Azınlıkça Dergisi
Sayı:39
Ağustos 2008
Aslı Bilge (Yeditepe Üniversitesi) / Samim Akgönül (Strasbourg Üniversitesi)
Fener Rum Patrikhanesi olarak tanınıyor Türkiye kamuoyunda. Resmî söylemde de ismi bu şekilde. Farkedilmeyen, farkedilmek istenmeyen, farkedilse de reddedilen ise bu kurumun ‘Fener’le ve ‘Rumluk’la organik ilişkisinin her geçen gün azaldığı. Gerçekten de Patrikhane Cumhuriyet’le beraber indirgendiği yerel kiliselikten, zaman içinde, konjonktürün de yardımıyla, küresel kilise konumuna geçti. “Eyüp Kaymakamlığına bağlıdır”, “Fatih Belediyesine bağlıdır”, “İstanbul’daki bir avuç Rum Ortodoksun ruhanî liderliğinden başka bir işlevi yoktur” demek, yeni dünya
düzeninde Patrikhane’nin değişimini görmezden gelmekten başka bir şey değil.
Bu süreç yeni değil elbette. 19. yüzyılda, ulusçuluğun doğmasıyla beraber Fener kendi içine kapanmış, etnik bir kilise görünümünü vermeye başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun diger Ortodoks grupları yavaş yavaş kendi ulusal kiliselerini kurmuşlar, Fener’i Rumluğa, yerelliğe sıkıştırmışlardır. Ancak gene 19. yüzyılın sonundan ve 20. yüzyılın başından itibaren gerek Elenler’in dünyanın her yerine göç etmesiyle, ve gerekse 1923’ten sonra yavaş yavaş Türkiye Rumları’nın erimeye başlamasıyla Patrikhane tekrar, de facto uluslararasılaşmaya başlamıştır. İtibarı ve önemi Türkiye Rumları’nın sayısı ile ters orantılı bir şekilde artmış, özellikle Kuzey Amerika Ortodoks kilisesine hakimiyetiyle denizaşırı bir nitelik kazanmıştır.
Ancak yerellikten çıkışın asıl sebebi sosyolojik degil jeostratejik olarak görülebilir. Stalin, İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Moskova Patrikhanesi’nin Sovyetler Birliği’nin önemli bir dış politika aracı olarak kullanılabileceğini anlayıp, kiliseye karşı uygulanan baskı politikasını gevşettiğinde, Amerika Birleşik Devletleri bu güce karşı bir denge unsuru oluşturmayı amaçlamıştır. Fener, bu iş için biçilmiş kaftan olarak görülmüş, NATO’ya yeni dahil edilen Türkiye’ye Amerikan vatandaşı Atenagoras Patrik olarak empoze edilmiştir. Bu tarihten sonra Patrikhane yavaş yavaş uluslararası niteliğe ulaşmış, ancak gene de bir Grek kilisesi karakterini korumuştur. Diğer bir deyişle Grek Ortodoksların (‘Rum’ terimi bu bağlamda sorunludur) Dünya çapında ruhanî lideri konumuna gelmiştir. Yunan bağımsız kilisesiyle birçok sorunu olmasına rağmen (özellikle “yeni bölgeler”deki kilise malları, 12 ada ve Girit’in Atina’ya değil Fener’e bağlı olması, vs) bu küresel itibar Atina tarafından da kerhen kabul edilmiştir.
Patrikhane’nin Uluslararası bir Ulusal kilise olma niteliğinden, Uluslararası ve çok Uluslu bir kilise haline dönüşme süreci 1990’lardan sonra hızlanır. Bu dönemde, SSCB’nin yıkılışıyla eski Sovyet bloğuna bağlı birçok Ulus-Devlet kurulmuş, bu devletlerden Moskova’nın hakimiyetinden tamamen çıkmak isteyenler, gene Moskova kilisesine alternatif aramaya başlamışlar ve Fener’e yönelmişlerdir. Fener’in Grek olmayan Ortodoks gruplar ve uluslar nezdinde yıldızının parlamasının sebebi, bir taraftan ulusal bir baskı yapamayacağının bilinmesi (Fener Patrikhanesi Türkiye’de bulunan bir kurumdur! Yunanistan’da bulunsaydı endişe yaratabilirdi) diğer taraftan da uluslarası itibarının son derece yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Bu kiliseler Fener’in otoritesini kabul ettiklerinde, kendilerine Moskova’nınki gibi hegemonik bir baskı yapılmayacağını bilmektedirler.
Bunun en bilinen örnegi Estonya kilisesidir. Ülkedeki küçük Ortodoks azınlık Moskova ve Fener arasında adeta paylaşılamamaktadır. Estonya hükümetinin de destek verdiği Estonya Ortodoks Apostolik kilisesi 1996 yılında Fener tarafından kendisine bağlı özerk bir kilise olarak tanınmış, bu karar Moskova Patrikhanesi tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştı. Fener ile bağları koparan Moskova, kendisine bağlı Estonya Ortodoks kilisesi dışında hiçbir kiliseyi tanımayacağını, bu kilisenin temsil edildiği hiçbir pan-ortodoks toplantıya da katılmayacağını açıklamıştı. Fener ve Moskova bu iki kilise arasındaki mal anlaşmazlığı nedeniyle defalarca biraraya gelip çözüm yolları aradılarsa da bugüne kadar kalıcı bir çözüm bulunamamıştır.
Elbette bu sorundan daha önemli olan, Rusya’nın arka bahçesi Ukrayna üzerindeki egemenlik arayışıdır. Patrik Bartolomeos’un Türkiye’de nedense büyük medyanın hiç mi hiç dikkatini çekmeyen 25-28 Temmuz Ukrayna gezisi bizce son derece önemlidir. Patrik, bu geziye Ukrayna Devlet Başkanı Victor Yuşçenko (ve gönülsüz Rus Patriği Alexi II) tarafından, Rusların Hristiyanlığa geçişinin 1020. yılı kutlamaları icin davet edildi. Ukrayna’ya vardığında Yuşçenko tarafindan Devlet başkanı protokolüyle bizzat karşılandı. Bu ziyaret için başkent Kiev sokakları Bartolomeos posterleriyle süslendi. Bu protokol, Ukrayna kilisesi Rus Patrikhanesi’nin yetki alanında olmasına ragmen Patrik Alexi II’den esirgendi. Bunun nedeni, Ukrayna’nın, Rus hegemonyasından çıkmak için iç ve dış siyaset alanında yaptığı hamlelerden biri olarak kendi bağımsız kilisesini kurmak istemesidir. Nitekim Yuşçenko Patrik Bartolomeos’tan açıkça bagımsız Ukrayna kilisesi için destek istedi.
Fener de hem itibarının artması hem de Türkiye’de konumunun güçlenmesi çerçevesinde bu açılımlara müspet yaklaşmakta, ancak başarılı bir stratejist olan Bartolomeos, güç dengelerini birden altüst etmeye de yanaşmamaktadır. Bu nedenle Patrik -şimdilik- Ukrayna kilisesindeki ayrılık yangınına körükle gitmemeyi tercih etmiştir.
Ancak ‘din’ konusunun hem Müslüman dünyada hem de Hristiyan dünyada bu kadar önem kazandığı bir Uluslararası ilişkiler yumağı çerçevesinde Fener Patrikhanesinin daha da önem kazanacağını görebilmek kolaydır.
0 yorum:
Yorum Gönder