Türk Demokrasisi ve Türk Ordusu


Azınlıkça Dergisi
Sayı 30
Mayıs 2007
İbram Onsunoğlu
DENGE

Türkiye’de son dönemde olup bitenler, yeni Cumhurbaşkanı seçimiyle başlayıp ta erken seçim kararıyla devam eden gelişmeler ve bu yüzden patlak veren siyasî bunalım, Ordunun oynadığı rolün uluslararası mediada tartışmaya açılmasına neden oldu. İlgili yorumlar ve eleştiriler, Ordunun siyasî yaşama müdahale ettiği ve siyasî gelişmeleri tayin ettiği için Türk demokrasisi adına hiç te iç açıcı değil, kıvanç verici değil. Görüşler, sık sık askerî darbe tehditi altına giren demokrasinin Türkiye’de iyi işlemediği yargısında birleşiyor ve tabiî bu durumun değişmesi gereğinde.
Türk demokrasisinin işleyişinde bir kez daha nükseden psikopatolojinin AB ile ilişkilere olumsuz yansıması gibi dış sonuçları yanında, iç sonuçları da var. Son genel seçimlerden sonra uzun süredir ilk kez istikrar yakalayan Türkiye bu sayede birkaç yıl içinde özlenen önemli ilerlemeler kaydetti. Ordunun “E-mail darbesi” olarak adlandırılan hareketiyle başlayan yeni bunalım, siyasî istikrarı bozmuş bulunuyor ve bunun olumsuz yankıları Türk halkının sırtında hissedilmekte gecikmeyecektir.
Batıdan gelen eleştirileri T.C. aleyhinde uluslararası komplo teorileriyle açıklamaya çalışmak veya Batının Türk demokrasisinin kendine özgü yanlarını anlayamadığını, bunlara saygılı davranmadığını iddia etmek, minareye kılıf hazırlamak gibi bir şey. Türk demokrasisinin elbette olabilecek kendine özgü yanları değil, eksiklikleri ve kötü işleyişi söz konusu burada. Atatürk’ün en büyük hayali çağdaş Türkiye’nin Batı dünyasındaki yerini sağlamlaştırması iken, en sorumlu bir ordu mensubunun (Tuncer Kılınç), Türk Ordusundaki bir genel eğilimi ifade edercesine, Türkiye’nin NATO’dan çıkması ve Rusya, İran ve Çin’le dostluk kurması gerektiğini ilan etmesi, hangi Atatürkçülükle bağdaşmaktadır ki? Atatürkçülük adına hareket ettiklerini iddia ederken demokrasiyi çiğnemekte tereddüt etmeyenler ve Batıdan uzaklaşmayı önerenler, Atatürkçülüğe ve Türkiye’ye kötü hizmeti sunuyorlar.
Orduda değişmesi gereken zihniyete yine bir ordu mensubu işaret ediyor (Ümit Kardaş): “Vatandaşlar için en iyisinin ne olduğunu Ordu bilirr ve ülkeyi yönetmekte vatandaşlara güvenilemez. Ordunun siyasete müdahalesinin çekirdeğini işte bu zihniyet oluşturmaktadır.” Ama böylesi, geçerli olduğu ölçüde, demokratik rejim değil, örtülü bir askerî rejimdir, her an askerî diktaya dönüşebilen.
Erklerin yasama yürütme ve yargı olarak geleneksel ayrılmasında araya bir de ordu erkinin eklenmesi ve bunun en üst düzeyde yer tutmak istemesi, Türk demokrasisinin bir özelliği olarak sergilenemez, olsa olsa geri kalmışlığıdır.

Rıza Kırlıdökme’ye
Rıza Kırlıdökme agamız Gündem’in son sayısında, isim vermeden ama açıkça göstererek, beni niye “çimdiklemek” ihtiyacı hissetmiş acaba? Yakındığı gibi kendisi Azınlıkça’da birkaç kez “çimdiklenmiş” olabilir. Ama bunu yapan bizim kızanlar, ben değil. Bana sormuyorlar bile. Yazılarda özgürlük deyip bağlandık, artık onlara sansür uygulayamıyorum. Sonra, Gündem’in aynı sayısında Frangudaki’nin toplantısında yaptığım konuşmanın yayımlanan özeti ile Rıza Kırlıdökme’nin o konuşma yüzünden bana yönelttiği eleştiri-attığı çimdik arasında tam bir tutarsızlık var. Özet doğruysa, Kırlıdökme’nin eleştirisi yersiz. O halde ya beni iyi dinlememiş, Gündem’i de besbelli okumamış, ya da sataşmak için bir bahane aramış, yorumlamakta güçlük çekmediğim nedenler yüzünden. Parmağını sallayıp bir başkasına azınlıksal görevini anımsatması ve onu yerine getirmediğine işaret etmesi ise, en azından abes. Hani benim de parmağımı sallayıp, «İskeçe Azınlık Lisesinin parasal yönetimini iyi yürütünüz» diye ona öğütte bulunmam ve bu görevini iyi yürütmediğine işaret etmeye kalkmam gibi. Kim bilir, belki de benden beklentileri çoktu, kılıcımdan kan damlarcasına hayal etti belki beni. Yine de Kırlıdökme agamız kendi açısından bir noktada haklı. Bir ayağı çukurda olan kuşağın üyesi olarak kişisel ihtiraslarımı çoktan rafa kaldırmış bulunduğum için, hoşa gidecek sözler söylemek yerine yararlı olacak gözlem ve öneriler yapmayı tercih ediyorum artık, böylece hoş ve genellikle boş sözlere alışmış kulaklar için sık sık rahatsız edici oluyorum. Hadi yeri gelmişken bir anımsatma yapayım. Bu toplantıda bir slogan olarak yaygınlaşan ve sonra tüm azınlık basınında başlık olarak yer alan «Azınlık eğitimi Azınlığın kimliğidir» tabiri, bir araştırın bakalım, iki yıl önce ilk kez kimin kaleminden çıkmış.

Azınlıkça Dergisi
Sayı 30
Mayıs 2007

0 yorum: