Azınlıkça
Sayı: 42
Aralık 2008
Rıdvan Köse
ridvankosememet@hotmail.com
Makaleyi Azınlıkça'da yayımlanan şekliyle PDF olarak okumak için TUŞLAYINIZ
Günümüzde insanların özgür iradeleriyle bir araya gelip örgütlenmesinin doğal karşılandığı bir dünyada yaşıyoruz. Dünyanın her köşesinde insanlar bir araya gelmekte ve ortak bir payda altında faaliyetlerde bulunmaktadır. Bir araya gelerek birbirlerine yardım eden insanlar hem çevrelerine hem de yaşadıkları topluma katkıda bulunurlar.
Bütün bu söylediklerim normal bir yaşamda olması gereken sıradan faaliyetlerdir ve kimse bu tür faaliyetleri yanlış yorumlamaz.
Günümüzde belki de azınlıkların ortak sorunlarından bir tanesi, işte bahsettiğimiz bu normal faaliyetleri yaptıkları zaman toplum içerisinde düştükleri durumdur. Hangi azınlık olursa olsun biliyoruz ki kendi içlerinde belirli bir hiyerarşi ve kurallar zinciri vardır. Yani azınlık grubuna üye olan her birey azınlığın ortak kurallarına riayet etmekle yükümlüdür. Evet bu doğru bir yaklaşımdır, fakat her zaman değil. Çünkü azınlık grubuna üye bireyler de neticede birer insandırlar ve kimi zaman kendi düşünceleri doğrultusunda hareket etmek isterler. Kendi düşünceleri doğrultusunda hareket etmek istemeleri, bağlı oldukları gruptan dışarı çıkma anlamını taşımadığı gibi tam tersine gruba katkı sağlamaktadır. Çünkü farklı düşünceler sayesinde toplumlar ilerlemiş ve başarılı olmuşlardır.
Bütün bunları sizlere aktarmama, öğrencialemi internet sitesinin forum köşesinde yapılan tartışmalardan bir tanesinde okuduğum bir yorum neden oldu. Forum sayfaları sayesinde biz gençler de fikir alışverişinde bulunuyor, internetin sağladığı bu kolaylık sayesinde birbirimizden uzak da olsak düşüncelerimizi paylaşabiliyoruz.
İşte Öğrenci Âlemi’nin forum sayfasında yapılan ve sayfalarca süren bir tartışmada Panx takma adlı arkadaşımın ilgimi çeken bir görüşü şu şekildeydi: “Nedense çoğunluk insanı, ister Yunanistan isterse Türkiye vatandaşı olsun, kendi iradesiyle basit bir adım attığında, örneğin bir dergi, bir gazete, bir dernek açtığında kimse bunu büyütmüyor, öğrenenler bunu gayet normal bir faaliyet olarak algılıyor. Fakat bizim Batı Trakya’da bu tür şeyler yapıldığında her zaman bir art niyet aranıyor. Bu faaliyetleri yapanlar bölücülükle, satılmışlıkla veya oyuna gelmekle suçlanıyor. Bunun sonucunda da bölücülüğü istemediğimizi söyleyelerken asıl bölücülüğü biz yapıyoruz ama bunun farkında değiliz galiba…”
Panx arkadaşın söylediğine sanırım hiç kimse itiraz etmeyecektir. Çünkü maalesef bunu hepimiz yapmaktayız. Meselâ şu soruma kaçımız itiraz edebilir! Batı Trakya’mızın önde gelenleri ve bazı kişiler, genç insanların yardımlaşma amacıyla bir araya gelmelerine ve sonucunda da tamamen iyi niyetli bir örgüt kurmalarına karşı gelerek asıl bölücülüğü ve ayrımcılığı onlar yapmış olmuyor mu? Tabiî karşı çıkma sebeplerinin onlara sorulmadan bu işin yapılmış olmasından kaynaklandığını belirtelim. Fakat zaten esas sorun da bu değil mi?
Benim bildiğim, dernekler ve diğer sivil toplum örgütleri 5-10 kişinin ortaklaşa çalışarak kurdukları örgütlerdir ve burada amaç düşündükleri projelerini hayata geçirmektir. Kimi zaman bu tür topluluklarda veya derneklerde açık bir şekilde siyasî çizgi veya millî görüş arayanlar yanlış yapmaktadırlar. Çünkü her sivil topluluk illâ bir siyasî çizgide olacak anlamına gelmemektedir. Pekâlâ farklı görüşleri, farklı inançları olan insanlar da bir araya gelip ortak bir düşünce etrafında birleşebilirler. Bu insanların tek tip bir siyasî amaçlarının olmaması yanlış değildir ki zaten!
Eğer bahsettiğim tarzdaki bir örgütlenme bölücülük yapmakla suçlanırsa denebilecek tek şey bu suçlamayı yapanların esasında birer maaşlı makine olduklarıdır. Yani düşünmeyen, beyin yıkamasından geçmiş kişilerdir bunlar.
Belki siyasî partilerde fikir ayrılıkları olduğu zaman veya ideoloji uyuşmazlığı yaşandığında diğer partililer o kişiyi bölücülükle şuçlayabilir. Hatta bunu Batı Trakya’da dendiği gibi diyelim: o kişi çizgiden çıkmış olabilir.
Fakat sivil toplulukların hepsi siyasi partiymiş gibi algılanmamalıdır. O yüzden de bölücülük yapmakla suçlanacaklarına, takdir edilmeli hatta teşvik edilmelidirler.
Söylenmesi gereken bir başka önemli konu da şudur: Bir dernek ya da bir sivil toplum kuruluşu bir milletin kaderini ve geleceğini tek başına belirleyemez. O bölgede yaşayan insanların siyasî çizgilerini yönlendiremez, hatta net bir çizgi bile oluşturamaz. Herkesin aklı vardır, kimse robot değildir. O halde bölücülük de yapamaz, ayrımcılık da yapamaz. Sadece toplumuna artı değer kazandırır.
Ama şahsî çıkar ve siyasî rant peşinde koşanlar her defasında “birlik ve beraberlik” sloganları atarlar, “bölünme tehlikesini” öne sürerek toplumu korkutur ve kendi çıkarlarına hizmet edecek yeni destekçiler toplamak isterler.
Peki ya onlar gibi olmayanlar ne yapmalıdır? İllâ tek tip görüş, tek tip elbise giymemiz şart mıdır? Bence değil… O yüzden böyle düşünenlere son kez seslenelim: Bırakın 5-10 çocuk grup oluşturarak kendi hayallerinin peşinde gönül rahatlığı ile koşsunlar. Sonuçta gençliğini kucaklamak isteyen bir toplum, her görüşe saygı göstermelidir. Saygı göstermelidir ki, saygı görsün!
0 yorum:
Yorum Gönder