GERÇEKLEŞEN BİR KEHANET


Azınlıkça Dergisi

Sayı:39
Ağustos 2008

İbram Onsunoğlu



Radovan Karaciç’in yakalanması ve savaş suçluları mahkemesine teslim edilmesi münasebetiyle

GERÇEKLEŞEN BİR KEHANET
 
1993 veya 1994 olmalı, Bosna-Hersek’te içsavaşın bütün şiddetiyle devam ettiği yıllar, Selanik’in küçük üniversitesi Makedonya’nın merkezî amfisinde savaşın durdurulmasını talep etmek üzere bir etkinlik düzenlendi. Bu etkinlikte belleğimde yer eden bir olayı anlatacağım size. On beş yıl sonra orada neler konuşulmuştu, konuşmacılar kimlerdi, etkinliği kimler düzenlemişti, katılımcılar nasıl tepki göstermişlerdi, hatta ben söz alıp neler söylemiştim, bunlardan pek az şey anımsıyorum. 
Düzenleyiciler, galiba “marjinal” sol örgütlerdi. “Savaş durdurulsun, Sırpların yapmakta oldukları kırımların ve etnik arındırmanın önüne geçilsin” diyebilecek bir başkası çıkamazdı o dönemde Yunanistan’da, hele bu sloganlarla etkinlik düzenlemeye hiç cesaret edemezdi, “marjinal sol” dışında. 
Yunanistan’da siyasetçiler ve siyasî partiler, Kilise, medya, gazeteleri ve televizyon kanalları, ve tabiî kamu oyu, koyu bir Sırp taraftarı idi. Bosna’dan gelen haberler çoğunlukla Sırplar lehine tahrif edilerek veriliyor, karalar ak gibi gösterilerek, ve kamuoyu manipüle ediliyordu. Bosnalı dindaş Sırplar, Balkanlar’da oluşan Müslüman Yayına karşı savaş veren mücahitlerdi. Sırplar lehine yardım kampanyaları düzenleniyor, onların saflarında savaşmaya koşan Yunanlı gönüllüler ülkede kahramanlar gibi karşılanıyorlardı. 
Yugoslavya ordusunun ağır silâhlarını ele geçirmiş olan Bosnalı Sırplar, bağımsızlığını ilan etmiş Bosna-Hersek’i başında Miloseviç’in bulunduğu Sırbistan’nın desteğiyle yavaş yavaş tümüyle işgal ediyor ve Sırbistan’a ilhak etmeye hazırlanıyorlardı. Boşnaklar kırımdan geçiriliyor, kurtulanlar mülteci olarak dünyanın çeşitli ülkelerine kaçıyordu. Eşi görülmedik bir vahşet. Pek çok ülkeler Boşnak mülteci kabul etmeye karar verdi. İsrail’e bile onlarca Boşnak aile sığındı. Yunanistan, komşu olmasına rağmen, Boşnak mülteci kabul etmeyen tek Avrupa ülkesi olarak kaldı.
Bosna’da iki yüz bine yakın Boşnağın kırımdan geçirildiği ve yüzbinlercesinin etnik arındırmaya uğrayarak yurtlarından sürüldüğü hesap ediliyor.
Bosna’daki savaşın ve sürdürülen kırımların ve etnik arındırmanın baş sorumlusu olarak üç kişi gösteriliyordu: Sırp devlet başkanı Miloseviç, Bosnalı Sırpların siyasî lideri Karaciç ve askerî lideri general Mladiç. Daha sonra üçü de savaş suçlusu ilan edileceklerdi. O dönemde üçü de, daha başka kırımcı Sırp paramiliter liderlerle birlikte, Yunanistan’da kahraman olarak kabul görüyorlardı. 
Karaciç, o kendini beğenmiş gösteriş meraklısı soykırımcı ve ırkçı, liderliği döneminde iki ülkeye resmî ziyarette bulundu: Rusya’ya ve Yunanistan’a. Yunanistan’da onun şerefine stadyumlarda tören düzenlendi.   
Daha sonra Bosnalı Sırp militerler tarafından BM’nin mülteciler için himayeli bölge olarak ilan ettiği Sebreniça’nın kuşatılması ve ele geçirilmesi kanallardan naklen verildi, saldırganların arasında Yunanlı gönüllüler de vardı ve Sırp bayraklarının yanında Yunan bayrakları dalgalanıyordu. İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa’da gerçekleştirilmiş ilk soykırım olarak nitelendirilen Sebreniça faciasında 8 bin Müslüman Boşnağın kırımı, Yunanistan’da gizlenmeye çalışıldı. Gizlenemediği yerde küçümsendi. Küçümsenemediği yerde reddedildi.
Bosna savaşının Yunanistan’da nasıl algılandığını ve nasıl karşılandığını anlatmaya çalışıyorum.
Makedonya Üniversitesindeki etkinliğe gelelim. Selin akışına ters giden bir etkinlik. Pek az şey anımsıyorum. Öğrencilik yıllarımda 1973 Teknik Üniversite direnişinde yakalandıktan sonra bir hafta aynı hücrede yattığım Georgos’la 20 yıl sonra orada yeniden karşılaşmıştım. Konuşmacı olarak Tuzla’dan bir Boşnak sendikacı davet edilmişti, adı İbrahimoviç. Adaş olduğumuz için adını unutmadım. Beni sarsan ve unutamadığım olay şu:
Konuşmacılar arasında bir de Yunanlı fotografçı vardı. Adını anımsamıyorum. Defalarca Bosna’ya gitmiş, savaştan fotograflar çekmiş, ekranda onları gösteriyordu, bir bir izah ederek ve Sırpların işledikleri cinayetleri kanıtlayarak. “Bu fotografları çekemezdim, çeksem bile dışarı çıkaramazdım, Sırplar müsaade etmezlerdi. Yunanlı olmam sayesinde bunu başardım, Sırp denetiminden kurtuldum. Ne yaptığımı keşfetselerdi hayatım tehlikeye girerdi.” dedi.
Konuşmasının sonunda ekranda bir son fotograf daha gösterdi, daha doğrusu üç kişinin yanyana portrelerini, Miloseviç, Karaciç ve Mladiç’in. Sonra ekledi: “Bir gün bu üçü, Sırpların kendileri tarafından Belgrad’daki bir meydanda ipe çekilecektir. Bu sözlerimi bir yere not edin.” deyip sunumunu bitirdi. Bu kehanetten sarsılmıştım.
Sonra, yıllar sonra Miloseviç Sırp hükümetinin eliyle Lahey’deki Eski Yugoslavya’daki Savaş Suçluları için Uluslararası Mahkemeye teslim edildiğinde, o fotografçının bu kehanetini anımsadım. Miloseviç yargılandığı sırada geçirdiği kalp krizinden öldü.
Geçtiğimiz ay bu kez Radovan Karaciç gizlenmekte olduğu Belgrad’da yakalanıp Sırp hükümeti tarafından uluslararası mahkemeye teslim edilince, yine o kehaneti anımsadım.
Şimdi, 13 yıldır aranmakta olan Mladiç’in de yakalanıp teslim edilmesini ve kehanetin tamamlanmasını bekliyorum.  


0 yorum: