Yabancı Dil, Ξένη Γλώσσα, Foreign Language


Azınlıkça
Sayı: 39
Ağustos 2008

Fatih Nazifoğlu


Gönül isterdi ki, bu yazıda kullanacağım başlık şimdiye dek attığım ve atacağım en büyük başlık olsun. Ama maalesef anadilim olan Türkçe dışında güzel bildiğim diller ülkemiz Yunanistan’ın anadili Yunanca ve süper olmasa da iyi derecede bildiğim İngilizce.
Gerçi yabancı dilin önemini bilmeyen mi var diyenleri duyar gibiyim. Var da bu konuda neler yapılıyor? Aileler çocuklarının yabancı dil öğrenmesi konusuna ne kadar önem veriyorlar? Aslını isterseniz bu konuyu ele almama sebep geçenlerde ziyaret ettiğim bir akrabamın oğlunun, zamanında benim almış olduğum hatalı kararın aynısını almış olması. Michigan ve Cambridge Üniversitelerinin verdiği İngilizcedeki birinci sertifika olan ve “Lower” olarak da bilinen diplomayı aldıktan sonra “Bu bana yeter, şu an lise dersleri yüzünden epey yoğunum, Üniversiteye geçince uğraşırım” deyip, babacığımın tüm ısrarlarına rağmen ve beni İngilizce kursuna göndermeye devam etmesine rağmen ben olayı kafamda bitirmiş, aldığım belgenin şimdilik bana yerli olacağına kendimi inandırmış ve dersleri bir “turist” havasında takip etmeye devam etmiştim. 
Netice mi? İlk katıldığım Michigan Proficiency ön sınavından başarısızlıkla çıkarak öğrencilik hayatımdaki ilk başarısızlığı tatmam oldu. Devamında mı ne olu? Üniversite’ye geçtim, ilk yıl kurs görmeden sınavlara – kim sorarsa – kendim hazırlandım ön sınavları geçtim, final sınavlarına gelince sonuç aynı. Yine başaramadım. Michigan Üniversitesi’nin eski sistemine göre ön sınavları geçip final sınavlarında başarısız olan öğrenciler bir sonraki yıl ön sınav vermeden tekrar final sınavlarına katılabiliyorlardı. Böylelikle üniversite ikinci sınıfta derslerin de yoğunlaşmasıyla birlikte son şansımı neredeyse hiç hazırlanmadan denedim. Doğal olarak yine başaramadım. 
Sebep mi? Sebep açık ve net. Olayı kafamda bitirmemiş olsaydım, dersleri aynı merakla takip etmiş olsaydım, “proficiency” seviyesindeki derslerde temelleri sağlam atmış olsaydım, eminim ki şu andaki öz geçmişime bir Proficiency diploması eklemiş olacaktım. 
Bunları niye mi anlattım? Hikâyeme devam edeyim de, durum iyice anlaşılsın. Üniversite son sınıftayım, bütün derslerimi geçmişim, tezimi bitirmek üzereyim ve internette Yunanistan’da Mastır yapabileceğim üniversiteleri araştırıyorum. İlk olarak kendi bölümüm olan Selanik Makedonya Üniversitesi’nin Uygulamalı Bilişim (Εφαρμοσμένη Πληροφορική) Bölümü’nün Mastırına bir göz atayım dedim. O ana dek, mastıra başvurmak için ne işlem gerekir, hangi belgeler lazım olur, neler yapmam gerekir v.s konularda hiç bir bilgim yok. Ve bilgisayarımın ekranında aradığım sayfa karşımda duruyor. Mastıra dilekçelerinizi yapabilmeniz için gerekli olan belgeler. (Bunları bir başka sayıda detaylı işlemeyi düşündüğüm için anlatmıyorum). Bakıyorum bu tamam o tamam, ve duraksıyorum. Duraksıyorum çünkü bir yerde Proficiency seviyesinde İngilizce yazıyor. Bir anda kendi bölümümde Mastır yapma hayallerim suya düşüyor. 
Bir başka, istediğim üniversitenin internet sayfasına bakıyorum. Yine durum aynı. Bir ara en azından Lower seviyesinde İngilizce olmasını şart koşan bir bölüm buluyorum. Hemen dilekçemi yapıyorum gereken belgeleri gönderiyorum ve sonuçları beklemeye koyuluyorum. Ama şansa bak sen, bir öğrenci arkadaşım da benim gibi aynı bölüme başvurusunu yapmış. Benim puanım, çok az da olsa, arkadaştan daha yüksek, ikimizin tezi de çok iyi ve sonuçlar açıklanıyor. Arkadaşı kabul ediyorlar, ben giremiyorum. Ama söylemeyi unuttum, arkadaşın hem Cambridge hem Michigan Üniversitesinin Proficiency diplomaları, hem de Fransızca diploması vardı. Acaba, bunlar etkili rol oynamış olmasın? Tabiî ki de, evet.
Geçen sene Eylül ayı başlarında, İskeçe’deki Mühendislik Fakültesinin, Elektrik Elektronik ve Bilgisayar Mühendisliği Bölümünde, beni ilgilendiren bir mastırın çıkmasından sonra oraya da başvurmaya karar verdim. Hocayla görüştüm, öz geçmişimi okuduktan sonra her şeyin tamam olduğunu ve beni kabul edebileceğini fakat bir küçük problemin olduğunu söyledi. Sizce ne? Tabiî ki yine İngilizce. Proficiency belgesine sahip olmuş olsam, mülakattan geçtikten sonra direkt kabul edileceğim. Fakat bende Lower diploması olduğu için üniversitenin düzenlediği sınava katılıp geçer not almam gerekiyordu. 
Trafik yüzünden sınava 5 dakika geç kalınca az daha sınava katılamadan bir kez daha hayal kırıklığına uğrayacaktım. Biraz azar işittikten sonra sınava katılmama izin verildi verilmesine de, ama o ana kadar yapılan dinleme bölümünü kaybederek girdim. Sonuç ne mi oldu? Maceralı bir şekilde de olsa çok şükür İngilizce sınavlarında ardı ardına gelen son üç başarısızlıktan sonra, sınavlardan anlımın akıyla çıkmayı başardım ve şu anda mastırımı yapmaktayım.
Olayın benim tarafımdan yaşanan kişisel kötü tecrübe ve nostaljik yanını bir kenara bırakarak, biraz da bilimsel yaklaşsak iyi olur. Yapılan araştırmalar erken yaşlarda başlanılan yabancı dil eğitiminin en etkili sonucu ortaya çıkardığını gösteriyor, her ne kadar bir çok insan farklı yaşlarda yabancı dil eğitimi almasına hatta bu konuda başarılı olsa dahi. 
Biyolojik kaynaklı araştırmalar, beynin erken yaşlarda çok hızlı geliştiğini ve 7 yaşına kadar bu hızlı gelişimin devam ettiğini, bu süreç içerisinde alınan yabancı dil eğitiminin ana dil seviyesine yaklaştığını göstermektedir. Bu nedenle uzmanlar yabancı dil eğitiminin beyin gelişimi tamamlanmadan yani ergenlikten önce başlaması gerektiğini belirtiyor ve ekliyorlar: “Beyin gelişimi tamamlandıktan sonra yabancı dil eğitimi başlarsa, cümle kurmada yanlışlar başlıyor ve telaffuzdaki yanlışlıklar ömür boyu devam ediyor”. Yabancı dil öğretimi ne kadar erken yaşta başlarsa, edinilen bilgilerin kalıcılığı ve kişinin bu dili kullanma yeteneği o kadar güçleniyor. [1] O yüzden küçük yaştaki çocuklar, yabancı dil öğrenmeye teşvik edilmeli ve aileler özellikle de, bilinmediği takdirde artık bir eksiklik olarak algılanan, İngilizceyi, belirli bir yaştan sonra çocukların öğreniminin bir parçası yapmaya özen göstermeliler. 
Konu öyle geniş bir kapsamlı ki, üzerine tezler yazılabilir, araştırmalar yapılabilir. Ben sadece, Proficiency diplomam olmadığı için kendi çektiğim sıkıntıları anlatarak şu anda İngilizce veya başka bir yabancı dil öğrenmekte olan ve bırakmayı düşünen veya da bırakmış olan ve ileri de mastır yapmayı düşünen arkadaşlara, ileri de yabancı dil yüzünden başlarına gelebilecek sıkıntıları aktarmaya çalıştım. 
İş alanında da olay pek farklı değildir. Talepler gün geçtikçe artmakta ve iş bulmanın pek o kadar kolay olmadığı bir devirde yaşıyoruz. Daha çok özelliğe, meziyete ve yeteneğe sahip olan kişiler iş bulabiliyorlar. Yüksek seviyede yabancı dil de, aranan özelliklerin başında geliyor. O yüzden ailelerin küçük çocukları için, gençlerin de kendileri için bu konuyu bir kez daha çok iyi değerlendirmesi gerekiyor. Sizi bilmem ama ben bu yıl yarım bıraktığım ve önüme birçok kez engel olarak çıkan bir işi tamamlamak istiyorum. Onun için de kısmetse Eylül ayından itibaren Proficiency seviyesinde derslere başlamayı planlıyorum. Bana katılmak isteyenler?

[1]  Elif KALELİ, “Yeni sınav sistemi ve yabancı dilin önemi”, Hürriyet gazetesi http://www.hurriyet.com.tr/egitim/anasayfa/6384306.asp?gid=172&a=366591

1 yorum:

dil okulu dedi ki...

çok güzel bir site olmus emeğinize sağlık...