Yeni yıla girerken…


Azınlıkça 43
Ocak 09

Kubbealtı

Hakan Mümin
hakmumin@yahoo.gr


Her şey sanki yeniden yaratılacakmış gibi bir his uyanır insanın içinde. Takvim yaprakları yeniden birer birer zamana dökülüverecek ve “yeni” dediğimiz yıl birden eskiyiverecek. Garip değil mi?.. Yeni olsa ne olur, eski olsa ne olur; yıl, yıldır. Yaşam devam ediyor işte.

2008’in son günlerinde keyfim pek yoktu. Kızımın aniden yüksek ateşinin çıkmasıyla birlikte doğru hastanenin yolunu tuttuk. İlk kez hastalanıyordu kızım ve bizde bir telaş, bir panik anlatamam. Neyse ki, önemli bir şey değilmiş; boğazı iltihap kapmış. Yedi gün hastanede kaldık. Yeni yıla bir iki gün varken taburcu olduk.

2008’den hafızamda kalan, tek hatırladığım olay bu. İnsan hastalığın yanında, yaşadığı güzellikleri birden unutuyor galiba. Oysa eş dostla geçirdiğimiz güzel günlerin anıları, tuttuğumuz balıklar, tatil anıları gibi sevinç dolu günleri hatırlamak varken, ben kızımın hastalığını görüyorum 2008’in en önemli olayı olarak. Doğal karşılayın beni, ilk hastalığımız bu bizim.

Neyse “kötü” biten bu yıl, geride kaldı. Yeni yıla girdik. 2009… Herkes birbirine iyi dileklerde bulunurken, haber ajansları sanki bu dileklerimizi yalanlıyordu; 2009’un ilk savaşı başlamıştı bile. İsrail, Filistinlileri bombalıyordu. Oysa ben birçok arkadaşıma mesaj göndermiştim; “2009’un tüm dünyaya barış getirmesini dilerim” diye… Şaşkın şaşkın televizyona bakıyorum, ölenlerin masum, savunmasız çocuklar olduğunu öğreniyorum. Kahroluyorum, sonra… Ne yapabilirim ki?..

Şu işe bak diyorum kendi kendime. İnsanlık can çekişiyor. İnsanı insan yapan değerler galiba yok olup gitmiş. Üç-beş çıkar için savaşmak… Akla mantığa aykırı. İsrail barışı sağlamak için vuruyormuş. Aslında onların hedefleri “terör”ü yok etmekmiş. Bak şu işe! Mekteplerin, camilerin bombalanmasıyla “terör” yok olacak! Anlam vermek gerçekten zor. Bence savunmasız insanları öldürmek “terör”dür. Bunları düşünürken, diğer yandan da şu aklıma geliyor; komşuluk, yani komşuluğun anlamı ve günümüzdeki komşuluk kavramı.

Şimdi biraz barut kokusundan uzaklaşalım diyorum ve yakınımızdakilerle olan ilişkilerimizi düşünelim; komşuluk ilişkilerimizi…

Eskiden hem erkek için, hem de kadın için ailesinden sonra en önemli şey komşuluktu. Çünkü o yıllarda insanlar iyi ve kötü günlerinde komşularından destek alıp yaşamlarını sürdürdüler. Hastalıklara beraberce üzülüp, düğünlerde ve bayramlarda da hep birlikte eğlenirlerdi. Ama günümüzde bu “birliktelik” maziye karışmış durumda. Buna biraz açıklama getirecek olursak, şöyle diyebiliriz:

Eskiden bir ailede erkeğin görevi, çalışıp eve para getirmekti. Kadının görevi ise ev işlerini yapıp çocuklara bakmaktı. Ama günümüzde artık birçok kadın, erkek gibi çalışıp para kazanıyor. Yani bir kadın hem ev hanımı rolünü hem de iş kadınlığı rolünü beraber yürütüyor. Aslında bu durum kadınların ekonomik özgürlüklerini elde etmeleri açısından olumlu, ancak komşuluk ilişkileri bakımından olumsuz sonuçlar doğurduğunu savunanların olduğunu söyleyebiliriz. Belki de haklılar. Çalışan kadının sosyal yaşantısı iş hayatı dolayısıyla sınırlanmıştır. Kadın da erkek gibi sabah evden erken çıkar ve akşam evine gelir. Yemek, bulaşık derken biraz televizyon seyreder ve uyur. Kısacası kadının yaşamı dört duvar arasında geçer. Aslında yalnız kadının hayatı değil çoğumuzun hayatı dört duvar arasında geçer. Ve dışarıdaki insanlardan genellikle haber almakta, onlarla iletişim kurmakta güçlük çekeriz. Bir apartmanın aynı kapısından günde onlarca insan girip çıkıyor, aynı merdivenleri kullanıyorlar ama çoğu zaman bu insanlar birbirlerini tanımazlar bile. Sonuç olarak insanlar iyilik, dürüstlük, dostlukla beraber komşuluğu da unuttu diyebiliriz. Dolayısıyla, “komşuluk” kavramını yitirmiş bir dünyadan barış beklenebilir mi?

Yeni yıla girerken diye başlık attım, komşuluk ilişkileriyle yol aldı yazım. Zaman zaman böyle şeyler oluyor. İnsan konu dışına çıkıyor birden, ister istemez.

Yeni yıl geldi, gidiyor da… Gönül isterdi ki, güzel şeylerden bahsedelim. Ama ne yazık ki, herşey gönlümüzün istediği şekilde gelişmiyor; paranın dediği oluyor. Çıkarların ön planda olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu da değişir mi?.. Çok zor ama, zamanla belki değişir. Umut işte!..

Yeni yılın bu ilk yazısında hayaller kurmak isterdim; güzel hayaller… Sevgiden, barıştan söz etmek dileğimdi. Mavi bulutlarla, barut kokusundan uzak, uçurtmalarla dolu bir gökyüzü hayal edecektim. Ama Gazze’yi düşündükçe masum çocuklarla birlikte benim de duygularım, hayallerim bombalandı. Ve bunları yazabildim 2009’daki bu ilk yazımda.

Görüşmek üzere ve savaşsız, barış dolu bir dünya hayal edin bir sonraki yazıma kadar.



0 yorum: