Azınlıkça 41
Kasım 2008
Fatih Nazifoğlu
Eylül ayından beri Trakya Dimokritos Üniversitesi Elektrik – Elektronik ve Bilgisayar Mühendisliği bölümünde yapmakta olduğum mastır sebebiyle, mastır program tüzüğünün Mühendislik Fakültesi dışında başka bir bölümden mezun olmuş mastır öğrencileri için – ki ben de bu öğrenci grubuna dahilim – mastır dersleri dışında zorunlu kıldığı dört bölüm dersinden ikisini takip etmek üzere haftanın belirli günlerinde İskeçe’ye gidiyorum. Son bir aydır ders başlamadan önce öğrenciler öğretim üyelerine hep aynı soruyu soruyor, “Ders kitapları ne zaman elimize geçecek?” Tahmin ediyorum ki bu ve buna benzer sorular bu yıl Yunanistan üniversitelerinin tamamında hâlâ soruluyor.
Öğrenci arkadaşlarımız sorunun nereden kaynaklandığını kesin anlamışlardır da, anlamayanlar için hemen anlatmaya başlayalım. İlk Meclis’e sunulduğunda da, 2007 yılı Mart ayında kabul edildiğinde de ve halen bugün bile öğrencilerin büyük tepkisini toplayan “Çerçeve Kanunu” (Νόμος Πλαίσιο) olarak da bilinen 3459/07 sayılı yüksek eğitim kurumlarının kurumsal yapı ve işleyişini düzenleyen bir kanun var. İşte yukarıda belirttiğim soru, bu yıl bu kanunun 15. maddesinin Yunanistan Millî Eğitim ve Dinişleri Bakanlığı tarafından uygulamaya konulmasından dolayı soruluyor.
Eğitim Bakanlığı, bu maddeyi uygulamaya “tek kitaba son” parolası ile başladı. Yani amaç, şimdiye kadar olduğu gibi öğrencileri ders çerçevesinde dağıtılması ön görülen kitabı almak zorunda bırakmak yerine, öğrenciye önerilen kitaplar arasından bir kitabı seçme imkânı sunmak.
Bu maddeyi anlaşılabilecek bir şekilde özetlemek gerekirse, öğretim üyeleri en az iki kitaptan oluşan, ki bu kitaplar ders çerçevesinde işlenecek konuların tamamını veya büyük bir bölümünü kapsamalıdırlar, bir kitap listesi hazırlar, bu listede belirtilen kitapların olup olmadığı yayın evlerine sorulur ve onay alındıktan sonra kitap listesi öğrencilere sunulur. Öğrenciler listeden seçimlerini yaptıktan sonra, Eğitim Bakanlığı tarafından yayınevlerine emir verilir ve kitaplar dağıtılmaya başlar. Parantez açıp belirtmekte fayda var, her öğrenci her dersten bir defaya mahsus olmak üzere tek kitap (kitapla birlikte verilen ödev kitabı veya CD, DVD v.s. bir kitap olarak nitelendiriliyor) alma hakkına sahip.
Hikâye gibi anlatılınca kulağa hoş geliyor, ama işi pratiğe dökünce bir çok problem kaçınılmaz oluyor. Bir de kanunun uygulanışının ilk yılı ise, o zaman öğrencilerin niye başta belirttiğim soruyu sorduğu biraz daha anlaşılmaya başlanıyor.
Aylardan Kasım ve öğrenciler – en azından benim bölümde öyle – kitap seçimini yeni bitirdiler. Yani şimdiden sonra bu belirtilen kitap listeleri yayınevlerine ulaşacak ve yayınevleri kitapları hazırlayıp dağıtmaya başlayacak. Dönem başlarında kitaplarını almaya, kitaptan faydalanıp dersi takip etmeye alışmış öğrenci, tahminen sınavlara sayılı günler kala kitaplarına kavuşacak.
Listelerin hazırlanışı ve kitabın seçilişi de apayrı bir tartışma konusu. Bir soru aslında neden bu konunun tartışma konusu olduğunu anlatıyor: Öğrenciler daha önce görmedikleri, duymadıkları bir kitabı hangi kriterlere göre seçecekler? Ya şansa ya da...Ya da “birilerinin” önerdiği kitabı seçecekler. Bu “birilerinin”, dersleri veren öğretim üyeleri olma ihtimali haliyle çok yüksek. Gelelim öğrencilere sunulacak listelerin hazırlanışına. Öğretim üyelerinin çoğunluğunu derslerini yıllardır kendi yazdıkları veya belirli başka kitaplar üzerinden verdiğini göz önünde bulundurursak, hazırlayacakları listelerin de aslında ne kadar “göstermelik” olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi hangi öğrenci, önlerine sunulan listeden öğretim üyesinin bir kitabı önermesi veya öğretim üyesinin dersini sunulan listedeki belirli bir kitap üzerinden yapacağını belirtmesi durumunda, inisiyatif kullanarak başka bir kitabı seçecek?
Öğrencilerin yüzde yüzünün değişik bir kitap seçtiğini veyahut da her yıl değişik bir kitabın öğrencilerin büyük çoğunluğu tarafından seçildiğini varsayalım. Bu durumda, öğretim üyesi şimdiye kadar uyguladığı ders verme metodunu bir yana bırakarak veya her yıl seçilen kitabın içeriğine göre değiştirerek mi dersi verecek? Öğrencilerin bir kez kitap seçme hakkına sahip olduğunu da tekrar hatırlatırsak, bir öğrencinin dersi geçememesi ve sonraki yıl seçilen kitabın değişik olması ve öğretim üyesinin sınava seçilen yeni kitaptan hazırlanılması gerektiğini belirtmesi durumunda, otomatikman öğrencinin dersi çalışabilmesi için kitabı, şanslıysa, bir diğer öğrenciden ödünç ya da satın alması gerekiyor. Bu yüzden de “Öyleyse bedava eğitim ilkesi ve seçme imkânı avantajı bunun neredesinde?” diye doğal olarak sesler yükseliyor. Biz mastır öğrencilerine ise, bırakın seçme imkânı, bir kitabın bile bedava olarak dağıtılmaması kendi başına apayrı bir tartışma konusu.
Derslerini takip ettiğim bir öğretim üyesinin, konuya örnek yaklaşımını aktarmadan edemeyeceğim. Öğretim üyesinin bize söylediğine göre, bu yılki dersi her zamanki metoduyla yapmayı planlıyormuş. Ders ile ilgili notları gerek internet ortamında öğrencilerle paylaşıp gerekse fotokopi şeklinde dağıtmayı planlarken, sınav için öğrencilerin bu paylaşılan notlardan çalışmalarının yeterli olacağını belirtip kitap listesine uzmanlık alanında dünya çapında en kaliteli 3 kitabı önermeyi ve öğrencilere, gerçek manada, kütüphanelerinde bulunacak faydalı kitapları seçme imkânı sunmayı hedeflediğini belirtmişti. Tabii talep ettiği üç kitap da yabancı dilli olunca, bir de Eğitim Bakanlığı’ndan yabancı dilli kitaplara izin gelmeyince, yine yıllardır işlediği kitabı önermek zorunda kaldığını söylemişti.
Durum bu şekilde olunca, seçme imkânı gerçekten de öğrenciler için bir avantajdır. Fakat, öğrencinin asıl amacının dersi geçmek olduğu için ve dersi geçmenin yolunun belirli bir kitaptan geçtiğini bilmesi durumunda, liste sadece göstermelik oluyor.
Merak ettim ve öğretim üyelerinin önerdiği kitaplara bir göz atayım dedim. Birçok listede aynı tablo hemen göze çarpıyor: Önerilen kitap sayısı bir tane. Özellikle kendi kitabı olan öğretim üyelerinin önerdiği kitap da tahmin edebileceğiniz gibi sadece kendi kitapları. Altında da bir not: “Bu kitap dışında, piyasada bulunan hiç bir başka kitap dersin ihtiyaçlarını karşılamamaktadır!”
Bu notu görünce de, “öyleyse bu telaşın, bu bürokrasinin, bu kayıp zamanın kısacası kitap listesinin ne anlamı var?” diye insan kendi kendine soramadan edemiyor.
Üniversitelerdeki Kitap Listesi: Avantaj mı Zaman Kaybı mı?
Etiketler: 41. SAYI, Fatih Nazifoğlu
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder