanki halktan ve taleplerinden bağımsız, kopuk işliyor.

Ülke, içinde bulunduğu siyasi krizden, ancak bu kopukluk giderilirse çıkabilir. Yazımın devamında Yunan siyasi sistemini, özellikle de karar alma mekanizmalarını geniş kitlelere açmaya yönelik için bazı önerilerde bulunacağım. “Bu öneriler uygulanırsa Yunanistan’da kriz çözülür” diyemiyorum. Ancak bu önerilerin tartışılmaya ve ciddi bir biçimde değerlendirilmeye değer olduğunu düşünüyorum.

* Seçmen Yaşı’nın 16’ya Düşürülmesi
Son günlerde açıkça görüldü ki, lise çağındaki gençlerin önemli bir kısmı taleplerinin ve endişelerinin kaale alınmamasından dolayı öfkeli. Dikkat, ilgi, anlayış bekliyorlar. Sorunlarına çözüm istiyorlar. Daha da önemlisi, siyasi sistemi, karar verme ve uygulama mekanizmalarını etkilemek istiyorlar. Başka yaş gruplarında görülmeyen yoğun ve aktif bir politizasyon görüyoruz 16, 17 yaşındaki gençlerde.

Bence bu gençlerin siyasi sistemi etkileme imkânını yalnızca protestolarla, sokak gösterileriyle sınırlamak büyük bir yanlış olur. Bu gençler, ama onlarla birlikte benzer sorunları yaşayan ve protesto eylemlerini sessizce destekleyen veya desteklemeyen yaşıtları da, oy vermeye artık hak kazandılar. O nedenle seçmen yaşının 18’den 16’ya indirilmesini öneriyorum. Oy verme hakkı, sistemi etkilemek ve değiştirmek isteyen gençlere siyasi güç verecek ve protestolara hatta vandalizme neden olan bu yaş grubundaki çaresizlik ve dışlanmışlık hissini azaltacaktır.

(Seçilme yaşı 25’te kalabilir; yerel ya da ulusal düzeyde seçilerek yasama veya yürütme erkinde sorumluluk üstlenecek kişilerin, az da olsa bir hayat tecrübesine sahip, ergenlik çağını geride bırakmış ve olgunlaşmaya başlamış, tercihan da iyi bir eğitim almış olmaları gerektiğini düşünüyorum).

Seçmen yaşı Yunanistan Anayasası’na göre kanunla belirlendiği için, Meclis’teki partiler anlaşırsa veya sadece iktidarın inisiyatifiyle bile kolaylıkla indirilebilir.

Seçmen yaşının 16’ya indirilmesini SY.RİZ.A (Radikal Sol Koalisyon) da talep ediyor. SYRİZA’nin liderleri sanırım böyle bir değişikliğin kendilerine yeni ve büyükçe bir seçmen kitlesi kazandıracağını hesap ediyorlar. Gerçekten de, 16-18 yaş arasındaki gençlerden gösterilere ve protestolara katılanların çok büyük bir bölümü bu partiye sempati duymaktalar. Ancak, unutmamak gerekir ki, gösterilere katılan gençler, sayıları onbinlere varmış olsa bile, aynı yaş grubundaki gençlerin toplamı düşünüldüğünde sadece küçük (ama aktif ve sesi çok çıkan) bir azınlıktan ibarettirler. Seçimlerin en büyük avantajlarından biri, sessiz çoğunluğa, sesini çıkarmak istemeyen veya bunu yapmaktan çekinenlere de kendilerini ifade etme imkânı vermesidir. Ayrıca, seçim yaşı indirilirse, SYRİZA bu yeni seçmenlerin büyük bölümünün desteğini bence sadece ilk seçimde alabilir. Ondan sonraki seçimlerde SYRİZA’ya oy vermiş gençler bu partinin aslında hep muhalefette kalmak isteyen bir parti olduğunu, özellikle eğitimde ve ekonomide reformlara ve değişikliğe muhalefet ettiğini, yani başarısız olduğu herkesçe kabul edilen şimdiki durumun değişmesini aslında istemediğini anlayacak ve desteklerini başka partilere kaydıracaklardır.

* Halkın Karar Alma Sürecine Doğrudan Katılımı: Halkoyu
Yunanistan’ın şimdiki siyasi sistemi halkoyundan, yani referandumdan korkan bir sistemdir. 1975 Anayasası, halkoyunu tamamen imkansız kılmaz, ama çok zorlaştırır. Anayasa’nın 44. maddesinin 2. paragrafına göre, ülkede referanduma gidilmesi için Bakanlar Kurulu’nun kararı, Meclis çoğunluğunun ve Cumhurbaşkanı’nın onayı gerekir. Pratikte bu, “referanduma sadece iktidar isterse gidilebilir” demektir. Ancak bu imkanı 1975’ten beri hiçbir hükümet bir kerecik bile kullanmamıştır.

Doğrudan veya dolaysız demokrasinin doğum yeri olan Yunanistan’da günümüzde halkoyundan bu kadar çekinilmesi ilginç bir paradokstur. Aslında 20. yüzyılın ilk üç çeyreğinde, özellikle ülkedeki rejimin biçimini belirlemek için (krallık mı, cumhuriyet mi?) referanduma birkaç defa başvurulmuştur. Günümüzdeki rejimin referanduma karşı duyduğu soğukluğun sebebi olarak bazıları da iste bu dönemde yapılmış referandumlarda halkın âdil ve özgür bir biçimde oy kullanamadığı, bu referandumlara hile karıştığı tezini öne sürerler. Bu tez biraz abartılı da olsa yanlış değildir. Fakat bunu savunanlar, aynı dönemde yapılmış seçimleri de incelerlerse, aynı sorunların genel ve yerel seçimlerin birçoğunda da yaşanmış olduğunu göreceklerdir. Yani “referandum yapılmasın” diyenlerin kullandığı bu argümana göre, günümüzde seçimlerin de yapılmaması gerekir.

Yunanistan’da halkoyunun bir yasama yöntemi olarak kullanılmasının zamanı gelmiştir, diye düşünüyorum; hem ülke genelinde hem de yerel düzeyde. Halkoyunu Yunan siyasi sistemine eklemlemek için söyle bir süreç ve yöntem öneriyorum:
Bir grup seçmen önemli gördükleri bir konuda bir yasa tasarısı hazırlayıp imzaya açarlar.. Eğer seçmen toplamının belli bir yüzdesinin (diyelim ki %10’unun) imzasını toplayabilirlerse, hazırladıkları öneriyi, imzalarla birlikte, hem Danıştay hem de Anayasa Mahkemesi işlevini gören Devlet Konseyi (Συμβούλιο της Επικρατείας – ΣτΕ/StE) isimli yüksek mahkemeye sunarlar. StE, önerinin anayasaya uygunluğunu inceler. Bu mahkemeye bağlı oluşturulacak bir “seçim ve halkoyu kurulu” da imzaların geçerliliğini denetler. Önerinin anayasaya uygunluk açısından bir sorunu yoksa, toplanan imzalar da geçerli ise, öneri halkoyuna sunulur. Yılda bir veya iki defa halkoylamaları düzenlenir. Bu halkoylamalarında seçmenler, yukarıda tasvir ettiğim süreçten geçmiş önerilerden her biri için oy kullanırlar. Halkoyuna katılan seçmenlerin %50’isinden fazlasının “evet” oyu verdiği öneriler yasalaşır.

Böyle bir halkoyu yöntemi benimsenirse, ulusal düzeyde yasama erkinin bir kısmı Meclis’ten halka geçecek ve milletvekillerinin, ama daha da önemlisi, parti liderlerinin ve milletvekillerini kukla gibi oynatan çıkarların gücü azalacaktır. Yerel düzeyde de valiler, belediye başkanları, il ve belediye meclisleri, karar alma yetkilerini seçmenlerle paylaşmak zorunda kalacaklardır.

Tabii böyle bir halkoyu yöntemini hayata geçirmek için Anayasa’da önemli değişiklikler yapılması gerekecektir. Ne yazık ki, şimdiki şartlar altında bile böyle değişikliklerin yapılması muhtemel değildir.

* Vaatlerini Tutmayan veya Başarısız Olan Seçilmişlere Karşı Seçmenlerin Ek Bir Yaptırım Uygulaması: Geri Çağırma Girişimi
Yunanistan’da halkın siyasetle ilgili en önemli şikâyetlerinden biri, politikacıların seçim öncesinde verdiği vaatleri seçildikten sonra unutmaları, vaat ettiklerinin tam tersini yapmalarıdır. Bazı siyasetçiler ise büyük umutlarla seçilir, ancak seçildikten sonra bunların başarısız ve etkisiz oldukları görülür.

Bu tür siyasetçiler için seçmenlerin elinde ek bir “silâh”, ek bir koz olması gerektiğini düşünüyorum. Ve söyle bir yöntem öneriyorum:

Belli bir siyasetçiyi başarısız bulan veya vaatlerini yerine getirmediğini düşünen bir seçmen grubu, o siyasetçinin “geri çağrılması” için bir imza kampanyası başlatır. “Geri çağırma” terimini, seçilmiş bir siyasetçinin, normal bir genel veya yerel seçimi beklemeden, yeniden seçmen karşısına çıkmaya zorlanması şeklinde tanımlayabiliriz. Bu geri çağırma girişimini düzenleyenler, seçmen toplamının belli bir yüzdesinin (meselâ %10’unun) imzasını toplayabilirlerse, yukarıda sözünü ettiğim StE’ye bağlı oluşturulacak “seçim ve halkoyu kurulu”na, toplanmış imzalarla birlikte bir “geri çağırma dilekçesi” sunarlar. Bu kurul imzaları inceler ve sorun bulmazsa, kendisi hakkında geri çağırma dilekçesi sunulmuş siyasetçi için bir seçim tarihi belirler. O belirlenen tarihte “geri çağrılmış” siyasetçi için, onun ve başka adayların katılacağı özel bir seçim yapılır. Eğer “geri çağrılmış” siyasetçi bu özel seçimi kazanırsa, görevine devam eder; kaybederse, yerini o özel seçimi kazanan aday alır.

Bu yöntemin, tıpkı halkoyu konusunda olduğu gibi, ciddi bir anayasa değişikliği yapılmadan hayata geçmesi mümkün değildir. Üstelik, “geri çağırma”nın uygulanabilirliğini sağlamak için çok sayıda milletvekili çıkaran seçim çevrelerini üçe, dörde bölmek de gerekecektir. Bu gibi değişikliklerin yapılması tabii ki pek olası değildir. Ama Yunanistan’ın içinde bulunduğu siyasi bunalımı aşmak için böyle radikal seçenekleri de düşünmek artık şarttır.

* Mahkemelerde Jüri Sisteminin Yaygınlaştırılması
Jüri sistemi, yargı erkine halkın doğrudan katılmasını mümkün kılar. Yargının güvenilirliğinin azaldığı bir ülkede seçmenlerden oluşturulmuş jüriler halkın yargıya tekrar güven kazanmasını ve yozlaşmış yargıçların etkisinin azalmasını sağlayabilir. Tabii jüri sisteminin yaygınlaştırılması için de yasalarda ve anayasada birçok değişiklik yapılması gerekecektir.

* * *

Yukarıda önerdiğim yöntemler ve uygulamalar Amerika Birleşik Devletleri’nin çoğu eyaletinde uzun zamandır uygulanmaktadır. Bütün dünyada, ama bilhassa Avrupa’da, cahil, ilgisiz ve saf olarak değerlendirilen Amerikan seçmenleri bu siyasi katılım yöntemlerini zorlanmadan uyguluyorlarsa, genellikle politikayla çok daha ilgili olan ve aynı zamanda şüpheci bir yaklaşıma da sahip “anasının gözü” Yunan seçmenleri için aynı yöntemler niye uygun olmasın?

0 yorum: