Azınlıkça 43
Ocak 09
Hatice Sali
haticesali@yahoo.gr
Yeni beklentiler, yeni umutlar ve yep yeni hayallerle dolu yeni bir yıla merhaba dedik… Öncelikle yeni yılın sağlık, mutluluk, başarı ve tabi ki barış dolu bir yıl olmasını temenni ediyorum...
2009’a girmemiz ile beraber şüphesiz biz üniversite öğrencileri için eğitim yılının nasıl geçeceğinden çok, artık nasıl biteceği merakla beklenir oldu. Grevler, tatiller derken ilk dönem sonunda kapıyı çaldı. Normal şartlar altında ocak ayının ikinci haftası başlaması gereken sınavlar; ocak ayının sonuna ertelendi. Bu duruma sevinmeli mi, üzülmeli mi bilemiyorum. Ama bu tarihe kadar en azından grev esnasında yapamadığımız dersleri yapma imkanımız vardı, bu da biz öğrenciler için bir şanstı tabi ki. Kaçırdığımız derslere tekrar girebilecek ve sınavlara daha iyi bir şekilde hazırlanmış olacaktık.
Fakat geçen gün çıkan bir kararla bizim okul (Patra – Matematik) grevlere devam etme kararı aldı. Bu galiba sınavların ocak ayının sonunda bile olamayacağını gösteriyor. Daha tam olarak bilemiyoruz ama aynı şekilde grevler devam ederse kaçırdığımız dersleri kolay kolay yakalayamayacağız gibi duruyor. Dönem içerisinde tamamlamamız gereken ders saatlerini dolduramazsak zaten sınavlara girme şansımız da olmayacak. Grevler devam ederse – ki öyle gözüküyor (en azından kendi okulumda) - sene sonunda bizi çift sınav süreci birden bekliyor. Bu sanırım hiçbir öğrenci için iç açıcı bir durum değildir. Dönem sonunda zaten bir çoğumuz yeterince zorlanırken, böyle bir durum karşısında ne yapacağımızı daha doğrusu neler yapabileceğimizi şahsen cok merak ediyorum.
Grevlere devam eden sadece bizim okul değil tabiî ki; bir çok arkadaşımdan duyduğum kadarıyla hemen hemen bir çok üniversitede grevlerin devam etmesi gündemde. Bu grevlerin suçunu başkalarına atamayız elbette; çünkü grev olmasına karar veren yine biz öğrencileriz. Bir kişi istediği kadar karşı gelsin, çoğunluk ne karar verirse o sonuç hepimizin kararıdır; hangi yönde olursa olsun… Herşeyde bir hayır vardır; bu da bizim için hayırlı olandır belki diyebiliyorum sadece. Bekleyip görmekten başka bir şey gelmiyor artık elimizden. 2009’a yeni girdik, bu yüzden biz de her türlü sonuca hazır olmalıyız; yeni yıl hediyemizi henüz almadık çünkü…
Bir de bilindiği gibi sene başından beri kitap sorunu vardı… Bir kaç üniversitenin ve bizim fakültenin öğrencileri en azından bu yönden biraz şanslıydı. Henüz tüm kitapları almış olamasak da bazılarını grev kararı çıkmadan biraz önce alma şansımız oldu. Eksik kitaplar artık ne zaman elimize ulaşır, merakla bekliyoruz. Çünkü bazı okullarda kitapların ne zaman verileceği bile henüz bilinmiyor; üniversite hayatı işte. Bu yaşadıklarımızda acısıyla tatlısıyla bu hayatın cilveleri olmalı…
Dönem başında bazıları üniversite hayatı ile ilk defa tanıştılar ve daha ilk yılda böyle birşey ile karşılaşmayı beklemiyorlardı belki; hiçbirimizin beklemediği gibi acıkçası. Yeni başlayanlar için hem şaşırtıcı bir süreç olurken, hem de ilk yıldan daha okulları bir dönem uzamış olacak. Okullarını bitirmeye yaklaşmış olanlar için ise daha da üzücü bir dönem olmalı. Belki bu dönem sonunda ellerine diplomalarını almayı beklerlerken, şimdi bir dönem daha sabretmek zorunda kalacaklar… (Tabiî sadece varsayımlar üzerine konuşabiliyorum şu an, henüz kesin belirlenmiş bir karar yok ve daha tam olarak ne olacağını hiçbirimiz bilmiyoruz.)
Üniversite hayatının cilveleri olmalı demiştim, bu hayat ile tanışmamış ve belki de çok yakında tanışacak arkadaşlarımız için biraz bu cilvelerden bahsetmek istiyorum: Her şeyiyle üniversite hayatı bir insanın kişiliğinin yerine oturmasında en büyük rol oynayan bir zaman süreci bence… Belki de bir çok öğrenci ilk kez uzaklaşıyor ailesinden, arkadaşlarından ve doğup büyüdüğü yerlerden. Bu yüzden ayrılığın ilk günleri pek kolay olmuyor; geçen sene üniversite hayatının ilk günlerinde aynı zorlukları biz de bire bir yaşamış ve geri sayım için zor bekler olmuştuk. Bu yıl yeni gelen arkadaşlarımızda da aynı şeyleri görmek bizi şaşırtmamış ve böylelikle her öğrencinin her dönem başında aynı duyguları hissedeceğine iyice inanmış olduk.
Ancak Patra, ailelerimize yakın bir şehir olmadığı için birkaç günlük tatilleri değerlendirme şansımız yoktu. İşte bu zaman içerisinde arkadaşlık çok önemli… Böyle bir anda birbirine destek olan arkadaşlıklar bir müddet sonra kardeşliğe dönüşüyor ve artık evinin hasretine bir nebze de olsa alışmış oluyor insan. İşte o zaman hem okuluna hem yeni çevresine ve de yeni arkadaşlarına kendini daha çok yönlendirmiş oluyor. İşte böylelikle yeni bir şehirde yeni bir hayatın ilk sayfasına ilk satırları karalamaya başlıyor…
Lise yılları gibisi yoktur, olamaz, derdim; şu an gülümseyerek anımsadığım bir ablam ise, üniversite hayatı ile tanışınca sana bu sözünü hatırlatırım, derdi hep… Ne olursa olsun lise yılları boyunca inatla arkadaşlıklar olsun, liseyi bitirme sevinci olsun, bu heyecan gibisi olamaz derdim… Şimdi ne demek istediğini çok daha iyi anlıyorum. Gerçekten de cok haklıymış, üniversitede arkadaşlık bile başka oluyormuş. Çünkü hiçbirimizin yanında ailesi yok artık; başımız sıkıştığında, bir derdimiz, bir sorunumuz olduğunda koşup gittiğimiz yanımızdaki arkadaşımız oluyor. Tabiî ki onun da aynı şekilde… Bu da hem arkadaşlıkları kuvvetlendirmiş oluyor, hem de ailemizin ve sevdiklerimizin değerini bir kat daha fazla anlamamıza vesile oluyor sanırım.
Uzak bir şehirde öğrenci olmak, ailelerin biraz üzülmesine neden oluyor. Sık sık gelip gidilemediği için hem özlem artıyor hem de tek başına oralarda ne yapar düşüncesi ağır basıyor. Fakat bence uzak bir yerde üniversite okumak, öğrenciler için belki de daha iyi. Çünkü zor bir anında pes edip geri dönmek yerine, mücadele edip başarmak daha ön planda oluyor. Örneğin Patra`da bir öğrencinin zorlandığı bir durum oldu; gerek okul gerekse çevre ile ilgili; bunlardan bir anlığına bile uzaklaşmak istediğini farzedelim. Bir kaç günlüğüne çok büyük bir sorun olmadığı sürece onca yolu göze alamaz. Ve her zorlandığında bunlarla uğraşmak yerine, zorlandığı şeyin üstüne gidip bir müddet sonra bu tür sorunları aşmayı öğrenir.
Bunu burada biz de yaşadığımız için rahatlıkla söyleyebiliyorum şimdi. İlk günlerde her şey zor geliyor ve bu zorları yok edebilmek için kaçmak değil üstüne gitmek çözüm oluyor…
Herkes uzak şehirlerde üniversite okusun demiyorum tabiî, sadece uzak bir şehirde de okumanın da o kadar zor olmadığını ve aileler içinde o kadar merak edilecek bir durum olmadığını dile getirmek istedim. Lise sonda birçok ailenin tek sorunu bu oluyor çünkü; henüz lise bire giden ve şimdiden kara kara düşünmeye başlamış olan kendi kuzenimden de bunu çok iyi biliyorum… “Aman çocuğum üniversite sınavlarında yüksek puan tuttur da, yakın bir yere düşersin belki…” Neredeyse sene sonunda ailelerden duyduğumuz tek söz bu. İstemediği bir bölümü tutturup yakın bir kente düşeceğine, uzak bir kente düşsün, ama istediği bölümü gönül rahatlığı ile okusun daha iyi bence.
Biz şu an için bizi bekleyen sürprizlerin ne olduğunu bilemezken, bu hayata merhaba dememiş kardeşlerime, yaşadıklarımızdan ve yaşanan üniversite hayatından biraz bahsetmek istedim. Grevler, olaylar ya da uzak veya yakın farketmez, her şeyi ile yeni ve unutulmayacak mücadelelerin verildiği güzel bir maraton süreci diyorum, ayaklarının üstünde sapasağlam durmasını çok iyi gösteren bir süreç aynı zamanda…
Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete
Etiketler: 43. SAYI, Hatice Sali
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder