Azınlıkça
Sayı:42
Aralık 2008
Hatice Sali
Makaleyi Azınlıkça'da yayımlanan şekliyle PDF olarak okumak için TUŞLAYINIZ
Birkaç kez Batı Trakya’da genç olmak nasıl bir şey diye sorulması üzerine, bu soruyu ben de iyice düşünmeye başladım. Başladım başlamasına ama ben de yeni yeni bu ortamın içine girmeyi başardığım için, bu sorunun cevabını kendimde tam olarak bilmiyordum. Bu soruya cevap bulmak yerine, kafamda daha nice cevapsız sorular oluşmuştu. Batı Trakya’da genç olmak bence zor olmalıydı; olmalıydı diyorum, çünkü ben henüz bu mücadeleyi az bir zamandır veriyorum. Ya da Azınlık olmak zor olan belki de…
Günümüzde biz gençler ne kadar bu zorluklarla karşı karşıyayız, tam olarak bilemiyorum. Fakat üniversiteye girerken zorluk yerine azınlık olmanın verdiği avantaj ile (kontenjan) karşılaştığımız bir gerçek. Tabiî bu üniversiteye girerken avantaj olurken; o hayatın içinde yine aynı avantaj ile karşılaşabiliyor muyuz tartışılır sanırım.
Biraz geçmişe baktığımızda biliyoruz ki eğitimden tutun yaşam tarzına kadar azınlık olmanın zorluğu bilinen bir gerçek. Zar zor orta okula, liseye kadar geliyor öğrenciler ama bir şekilde mezun olamıyorlar. Ya da herhangi başka bir alanda… Örneğin sıkça duyduğum olaylardan bir tanesi de ehliyet meselesi; sınavlara giriliyor – geçiliyor; fakat buna rağmen “bir şekilde” diplomalarını ellerine alamıyorlar. Ekonomik şartların iyi olmadığı o yıllarda daha bilmediğimiz nice zorluklarla karşılaşmıştır dedelerimiz, amcalarımız hatta belki babalarımız… Bunlar sadece bir kaç örnek tabiî ki. Fakat her şeye rağmen pes etmeyip zafere ulaşmış nice büyüklerimiz var…
Günümüzde en azından kontenjanın sunduğu imkan sayesinde üniversiteyi kazanmak o kadar da imkansız değilken, maalesef hala okumayan gençlerin de Batı Trakya’da epey çok olması, oldukça şaşırtıcı bir durum. Ağırlık olarak kızların eğitimlerine devam etmemesi ise şaşkınlığımı günden güne arttırıyor. Bir sohbet esnasında arkadaşımla bu konuyu tartışırken şaşkınlığımı saklayamaz duruma düşmüştüm. “Yaşıtlarım arasında liseyi okuyabilen tek kız bendim” diye cümleye başlıyordu arkadaşım. “Peki ya şu anda durum ne?” diye soruyorum. İlerleyen yıllarda orta okulu ve liseyi okuyan kızların sayılarında artış olmuş, ama yine de bir elin parmakları kadar az denecek miktardaymış.
Üniversite eğitimine devam edenleri sormaya gerek bile kalmamıştı. “Biliyorum, ben şu anda üniversitedeyken bir çok arkadaşım evde oturuyor ve beni gördüklerinde sanki üniversiteye giderek suç işlemişim gibi bakıyorlar” diye ekledi. (Ayrıca arkadaşımın köyü pek te büyük bir köy değil, belirtmek istedim. Ama ne kadar büyük ya da küçük olduğu benim için hiçbir şey ifade etmedi açıkçası. Sonuçta okumayan, ya da okuyamayan kızlar var mı var!) Bu örnek tabiî ki sadece bir arkadaşımın yaşam çevresinden sizlere aktardığım bir örnekti. Buna benzer baska yerler de olabileceği gibi, tam tersi bir durumun olduğu yerler de vardır elbette. Ama gerçeği söylemek gerekirse, eskiden onca zorluklara rağmen yılmayıp bir yerlere ulaşmaya çalışmış nice ağabeylerimizi, ablalarımızı düşündükten sonra, bu zamanda böyle bir şeyi duymak beni sadece şaşırtmamış esasında oldukça da üzmüştü.
Bir de bazı kız öğrencilerin üniversiteyi kazanmalarına rağmen uzaklık nedeniyle kazandıkları üniversitenin olduğu kente gitmemeleri son noktayı koyar gibi. Neden diye bir soru oluşmaması imkansız… Başka ülkelerdeki öğrenciler üniversiteye ulaşabilmek için bize nazaran bir adım daha uzakken, bize verilen bu şansı bizler neden geri çeviriyor olmalıyız? Cevabını çözemediğim bir sürü soru kalıyor yine geriye… Yoksa ailelerin çocuklarına güveni mi yok diyorum kendi kendime. Eğer yoksa, neden?.. Yine cevabını bulamıyorum. Anne-babasına güven sağlayamayan bir çocuktan toplum ne bekleyebilir ki? Ya da o çocuktan gelecekte ne kadar parlak bir öğrenci veya bir genç olabilir? Ailesine ve en başta da kendisine ne gibi bir faydası olabilir?..
Bu sohbetten sonra kendi lise yıllarıma dönüyorum ve bu gerçeklerle bir kez daha yüzleşiyorum. Almanya’da aileler kız çocuklarının okumalarını daha çok önemsiyorlar. Nedeni kızların daha narin daha hassas olmaları; ağır işlerde kızlarının yorulmasını yıpranmasını istemiyorlar. Bu yüzden eline diplomanı al ve kendi patronun kendin ol diyorlar. İş bu aşamaya gelmeden bir çok öğrenci ne yapacağına zaten karar vermiş oluyor zaten. Almanya’da lisede staj dönemi uygulanıyor ve böylelikle öğrenciler birkaç ay kadar farklı yerlerde çalışıp ilgilendikleri mesleklerle tanışmış oluyorlar. Bu aşamadan sonra meslek mi, okul mu daha kolay cevap verilebiliyorsunuz.
Burada kendim ile ilgili bir örnek de vermek istiyorum: Beni bugün buraya kadar getiren sebeplerden bir tanesi bu stajlar olmuştu. Okul mu, meslek mi diye düşünürken stajımı tamamlar tamamlamaz babama söyledigim ilk şey okula devam etmek isteğimdi. Çünkü bazen gözümüze çok sevimli gözüken meslekler bile hayal kırıklığına uğratabiliyor bizi.
Cevabını tam olarak bulamadığım ama görünen köy kılavuz istemez misali bir konu daha var. İki yıldır üniversite hayatı içerisindeyim ve kaç tane Erasmus* öğrencisiyle karşılaştım sayısını unuttum. Bunca öğrenci… dünyanın bin bir yerinden farklı yüzler… Acaba bizden kaç kişi var yurt dışında okuyan veya okuyabilen, bilemiyorum. Fakat istisnaları saymazsak, çok olmadığını tahmin edebiliyorum. Ya da şöyle desem daha doğru olur: En azından benim çevremde, yurt dışında Erasmus öğrencisi olan, ya da mastır yapan hiç tanıdığım yok. Acaba ekonomik krizden dolayı mı bu kadar az diye düşünüyorum. Oysa Erasmus öğrencilerine bir miktar para yardımı yapıldığı da biliniyor. Yapılıyor yapılmasına ama Erasmus programına katılabilmek için ders sınırlaması var, yani belirli miktarda derslerin geçilmiş olması gerekiyor. Bir çoğumuz zaten üniversiteyi zor bitirirken, bir de Erasmus`u düşünebilen kaç kişi olabilir diye sormadan da edemiyorum kendime?.. Mastır için bölümlerini tam yıl içerisinde bitirenler göz önünde bulunduruyor herhalde. Sonuçta 4 yıllık bir bölümü 6-7 yılda bitiren hiçbirimiz mastırı göze alamayız. (benim düşüncem bu yönde en azından)
Batı Trakya’da genç olmak zordu… Belki gerçekten bu yüzden yapılan ilkler bir çok kez göze batıyor olmalıydı. İyi niyetten önce hemen art niyete baş vurulup yargısız infazdı kolay gelen belki. Burada konu ile pek bir ilgisi olmayan ama gençlerin oldukça şaşıracağını sandığım bir örnek vermek istiyorum: Bu yıl hacı adayları arasında birkaç “üniversite öğrenciside” vardı. Biz Hacca gidiyoruz dediklerinde, herkes “aaa bu yaşta ne işin var?” demisti. Hacılığın yaş ile alakası ne ki? Müslüman olan herkes için Hacca gitmek farz değil mi; bu görevini ister şimdi yerine getirirsin, ister ileride bir gün. Ama toplum olarak 20`li yaşlarda gençlerin Hacca gitmelerine alışık olmadığımız için verdiğimiz ilk tepki bu oluyor maalesef. Onları bu düşüncelerinden ötürü tebrik etmek yerine morallerini kırmaya yarıyor sadece bu tepkimiz… Bu tepkimizden sonra tüm hacı adaylarımızın bu kutsal görevlerini Allah kabul etsin demekten başka bir şey gelmiyor ne yazık ki elimizden ve tabiî ki “genç” hacı adaylarımızın da…
Başlık Batı Trakya`da gençlik olunca yazacak şeyler bu kadarla bitmez. Ben sadece merak ettiklerimi ve cevabını bulamadığım bir sürü düşüncelerimi sizlerle paylaştım. Aslında bu yazımda aradığım soruların pekçoğunun cevabını yıllar veriyor gibi… Dünden bugüne gözle görülür oranda bir değişimin olduğu bir gerçek. Örneğin eskiden kızların çoğu üniversiteye dahi gidemezken, bugün en azından yakın-uzak bir çok şehirde kız öğrencilerimize rastlayabiliyoruz. Erkek öğrencilerimiz ise zaten Yunanistan’ın dört bir köşesine dağılmış durumdalar. Bugün böyleyse, istatiksel açıdan yarının çok daha olacağı apaçık ortada. Bu bile şimdiki azınlık gençlerinin eskiler gibi mücadeleyi elden kaptırmayacaklarını ispatlıyor…
*(Sekiz alt programdan biri olup tamamen yükseköğretimle ilgili uygulamaları kapsar. Programın amacı Avrupa Birliği ülkeleriyle aday ülkelerin yüksek öğretim kurumları arasındaki işbirliğini teşvik edip geliştirerek yükseköğretimde Avrupa boyutunu ön plana çıkarmaktır.)
Sayı:42
Aralık 2008
Hatice Sali
Makaleyi Azınlıkça'da yayımlanan şekliyle PDF olarak okumak için TUŞLAYINIZ
Birkaç kez Batı Trakya’da genç olmak nasıl bir şey diye sorulması üzerine, bu soruyu ben de iyice düşünmeye başladım. Başladım başlamasına ama ben de yeni yeni bu ortamın içine girmeyi başardığım için, bu sorunun cevabını kendimde tam olarak bilmiyordum. Bu soruya cevap bulmak yerine, kafamda daha nice cevapsız sorular oluşmuştu. Batı Trakya’da genç olmak bence zor olmalıydı; olmalıydı diyorum, çünkü ben henüz bu mücadeleyi az bir zamandır veriyorum. Ya da Azınlık olmak zor olan belki de…
Günümüzde biz gençler ne kadar bu zorluklarla karşı karşıyayız, tam olarak bilemiyorum. Fakat üniversiteye girerken zorluk yerine azınlık olmanın verdiği avantaj ile (kontenjan) karşılaştığımız bir gerçek. Tabiî bu üniversiteye girerken avantaj olurken; o hayatın içinde yine aynı avantaj ile karşılaşabiliyor muyuz tartışılır sanırım.
Biraz geçmişe baktığımızda biliyoruz ki eğitimden tutun yaşam tarzına kadar azınlık olmanın zorluğu bilinen bir gerçek. Zar zor orta okula, liseye kadar geliyor öğrenciler ama bir şekilde mezun olamıyorlar. Ya da herhangi başka bir alanda… Örneğin sıkça duyduğum olaylardan bir tanesi de ehliyet meselesi; sınavlara giriliyor – geçiliyor; fakat buna rağmen “bir şekilde” diplomalarını ellerine alamıyorlar. Ekonomik şartların iyi olmadığı o yıllarda daha bilmediğimiz nice zorluklarla karşılaşmıştır dedelerimiz, amcalarımız hatta belki babalarımız… Bunlar sadece bir kaç örnek tabiî ki. Fakat her şeye rağmen pes etmeyip zafere ulaşmış nice büyüklerimiz var…
Günümüzde en azından kontenjanın sunduğu imkan sayesinde üniversiteyi kazanmak o kadar da imkansız değilken, maalesef hala okumayan gençlerin de Batı Trakya’da epey çok olması, oldukça şaşırtıcı bir durum. Ağırlık olarak kızların eğitimlerine devam etmemesi ise şaşkınlığımı günden güne arttırıyor. Bir sohbet esnasında arkadaşımla bu konuyu tartışırken şaşkınlığımı saklayamaz duruma düşmüştüm. “Yaşıtlarım arasında liseyi okuyabilen tek kız bendim” diye cümleye başlıyordu arkadaşım. “Peki ya şu anda durum ne?” diye soruyorum. İlerleyen yıllarda orta okulu ve liseyi okuyan kızların sayılarında artış olmuş, ama yine de bir elin parmakları kadar az denecek miktardaymış.
Üniversite eğitimine devam edenleri sormaya gerek bile kalmamıştı. “Biliyorum, ben şu anda üniversitedeyken bir çok arkadaşım evde oturuyor ve beni gördüklerinde sanki üniversiteye giderek suç işlemişim gibi bakıyorlar” diye ekledi. (Ayrıca arkadaşımın köyü pek te büyük bir köy değil, belirtmek istedim. Ama ne kadar büyük ya da küçük olduğu benim için hiçbir şey ifade etmedi açıkçası. Sonuçta okumayan, ya da okuyamayan kızlar var mı var!) Bu örnek tabiî ki sadece bir arkadaşımın yaşam çevresinden sizlere aktardığım bir örnekti. Buna benzer baska yerler de olabileceği gibi, tam tersi bir durumun olduğu yerler de vardır elbette. Ama gerçeği söylemek gerekirse, eskiden onca zorluklara rağmen yılmayıp bir yerlere ulaşmaya çalışmış nice ağabeylerimizi, ablalarımızı düşündükten sonra, bu zamanda böyle bir şeyi duymak beni sadece şaşırtmamış esasında oldukça da üzmüştü.
Bir de bazı kız öğrencilerin üniversiteyi kazanmalarına rağmen uzaklık nedeniyle kazandıkları üniversitenin olduğu kente gitmemeleri son noktayı koyar gibi. Neden diye bir soru oluşmaması imkansız… Başka ülkelerdeki öğrenciler üniversiteye ulaşabilmek için bize nazaran bir adım daha uzakken, bize verilen bu şansı bizler neden geri çeviriyor olmalıyız? Cevabını çözemediğim bir sürü soru kalıyor yine geriye… Yoksa ailelerin çocuklarına güveni mi yok diyorum kendi kendime. Eğer yoksa, neden?.. Yine cevabını bulamıyorum. Anne-babasına güven sağlayamayan bir çocuktan toplum ne bekleyebilir ki? Ya da o çocuktan gelecekte ne kadar parlak bir öğrenci veya bir genç olabilir? Ailesine ve en başta da kendisine ne gibi bir faydası olabilir?..
Bu sohbetten sonra kendi lise yıllarıma dönüyorum ve bu gerçeklerle bir kez daha yüzleşiyorum. Almanya’da aileler kız çocuklarının okumalarını daha çok önemsiyorlar. Nedeni kızların daha narin daha hassas olmaları; ağır işlerde kızlarının yorulmasını yıpranmasını istemiyorlar. Bu yüzden eline diplomanı al ve kendi patronun kendin ol diyorlar. İş bu aşamaya gelmeden bir çok öğrenci ne yapacağına zaten karar vermiş oluyor zaten. Almanya’da lisede staj dönemi uygulanıyor ve böylelikle öğrenciler birkaç ay kadar farklı yerlerde çalışıp ilgilendikleri mesleklerle tanışmış oluyorlar. Bu aşamadan sonra meslek mi, okul mu daha kolay cevap verilebiliyorsunuz.
Burada kendim ile ilgili bir örnek de vermek istiyorum: Beni bugün buraya kadar getiren sebeplerden bir tanesi bu stajlar olmuştu. Okul mu, meslek mi diye düşünürken stajımı tamamlar tamamlamaz babama söyledigim ilk şey okula devam etmek isteğimdi. Çünkü bazen gözümüze çok sevimli gözüken meslekler bile hayal kırıklığına uğratabiliyor bizi.
Cevabını tam olarak bulamadığım ama görünen köy kılavuz istemez misali bir konu daha var. İki yıldır üniversite hayatı içerisindeyim ve kaç tane Erasmus* öğrencisiyle karşılaştım sayısını unuttum. Bunca öğrenci… dünyanın bin bir yerinden farklı yüzler… Acaba bizden kaç kişi var yurt dışında okuyan veya okuyabilen, bilemiyorum. Fakat istisnaları saymazsak, çok olmadığını tahmin edebiliyorum. Ya da şöyle desem daha doğru olur: En azından benim çevremde, yurt dışında Erasmus öğrencisi olan, ya da mastır yapan hiç tanıdığım yok. Acaba ekonomik krizden dolayı mı bu kadar az diye düşünüyorum. Oysa Erasmus öğrencilerine bir miktar para yardımı yapıldığı da biliniyor. Yapılıyor yapılmasına ama Erasmus programına katılabilmek için ders sınırlaması var, yani belirli miktarda derslerin geçilmiş olması gerekiyor. Bir çoğumuz zaten üniversiteyi zor bitirirken, bir de Erasmus`u düşünebilen kaç kişi olabilir diye sormadan da edemiyorum kendime?.. Mastır için bölümlerini tam yıl içerisinde bitirenler göz önünde bulunduruyor herhalde. Sonuçta 4 yıllık bir bölümü 6-7 yılda bitiren hiçbirimiz mastırı göze alamayız. (benim düşüncem bu yönde en azından)
Batı Trakya’da genç olmak zordu… Belki gerçekten bu yüzden yapılan ilkler bir çok kez göze batıyor olmalıydı. İyi niyetten önce hemen art niyete baş vurulup yargısız infazdı kolay gelen belki. Burada konu ile pek bir ilgisi olmayan ama gençlerin oldukça şaşıracağını sandığım bir örnek vermek istiyorum: Bu yıl hacı adayları arasında birkaç “üniversite öğrenciside” vardı. Biz Hacca gidiyoruz dediklerinde, herkes “aaa bu yaşta ne işin var?” demisti. Hacılığın yaş ile alakası ne ki? Müslüman olan herkes için Hacca gitmek farz değil mi; bu görevini ister şimdi yerine getirirsin, ister ileride bir gün. Ama toplum olarak 20`li yaşlarda gençlerin Hacca gitmelerine alışık olmadığımız için verdiğimiz ilk tepki bu oluyor maalesef. Onları bu düşüncelerinden ötürü tebrik etmek yerine morallerini kırmaya yarıyor sadece bu tepkimiz… Bu tepkimizden sonra tüm hacı adaylarımızın bu kutsal görevlerini Allah kabul etsin demekten başka bir şey gelmiyor ne yazık ki elimizden ve tabiî ki “genç” hacı adaylarımızın da…
Başlık Batı Trakya`da gençlik olunca yazacak şeyler bu kadarla bitmez. Ben sadece merak ettiklerimi ve cevabını bulamadığım bir sürü düşüncelerimi sizlerle paylaştım. Aslında bu yazımda aradığım soruların pekçoğunun cevabını yıllar veriyor gibi… Dünden bugüne gözle görülür oranda bir değişimin olduğu bir gerçek. Örneğin eskiden kızların çoğu üniversiteye dahi gidemezken, bugün en azından yakın-uzak bir çok şehirde kız öğrencilerimize rastlayabiliyoruz. Erkek öğrencilerimiz ise zaten Yunanistan’ın dört bir köşesine dağılmış durumdalar. Bugün böyleyse, istatiksel açıdan yarının çok daha olacağı apaçık ortada. Bu bile şimdiki azınlık gençlerinin eskiler gibi mücadeleyi elden kaptırmayacaklarını ispatlıyor…
*(Sekiz alt programdan biri olup tamamen yükseköğretimle ilgili uygulamaları kapsar. Programın amacı Avrupa Birliği ülkeleriyle aday ülkelerin yüksek öğretim kurumları arasındaki işbirliğini teşvik edip geliştirerek yükseköğretimde Avrupa boyutunu ön plana çıkarmaktır.)
0 yorum:
Yorum Gönder