Eğitim ve Sistem


Azınlıkça 41
Kasım 2008

Hatice Sali

Eğitim ve sistem… Biz gençler ve öğrenciler için müthiş bir ikili… İyi bir gelecek için ikisine de ihtiyacımız var. Ama ikisi de bize sunuluyor mu; ya da biz, bize sunulan gerçekleri görüp faydalanabiliyor muyuz? Sanırım bu soruların cevabını ne kadar arasak da bulamayacağız.
İlk yazımda belirttiğim gibi, 15 yıl Almanya’da eğitim gördükten sonra buraya dönüp eğitimime devam etmeye başladım… İki ülkede de okuduğumdan dolayı, bu yazımda Almanya’daki ve Yunanistan’daki eğitim sistemini ve aralarındaki farkları analiz etmeye çalışacağım. Çalışacağım ki, bakalım biz gençler geleceğimiz için ne kadar mücadele ediyoruz.
Öncelikle tatiller hakkında birkaç cümle söylemek istiyorum: Burada bitmek bilmeyen tatil günleri, Almanya`da dört gözle beklenen günlerdir… Orada bayram seyran okula devam edilir. Zaten elin Alman’ı ne anlar bizim bayramımızdan!..
Bayram ne demekmiş, buraya geldiğimde bunu tattım desem, pek de yalan söylemiş olmam. Almanya’da bir çok aile iş dönüşü akşam yemeğinde bayramlaşıyorlar belki. Çünkü Almanya’da gündüz anne-baba işe, çocuklar ise okula...
Kar tatili ile de burada tanıştım. Dün gibi hatırlarım, Almanya’da orta 2 öğrencisiyim, dışarıda şiddetli denecek şekilde kar yağıyor. Önümüzü zor görecek, yolumuzu zor bulacak kadar şiddetli bir kar. Bu kar fırtınasında okulu arıyoruz, okulun kar fırtınasından kapalı olduğunu düşünerek. Fakat okul açık! Okulun müdür yardımcısı “bir an önce derse” diyor. Anlayacağınız Almanya’da kar fırtınası yüzünden zar zor okulun yolunu tutuyoruz, fakat bütün bu iklim şartlarına rağmen derse kaldığımız yerden devam…
Eee bu kadarı da abartı diyenlere, maalesef verecek cevabım yok. Çünkü böyle bir durumda Yunanistan’da yaşayan ve hergün köyden okula otobüs aracılığı ile giden çocuklar ne yapabilir? Sanırım hiçbir şey… Okulun kar nedeni ile kapanmasını bir kenara bırakın, okul açık olsa dahi çocuk okula gidemiyor; çünkü otobüs yok! Benim zar zor gittiğim o gün böyle bir sorunum yoktu, şiddetli yağan kar haricinde… Sabahın köründe kalkıp yolları tuzlamışlardı görevliler ve otobüsler normal günlerdeki gibi yine hizmete hazırdı. Bize de sadece yola koyulmak kalmıştı geriye. Buradakiler ne kadar yola koyulmaya hazır da olsalar, otobüs olmadığı sürece ellerinden gelen hiç bir şey yok!
Almanya’da tatil olmadığından şikayetci öğrenciler, buradakiler ise tatil yetersizliğinden. Oysa bizim Almanya’da bu kadar tatil şansımız var mıydı, bilemiyorum. Ama eğitimin o kadarı da okumaktan uzaklaştırırdı (soğuturdu) öğrencileri, bir çoğu ortaokuldan sonra düz liseye devam etmek yerine, meslek lisesine gider, “bir an önce mesleğimi elime alayım ve işime bakayım” derdi. Düz lise ve sonrasında üniversiteyi bir çok öğrencinin gözü alamazdı. 9 yıllık (orta sona kadar) eğitimden sonra tekrar sıkı bir eğitim zor gelirdi.
Burada en azından üniversitelerde azınlık öğrencilerine tanınan %0.5’lik kontenjan imdadımıza yetiştiğinden beri, liseyi bitiren öğrencilerin bir çoğu üniversiteye devam edebiliyor. Almanya’daki Türk öğrencilerin kaçı bu kadar cesaretli ve avantajli kendim bile bilmiyorum. Bir de orada kontenjan falan yok! Üniversiteyi kazanan öğrenciler herkesle eşit şartlarda yarışıp giriyor. Madalyonun bu yüzüne bakarsak, oradaki azınlık öğrencileri ile buradaki azınlık öğrencileri arasındaki farkı görmüş oluruz. Ama orada eğitim belki daha iyi alındığından ve okumayı sevdiklerinden dolayı olsa gerek, o kadar da zorluklarla karşılaşmıyorlar. Burada kaçımız kontenjan olmasa istediğimiz bölümde okuyabileceğiz, ya da herhangi bir bölümü acaba kazanabilecek miyiz? Örneğin ben kazanmayı çok istediğim matematik bölümünde okuyorum, hem de sadece 3 yıllık Yunanca’mla. Belki bu bölüme yerleşmem çok kolay olmadı, ama yine de başka bir ülkede olsaydım, şansım bu kadar benden yana olur muydu, bilemiyorum...
Azınlığın olmanın insana sunduğu imkânlar yerine (kontenjan), keşke ilkokuldan tutun, liseyi bitirene kadar eğitimimizi iyi bir şekilde alabilseydik demek isterdim. O zaman zaten kontenjana gerek kalmazdı. Biz de Yunan öğrencilerle birlikte aynı puanı çıkarıp onlarla yarışırdık… Ve üniversitede “sen kaç puan ile bu bölüme girdin” dediklerinde, gözlerimizi sağa sola kaçırmak zorunda kalmazdık.
Belki bizlere gereken eğitim verilemiyor, ama ya biz öğrenciler sınıfta can kulağı ile kaç dersi dinliyoruz ki? “Bize yeterince eğitim verilmiyor, bu ne biçim sistem!” diyebiliyoruz rahatlıkla. Ama sunulduğu kadarını bile kapmaya çalışmıyoruz nedense. Hele hele üniversiteyi kazanamayınca, “nerede Azınlık, nerede kontenjan” diyoruz ilk olarak, “ben, yeterince çalışmadım, hak etmediğim için açıkta kaldım!” demek yerine…
Peki başka ülkelerde yaşayan azınlık gençleri ne yapsın? Onlar “ne nerede Azınlık!”, ne de “nerede kontenjan!” diyebiliyorlar. Buna rağmen istedikleri bölüme girene kadar, dişini tırnağına takarak gelecekleri için mücadele ediyorlar.
Kuzenim Simge Kurtoğlu, Almanya’da hukuk fakültesini kazandı bu yıl. O burada hukuk fakültesini kazanan öğrenciler kadar şanslı değildi. Bizim belki de çoğumuz saatlerce çalışmanın ne demek olduğunu bilmezken, o istediği bölümü kazanmak için saatlerce değil, kaç gece sabahlara kadar çalıştı acaba? O birçok öğrenciden sadece bir tanesi tabiî ki, ama bu nedenle de belki bölümünü normal süresi içerisinde bitirecek cesareti var. Çünkü kendi emeği ile kazandı bölümünü ve kazandığı bölüm ile ilgili tüm alt yapısı var Simge’nin . Biz de belki istediğimiz bölümü kazanıyoruz Yunanistan’da, ama bitirmek bir nevi hayal oluyor; “ne acelesi var canım, elbette bir gün bitireceğiz” demekten başka geriye kalan hiçbir şey yok.
Şimdi iyi hoş, fakat Almanya’daki eğitimden bize ne, diyenler varsa aramızda, doğrudur, haklıdırlar… Ben yurt dışında da eğitim gördüğüm için bu anlattıklarımla yarın öbür gün mastır yapmak isteyen arkadaşlarımıza, yurt dışındaki (en azından Almanya’daki) eğitim hakkında bilgi vermek istedim sadece.
Son olarak da şunu belirtmek istiyorum: Eğitim nerede daha iyi? Ben hâlâ bu sorunun cevabını bulmuş değilim. Almanya’da olsaydım, belki bu noktaya kadar gelemeyecektim. Birçok öğrenci gibi, belki ben de meslek edinmeyi tercih edecek, üniversite hayatı ile tanışamayacaktım. Burada en azından üniversitedeyim ve ne kadar zorlansam da, bundan sonrası benim elimde. Ayrıca azınlık okullarında iyi eğitim verilmiyor şeklinde yorum yapmayı da uygun bulmuyorum, çünkü sadece iki yıl azınlık lisesinde okuma şansım oldu. Sadece birçok arkadaşımdan ve iki yıl içerisinde kendi gördüklerimi sizlerle paylaşmaya çalıştım.
Biz gençler iyi bir gelecek için hayal kurmaya devam edelim. Bakalım elimizi kolumuzu sallayarak geldiğimiz bu noktadan sonra hayat bizi bulunduğumuz yerde hissedip istediklerimizi önümüze sunacak mı bir gün?…
Ben sanmıyorum ve azınlık gençlerinin de sadece bu kadar olduğuna inanmıyorum. O halde ne bekliyoruz? Biz de bu ülkenin gençleri değil miyiz? Batı Trakya’nın daha çok doktora, avukata, mühendise, öğretmene ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Öyleyse bize sunulundan daha fazlasını bekleyip, bize yeterince eğitim verilmiyor demek yerine, eğitimimizi kendimiz alalım. Daha çok okuyarak, daha çok çalışarak…
Ayrıca bu yazdıklarımla hiç bir öğrenciyi suçlamak istemiyorum. Emeğinin karşılığını fazlasıyla veren arkadaşlarımızı da görmezden gelemeyiz tabiî ki. Ne mutlu onlara, bize örnek oluyorlar… Ve her yıl üniversiteye giren ve mezun olan öğrenci sayılarını bir kez daha hatırlatmış oluyorlar. Darısı her şeyi başkalarından bekleyen öğrencilerin de başına…

0 yorum: