Azınlıkça
Sayı: 42
Aralık 2008
Aslı Bilge
Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi
bilgeasli@gmail.com
Makaleyi Azınlıkça'da yayımlanan şekliyle PDF olarak okumak için TUŞLAYINIZ
Sovyet sonrası dönemin ilk Patriği Alexy Mihaloviç Ridiger, ya da dini adıyla Moskova ve Tüm Rusya Patriği 2. Alexy, 5 Aralık 2008 günü 79 yaşında öldü. 1990 senesinde Patrik seçilen Alexy II, tam 18 senedir görevini sürdürüyordu ve Sovyetler Birliği’nin parçalanma, kaos ve sonunda küllerinden güçlü merkezi bir devlet olarak yeniden doğma sürecine tanıklık eden önemli bir dini ve –abartmadan söyleyelim- siyasi bir liderdi. Rus Interfax ajansının haberine göre Alexy II’nin aziz mertebesine yükseltilebilmesi için en az elli sene beklemek lazım. Peki, ölür ölmez aziz olsun mu olmasın mı tartışmasının başlaması için bir din adamının yaşamında neler başarmış olması gerekiyor?
Ölümü üzerine BBC’de yayınlanan bir haberde Patriğin Sovyet döneminde KGB için çalıştığı ve bir yandan SSCB’de dinsel hakların çiğnenmesini dış dünyadan gizlerken, diğer yandan Sovyet sisteminin propagandasını yapma görevini yürüttüğü ancak sistemin yıkılmasından sonra bu sefer dinsel hakların yılmaz savunucusu Rus Patriği olarak kariyerine devam ettiğinden bahsedildi. Ne olursa olsun, Alexy’nin miras bıraktığı Rus Ortodoks kilisesi, ateizmin resmi ideoloji olduğu komünist dönemde hayali bile kurulamayacak kadar güçlü bir dini kurum. Sovyetler Birliği döneminde kapatılan yüzlerce kilise ve manastır tekrar açıldığı gibi, yenileri de hızla kuruluyor ve Rus Ortodoks dini, sıradan insanların yaşamına zorunlu din dersleri gibi uygulamalarla gitgide daha fazla nüfuz ediyor. Rusya’da Ortodoks dininin, Sovyet sonrası dönemde Rus halkının milli hislerini güçlendirmek ve komünist sistemin görünürdeki başarısızlığının ardından halkta uyanan değersizlik hissini giderip, ulusal onur inşa etmek için kullanıldığını gözardı etmemek gerekiyor.
Rus Patriği Alexy, görevde kaldığı sürece Rus çıkarlarını gözeten, milliyetçi bir dini lider portresi çizdi. Sovyetler Birliği döneminde itibar kaybeden kilisesi, yeni Rus liderler tarafından baş tacı edildi. Kremlin’de liderlerin yanıbaşında Alexy’yi sıklıkla görmek mümkündü. Bir anlamda devlet ve dinin ayrılmaz bir bütün olduğu –ve devletin siyasal alanda kiliseden güç aldığı- Rus emperyal sistemine yeniden dönüş yaşandı. Bu sebeple Rus Başbakanı Putin’in Patriğin ölümünden sonra sarfettiği ‘O sadece Rus Ortodoks kilisesi için önemli bir figür değildi, aynı zamanda değerli bir devlet adamıydı’ sözlerine de şaşmamak lazım. Alexy, iade edilen itibarının karşılığını da bol bol verdi. Siyasi iktidarın her zaman yanında yer alarak Putin’i ve Medvedev’i içte ve dışta canı gönülden destekledi.
Alexy II Rus kilisesi’ni güçlendirmeyi asli hedefi olarak benimsedi. Elde ettiği en büyük başarılardan biri, Rusya dışındaki Rus Ortodoks Kilisesi’ni Moskova’ya bağlayarak, 80 yıldır süren ayrılığı onarmak oldu.
Bu uğurda, dünya dini liderlerini karşısına almakta da beis görmedi. Sovyetler’in çökmesinden sonra bölgede oluşan güç boşluğundan pay almak isteyen Vatikan ve Fener Rum Patrikhanesi’ne karşı sık sık güç gösterilerinde bulundu. Vatikan’la en büyük anlaşmazlık konusu, ‘Birlikçi’ olarak adlandırılan, yani Ortodoks dini ritüellerini uyguladıkları halde lider olarak Papa’yı tanıyan kiliseler konusunda oldu. Alexy sıklıkla Sovyet döneminde ezilen, malları ellerinden alınan, din adamları yeraltına itilen, özellikle Romanya ve Ukrayna’da güçlü olan bu kiliselerin Vatikan tarafından desteklenmesinden yakındı. Ayrıca Vatikan her ne kadar inkar etse de Ortodoks topraklarda misyonerlik faaliyetleri yürütüldüğünü iddia etti.
Fener Rum Patrikhanesi ile ilişkileri daha da çetrefildi. Alexy II, Fener Rum Patrikhanesi’nin soğuk savaş sonrası dönemde Ortodoksları bir çatı altında toplama çabasını Fener’in güç gösterisi gibi görerek direndi. Fener liderliğinde toplanması öngörülen Pan- Ortodoks toplantılarını sabote etti. Hatta Fener Patrikhanesi’nin ekümenik iddiasını sorguladı. İkinci Roma’nın yani İstanbul’un Türklerin eline geçmesi sonrası üçüncü Roma’nın Moskova olduğu ve dünya Ortodoksluğunu Rusya’nın temsil ettiği fikri, her zaman açık açık dile getirilmese de, iki kilise arasındaki daimi çekişmede etkili oldu.
Sovyetler Birliği’nden ayrılıp ulusal devletlerini kuran Ortodoks ulusların kiliselerini Rus etkisinden arındırma çabası içinde Fener’e yönelmesi de rahatsızlık yarattı. Bu konuda en bilinen olay Estonya ve Ukrayna kilisesi krizleridir. Fener Rum Patrikhanesi’nin Rus Patrikliği’nden bağımsız Estonya kilisesi’ni tanımasından sonra, Moskova ve Fener’in ilişkileri onarılamayacak ölçüde bozuldu. Hatta tarihte ilk defa ayinlerde Fener Rum Patriği Vartholomeos’un ismi zikredilmemeye başlandı. Kriz yatıştırılsa da, Moskova yeni kurulan Estonya kilisesi’nin katıldığı her toplantıyı boykot etmeye devam etti. Yine Ukrayna’da Rusya kilisesi’nden bağımsız bir Ukrayna özerk kilisesi’nin kurulması için siyasi liderlerin Patrik Vartholomeos’tan icazet beklemeleri iki kilise arasındaki ilişkileri iyice gerdi. Bununla birlikte Alexy’nin ölümünden önce katıldığı son uluslararası etkinliklerden birinin Fener’de Aziz Paul yılı nedeniyle 11-12 Ekim 2008 tarihinde gerçekleştirilen Ortodoks liderler toplantısı olduğunu belirtmeden geçmeyelim.
Rus kilisesi yeni patriğin seçimini önümüzdeki 6 ay içinde gerçekleştirecek. O zamana kadar Patrik görevini Smolensk ve Kaliningrad Metropoliti Kirill üstlenecek. Yeni Patriğe şimdiden başarılar dileriz zira zor bir geçiş döneminde halkın ve siyasetçilerin desteğini arkasına almayı bilmiş güçlü bir dini liderin yerini doldurmak kolay olmasa gerek.
Sayı: 42
Aralık 2008
Aslı Bilge
Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi
bilgeasli@gmail.com
Makaleyi Azınlıkça'da yayımlanan şekliyle PDF olarak okumak için TUŞLAYINIZ
Sovyet sonrası dönemin ilk Patriği Alexy Mihaloviç Ridiger, ya da dini adıyla Moskova ve Tüm Rusya Patriği 2. Alexy, 5 Aralık 2008 günü 79 yaşında öldü. 1990 senesinde Patrik seçilen Alexy II, tam 18 senedir görevini sürdürüyordu ve Sovyetler Birliği’nin parçalanma, kaos ve sonunda küllerinden güçlü merkezi bir devlet olarak yeniden doğma sürecine tanıklık eden önemli bir dini ve –abartmadan söyleyelim- siyasi bir liderdi. Rus Interfax ajansının haberine göre Alexy II’nin aziz mertebesine yükseltilebilmesi için en az elli sene beklemek lazım. Peki, ölür ölmez aziz olsun mu olmasın mı tartışmasının başlaması için bir din adamının yaşamında neler başarmış olması gerekiyor?
Ölümü üzerine BBC’de yayınlanan bir haberde Patriğin Sovyet döneminde KGB için çalıştığı ve bir yandan SSCB’de dinsel hakların çiğnenmesini dış dünyadan gizlerken, diğer yandan Sovyet sisteminin propagandasını yapma görevini yürüttüğü ancak sistemin yıkılmasından sonra bu sefer dinsel hakların yılmaz savunucusu Rus Patriği olarak kariyerine devam ettiğinden bahsedildi. Ne olursa olsun, Alexy’nin miras bıraktığı Rus Ortodoks kilisesi, ateizmin resmi ideoloji olduğu komünist dönemde hayali bile kurulamayacak kadar güçlü bir dini kurum. Sovyetler Birliği döneminde kapatılan yüzlerce kilise ve manastır tekrar açıldığı gibi, yenileri de hızla kuruluyor ve Rus Ortodoks dini, sıradan insanların yaşamına zorunlu din dersleri gibi uygulamalarla gitgide daha fazla nüfuz ediyor. Rusya’da Ortodoks dininin, Sovyet sonrası dönemde Rus halkının milli hislerini güçlendirmek ve komünist sistemin görünürdeki başarısızlığının ardından halkta uyanan değersizlik hissini giderip, ulusal onur inşa etmek için kullanıldığını gözardı etmemek gerekiyor.
Rus Patriği Alexy, görevde kaldığı sürece Rus çıkarlarını gözeten, milliyetçi bir dini lider portresi çizdi. Sovyetler Birliği döneminde itibar kaybeden kilisesi, yeni Rus liderler tarafından baş tacı edildi. Kremlin’de liderlerin yanıbaşında Alexy’yi sıklıkla görmek mümkündü. Bir anlamda devlet ve dinin ayrılmaz bir bütün olduğu –ve devletin siyasal alanda kiliseden güç aldığı- Rus emperyal sistemine yeniden dönüş yaşandı. Bu sebeple Rus Başbakanı Putin’in Patriğin ölümünden sonra sarfettiği ‘O sadece Rus Ortodoks kilisesi için önemli bir figür değildi, aynı zamanda değerli bir devlet adamıydı’ sözlerine de şaşmamak lazım. Alexy, iade edilen itibarının karşılığını da bol bol verdi. Siyasi iktidarın her zaman yanında yer alarak Putin’i ve Medvedev’i içte ve dışta canı gönülden destekledi.
Alexy II Rus kilisesi’ni güçlendirmeyi asli hedefi olarak benimsedi. Elde ettiği en büyük başarılardan biri, Rusya dışındaki Rus Ortodoks Kilisesi’ni Moskova’ya bağlayarak, 80 yıldır süren ayrılığı onarmak oldu.
Bu uğurda, dünya dini liderlerini karşısına almakta da beis görmedi. Sovyetler’in çökmesinden sonra bölgede oluşan güç boşluğundan pay almak isteyen Vatikan ve Fener Rum Patrikhanesi’ne karşı sık sık güç gösterilerinde bulundu. Vatikan’la en büyük anlaşmazlık konusu, ‘Birlikçi’ olarak adlandırılan, yani Ortodoks dini ritüellerini uyguladıkları halde lider olarak Papa’yı tanıyan kiliseler konusunda oldu. Alexy sıklıkla Sovyet döneminde ezilen, malları ellerinden alınan, din adamları yeraltına itilen, özellikle Romanya ve Ukrayna’da güçlü olan bu kiliselerin Vatikan tarafından desteklenmesinden yakındı. Ayrıca Vatikan her ne kadar inkar etse de Ortodoks topraklarda misyonerlik faaliyetleri yürütüldüğünü iddia etti.
Fener Rum Patrikhanesi ile ilişkileri daha da çetrefildi. Alexy II, Fener Rum Patrikhanesi’nin soğuk savaş sonrası dönemde Ortodoksları bir çatı altında toplama çabasını Fener’in güç gösterisi gibi görerek direndi. Fener liderliğinde toplanması öngörülen Pan- Ortodoks toplantılarını sabote etti. Hatta Fener Patrikhanesi’nin ekümenik iddiasını sorguladı. İkinci Roma’nın yani İstanbul’un Türklerin eline geçmesi sonrası üçüncü Roma’nın Moskova olduğu ve dünya Ortodoksluğunu Rusya’nın temsil ettiği fikri, her zaman açık açık dile getirilmese de, iki kilise arasındaki daimi çekişmede etkili oldu.
Sovyetler Birliği’nden ayrılıp ulusal devletlerini kuran Ortodoks ulusların kiliselerini Rus etkisinden arındırma çabası içinde Fener’e yönelmesi de rahatsızlık yarattı. Bu konuda en bilinen olay Estonya ve Ukrayna kilisesi krizleridir. Fener Rum Patrikhanesi’nin Rus Patrikliği’nden bağımsız Estonya kilisesi’ni tanımasından sonra, Moskova ve Fener’in ilişkileri onarılamayacak ölçüde bozuldu. Hatta tarihte ilk defa ayinlerde Fener Rum Patriği Vartholomeos’un ismi zikredilmemeye başlandı. Kriz yatıştırılsa da, Moskova yeni kurulan Estonya kilisesi’nin katıldığı her toplantıyı boykot etmeye devam etti. Yine Ukrayna’da Rusya kilisesi’nden bağımsız bir Ukrayna özerk kilisesi’nin kurulması için siyasi liderlerin Patrik Vartholomeos’tan icazet beklemeleri iki kilise arasındaki ilişkileri iyice gerdi. Bununla birlikte Alexy’nin ölümünden önce katıldığı son uluslararası etkinliklerden birinin Fener’de Aziz Paul yılı nedeniyle 11-12 Ekim 2008 tarihinde gerçekleştirilen Ortodoks liderler toplantısı olduğunu belirtmeden geçmeyelim.
Rus kilisesi yeni patriğin seçimini önümüzdeki 6 ay içinde gerçekleştirecek. O zamana kadar Patrik görevini Smolensk ve Kaliningrad Metropoliti Kirill üstlenecek. Yeni Patriğe şimdiden başarılar dileriz zira zor bir geçiş döneminde halkın ve siyasetçilerin desteğini arkasına almayı bilmiş güçlü bir dini liderin yerini doldurmak kolay olmasa gerek.
0 yorum:
Yorum Gönder