Antakyalı Ortodoks azınlığın günümüzdeki durumu

Azınlıkça 43

Ocak 2009

CETERIS PARIBUS

Ceren Zeynep Ak
ceren@tesev.org.tr


Hristiyanlık aleminde Antakya'nın önemi büyüktür. Kudüs'ten sonra ikinci merkez sayıldığı için Antakya Patrikliğine "Ana Kilise" denir.

Türkiye’deki dini, dilsel veya etnik azınlık grupların sayısı söz konusu olduğunda gelmesi gerekenden hep daha az bir sayı gelir akla. Bunun sebepleri çeşitlidir. Türkiye’de azınlıkların statüsünü din temeline dayalı tanımlayan Lozan antlaşması ve bu yönde uygulanan devlet politikaları –Lozan Antlaşması tüm gayrimüslimlere azınlık statüsü tanısa da, Türkiye uygulamada Antlaşma’nın kapsamını Rumlar, Ermeniler ve Museviler ile sınırlandırmıştır - başta olmak üzere azınlıklar sorununun anayasada dahi dile getirilmemesi bu durumu ortaya çıkarmıştır. Sonuç itibariyle bugün azınlık hakları nezdinde bakıldığında, Lozan ile getirilen haklardan yararlanabilecek üç dinsel azınlık grubu ön plana çıkar: Museviler, Ermeniler ve Rumlar. Bu gruplar şüphesiz yıllar boyunca “ayrıcalıklı vatandaş“ suçlamaları ile birlikte birçok baskıcı politikaların odağında olmuşlar, çeşitli olaylar sonucunda da daha paranoyak ve içedönük bir psikoloji ile hareket etmeye başlamışlardır. Bu durum özellikle İstanbullu Rumlar açısından bakıldığında, İstanbul Rum cemaatinin uzun yıllar gerçek bir korku duvarının arkasında yaşamasına ve gittikçe de muhafazakar bir yapıya bürünmesine sebep olmuştur. Tüm bu gelişmeler veya gelişememeler ışığında İstanbullu Rum cemaatinin sayısı gittikçe azalmış ve bu demografi sorunundan kaynaklı birçok zorluklar ortaya çıkmıştır.

Bugün Türkiye’deki Rum Ortodoks Hristiyanlar’dan bahsedildiğinde, İstanbul’da yaşayan ve Yunanca konuşan bireylerden oluşan bir topluluk gelir çoğu insanın aklına. Fakat yaygın olan algının aksine dinsel azınlık olarak Rum Ortodoks Hristiyanlar denildiğinde bu grubun içerisine İstanbul, Gökçeada (İmroz) ve Bozcaada’da (Tenedos) yaşayan Rum Ortodoks Hristiyanların yanısıra, Antakya’da yaşayan ve Arapça ve/veya Türkçe konuşan Antakya Rum Ortodoks Hristiyanlar da girmektedir. Etnik kökenleri konusunda çeşitli farklı fikirlerin olduğu bu cemaat hakkında kimi zaman etnik kökeni İstanbullu Rumlar ile aynı denilmekte kimi zaman ise Arap Ortodoks adlandırılması kullanılmaktadır. Fakat tartışma götürmeyecek bir gerçek vardır; Antakyalı “Arabofonik“ Rum Ortodoks Hristiyanlar, İstanbullu Rum Ortodoks Hristiyan azınlıklar ile aynı statüde yer almakta ve Lozan Antlaşması’nın Türkiye Cumhuriyeti devletine getirdiği yükümlülükler açısından bakıldığında homojen bir grup olduğu var sayılan “Rumlar“ içerisinde ele alınmaktadırlar. Yani çoğunluk içerisindeki azınlıklara uygulanan politikalar aynı şekilde azınlık içerisindeki azınlıklara coğrafi veya dilsel farklılıkları yoksaymak suretiyle uygulanmıştır.

Azınlıklar içerisindeki azınlıklar yeni yeni gelişmekte olan bir olgu. Akademik literatüre bakıldığında bu doğrultuda en fazla bahsedilen azınlık içerisindeki azınlık grupları kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. [Herhangi bir azınlık grubu içerisinde yer alan çocuklar azınlık içerisindeki azınlık gruplara örnek verilebilir] Fakat bir ülkedeki dinsel azınlıklar söz konusu olduğunda bu azınlık gruplar içerisinde yer alan dilsel veya etnik azınlıklar henüz çok da günışığına çıkan bir konu değil. Türkiye insan hakları alanındaki diğer birçok konuda olduğu gibi azınlık hakları konusunda da normalden daha yavaş bir hızla hareket etmekte. İmzalanan birçok uluslararası antlaşmada, sözkonusu kültürel veya sosyal haklar olduğu zaman şerh (rezervasyon) konulmuş. Öyle ki bu zaman zaman Çocuk Hakları Sözleşmesi içerisinde yer alan kültürel ve sosyal haklar maddesine kadar gidebiliyor. Dolayısıyla azınlık sorununu bile açık açık tartışmaya yeni başlayan Türkiye’de azınlıklar içerisindeki azınlıklar konusu ilk sıralarda bir önem teşkil etmiyor.

Fakat durum azınlık gruplarının kendileri için pek de böyle değil. Özellikle İstanbullu Rumlar açısından azınlıklar içerisindeki azınlıklar konusu ve bu özelde Antakyalı Rum Ortodoks Hristiyanlar ile İstanbullu Rum Ortodoks cemaatin karşılaşması beraberinde getirdiği sorunlar dolayısıyla gittikçe ciddileşen bir hal almakta. Peki Antakyalı Rum Ortodoks Hristiyanlar için neler söylenebilir? Şu anda Antakya kökenli Rum Ortodoks Hristiyanların sayısı İstanbul ve Antakya’da yaşayanlar birlikte ele alındığında toplamda 7000 civarında. Bu sayının 1000 kadarı İstanbul’a gelen ilk ve ikinci jenerasyon aile bireylerini kapsamakta. Geriye kalan 6000 ise Antakya merkez, Altınözü ilçesi Tokaşlı köyü, Altınözü ilçesi Sarılar mahallesi, Samandağı ve İskenderun’a dağılmış durumda. Ayrıca Tokaşlı köyü Türkiye’de bilinen tek Rum Ortodoks köyü olmakla birlikte, Meryem Ana Rum Ortodoks kilisesi de burada bulunmakta. Antakya’da azınlık vakfı statüsünde toplamda 6 adet Rum Ortodoks Kilise Vakfı yer alıyor. İstanbul’da yaşamakta olan İstanbullu Rum Ortodoks cemaatinin bilinen sayısı ise 3000 civarında. Durum sayılarla değerlendirildiğinde Antakyalı Rum Ortodoks Hristiyanlar ciddi anlamda demografik sorunlar yaşayan İstanbullu Rumlar açısından bu dezavantajı ortadan kaldırmak için kritik bir önem taşıyor.

İstanbul’da yaşayan Antakyalı Rum Ortodoks Hristiyan cemaat için sorunlar çeşitli fakat aynı sorunlar İstanbullu Rumlar açısından da zaman zaman sıkıntılar yaratmakta. Öncelikli sorun kimliklerden kaynaklanıyor. Rum Ortodoks Hristiyan olarak adlandırılan fakat Rum Ortodoksluk kalıbının de facto olarak getirdiği Yunanca anadil kriterini taşımayan Antakyalı Ortodokslar ile İstanbullu Rumlar arasında hüviyetler üstüste gelse de kültürler çoğu zaman üstüste denk gelmiyor. Yıllarca yaşanan acı olaylar sonucu birtakım paranoyalarla hareket eden ve dışa karşı devamlı bir savunma pozisyonunda olan İstanbullu Rum Ortodoks cemaati içte yaşanan bu sorunlar konusunda gittikçe daha derin bir suskunluğa itiyor.

Antakya’da yaşayan ve Arapça ve/veya Türkçe konuşmakta olan Rum Ortodoks Hristiyanlara ait azınlık okulları bulunmamakta. Yeni okullar da Lozan Antlaşması’na aykırı olmasından dolayı açılamıyor. Dolayısıyla aynı dinsel azınlık grubundan sayılmalarından yola çıkarak Milli Eğitim Bakanlığı Antakyalı Arabofonik Rum Ortodoks Hristiyan öğrencilerin İstanbul’da bulunan Rum Ortodoks azınlık okullarına kayıt yaptırmalarını onaylıyor. Rum Ortodoks azınlık okullarındaki Antakyalı öğrenciler genelde Antakya’dan İstanbul’a daha önce göç etmiş Ortodoks Hristiyan ailelerin çocukları. Yani halihazırda İstanbul’da doğup büyümüş, anadili Arapça olan veya ailede Arapça kullanan bireyler kalmamış ise Türkçe konuşan öğrenciler. Okullarda Yunanca eğitim ile birleşince bu üç dilli hayat zaman zaman ciddi sorunlar da yaratabiliyor.

Ama yaşananların artçı etkileri çift taraflı. Öncelikle Antakyalı Rum Ortodoks öğrencilerin varlığı İstanbul’daki azınlık okullarının öğrenci sayısının azlığı nedeniyle yaşadığı kapanma tehlikesini ortadan kaldırıyor. Aynı şekilde Antakya’dan gelen Rum Ortodoks Hristiyan ailelerin çocukları için ise bu okullar iyi koşullarda eğitim fırsatı anlamına geliyor. Her ne kadar Yunanca konusunda sorunlar yaşansa da öğrenciler ve eğitimciler arasında uyum sorunu olduğu pek gözlenmiyor. Fakat her öğrencinin kolayca entegre olamaması ve azınlık okullarına uygulanan birtakım politikalar yüzünden eğitim sisteminde kolayca hayata geçirilemeyen değişiklikler sonucu bazı öğrencilerin Yunanca eğitime entegre olma süreçleri aksıyor. Diğer bir yandan bakmak gerekirse ise Antakyalı Rum Ortodoks Hristiyanların beraberinde getirdiği genç nüfus üretkenliği dolayısıyla cemaatin dışa karşı olan özgüvenini pekiştiriyor, görünürlüğü arttırıyor.

Antakya’da ise durum daha farklı. Genel olarak çok kültürlü bir yapıya sahip olan Antakya’da Rum Ortodoks Hristiyanlar en görünür azınlık gruplardan biri. Kilise vakıfları mevcut ve özellikle son yıllarda sivil toplumun da canlanmasıyla daha aktifler. Antakya’da veya İstanbul’da yaşayan ikinci jenerasyon Antakyalı Ortodoks Hristiyanlar içerisinde kendini alışılagelmiş anlamda Rum hisseden de var, yani Yunanca konuşan ve İstanbullu Rum Ortodoks cemaatin içerisinde aktif rol alan, vakıf yönetimlerinde olan; kendini yine alışılagelmiş anlamda Rum hissetmeyen ve cemaatin dışında kalan da… Öyle ki bu konu çoğu zaman cemaat içerisinde ve Antakyalı Rum Ortodokslar arasında da ciddi tartışmalara sebep oluyor. Tüm bu problemler yaşansa da İstanbullu Rum Ortodoks cemaati açısından, uzun yıllar tabu sayılan bu konuların tartışılması ve çözüm arayışına girilmesi hem sorunun ciddiyetinin hem de hala umut olduğunun gerçek bir göstergesi.

Azınlık sorununa yeni yeni Avrupa Birliği politikaları sonucu göz kırpmaya başlayan Türkiye’de, azınlıklar içerisindeki azınlıkların hakları uzun süre dile gelmeyecek gibi gözüküyor. Belki de uluslararası hukuk normlarının devletler tarafından belirlendiği bir dünyada, insan hakları dalları içerisinde en yavaş gelişenin azınlık hakları olduğuna şaşırmamak gerek. Hele ki bir de azınlıklar içerisindeki azınlıklardan bahsediyorsa insan....

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Size şunu sormak istiyorum.Neden Fener Rum Patriği'ni sevmiyorsunuz?Arab orthodoks olmanıza rağmen Rum olduğunuzu iddia ediyor.Ve Rumları sevmiyorsunuz.Bunun yanında aslen Süryani olmanıza rağmen,içlerinizden çoğu Rum ve Ermeni kiliselerinde çalışıyor.Yani yarınızdan çoğu Rum ve Ermeni gibi yaşamaya çalışıyor.Ama beceremiyorlar.