Sayın Cemil Kabza …

Azınlıkça
Sayı 26
Ocak 2007
Herkül Millas

Bu sohbeti karşılıklı yada en azından telefonda yapmayı tercih ederdim ama mademki adımın da geçtiği B. Trakya’daki Türkçe derslerine Gündem gazetesinde (2 Şubat 2007) ve alenen değindiniz ben de aynı yolu seçiyorum. En başta kaygılarınızın çoğuna katıldığımı söyleyeyim. Sizi anladığımı sanıyorum. Anlıyorum çünkü ben de İstanbul’da bir azınlığın üyesi olarak büyüdüm. Bana pek dostane davranmamış bir devletten benim de bir çok şikayetim var. Balkan ülkelerinde azınlıklara kötü gözle bakarlar. Kimileri onları yabancı sayar, kimileri düşman yada en azından potansiyel düşman. Öyle olunca da azınlıklar hep köşeye sıkıştırılır, hakları esirgenir.
Aynı zamanda azınlığın kusurlarını, gereksiz fobilerini ve komplekslerini de biliyorum. En azından kendi cemaatimin kusurlarını diyeyim. Çok çekmiş azınlıkların travmaları bazen sağlıklı davranmalarını engeller. Olmadık savunma mekanizmaları geliştirirler. Bazen acayip bir diyaspora refleksiyle kendilerine kapanırlar ve şovenizme kayarlar. Bunun için sizin ‘her insan ülkenin resmi dilini çok iyi bilmesi gerekiyor’ demeniz çok sevindirici.Ama bu noktadan sonra yazdıklarınızın içinde katılamadığım birkaç nokta var. İzninizle onlara değineyim.
Yazınızda hiçbir azınlık mensubu Yunanca’nın öğrenilmesine karşı olamaz diyorsunuz ama derneğiniz bu amacı güden Frangudaki programına destek vermedi. Hatta genel programla paralel geliştirilen bir faaliyet olarak benin sorumlu olduğum Türkçe dersleri verme ve Türkçe ders kitabı yazma projesine ben şahsen sizden yardım istedim. Bu desteği ne siz ne de derneğiniz bana vermedi. Bu yolda gelecekteki muhtemel eksikliklerimde artık sizin de bir sorumluluğunuz var gibi geliyor bana. Benimle çalışsaydınız her şey daha iyi olurdu kuşkusuz. Bence bu çalışmalardan uzak kalmanız yanlıştır ve azınlık çıkarlarına da karşıdır.
Yürüttüğünüz mantığı anlıyorum ama katılmıyorum. Diyorsunuz ki, Yunanca öğretiliyor ve Türkçe ihmal ediliyor, ve bunun için bu girişimi desteklemiyoruz. Bir de benzetme yapıyorsunuz: doktor yalnız tek bir ayağı iyileştiriyor ve insan topal kalıyor! Ben benzetmelerle tartışmayı hiç sevmem çünkü durumları keyfi benzeterek istediğiniz sonucu çıkarabilirsiniz. Ama başlamışken ben de aynı benzetmeyi ele alayım. Ben fizik tedavi ile elinizin birini iyileştirecek durumda olsam, ama öteki elin benim uzmanlığım olmayan bir ameliyat gerektiğinden ‘öteki el için ben bir şey yapamam’ dediğimde, siz tek elin iyileşmesine de mi karşı çıkarsınız? Siz bu programa destek vermeliydiniz ve aynı zamanda azınlık okullarının güçlenmesi için mücadele etmeliydiniz. Böyle yapsaydınız azınlık çocuklarının her iki dil konusunda yararlanmasını sağlardınız. Programa destek veren anne ve babalara da ters düşmezdiniz.
Ama azınlıkları daha da derinden anlayacak deneyimim var. Asıl yaşanan kuşku başkadır: Yunanca’nın öğretilmesiyle – hele bu aynı zamanda Türkçe eğitimi ile dengelenmezse - azınlık yalnız topluma entegre olmayacak, aslında asimile edilecek, kimliğini kaybedecek – diye düşünenler var. Programlara karşı çıkmanız bu anlayıştan doğdu gibi geldi bana. Ama bu mantık çok tehlikeli. Asimile olma riski var diye çocuklarımız cahil kalsın alternatifi azınlığa sunulacak en iyi çözüm değildir. Yapılması gereken, fırsatı yakalamak, azınlığın resmi ülke dilini öğrenmesine destek vermek ve aynı zamanda ana dilin öğrenilmesi için mücadele etmektir. Siz işin kolayına kaçtınız ve bu çalışmalardan desteğinizi esirgeyerek yalnız geçici bir süre için vicdanınızı rahatlattınız.
Aslında kimlik yalnız dil sorunu değildir. En başta bilinç ve bilgi işidir. Bilginin de etnisitesi yoktur. Cehaletle kimlik korunmaz. Azınlık gençleri iyi Yunanca öğrendiklerinde eğer asıl kimliklerini kaybedeceklerse, yani kimlikleri bu kadar yüzeyselse, zaten korunmaya layık bir kimlik söz konusu değildir. Bu kuşku ve çekingenlik gereksiz bir güvensizliğin sonucudur sanıyorum. Böyle bir tehlike söz konusu değildir. Ve bu kuşku havasını yazınızın başka bir yerinde de gördüm. Yunanlı öğretmenlere Türkçe dersi veren öğretmenlerin isimlerini bulmaya çalıştığınızı uzun uzun anlattınız. Bu isimlerin ‘sır gibi saklandığını’ söylediniz. Oysa bu derslerden sorumlu olan bana telefon etseydiniz (tanışıyoruz) isimleri size hemen verirdim. Bu insanlar zaten çeşitli dershanelerde Türkçe dersleri veren genç insanlardır. Siz yanlış insanlara başvurmuşsunuz ve sonra da yanlış sonuçlar çıkardınız. 300’e yakın öğretmene/öğrenciye ders verenlerin isimlerini herkesin herkesi tanıdığı bu dar çevrede sır olarak saklamaya çalışacak saflıkta bir insanın olamayacağını nasıl görmezsiniz?
Ama bu ‘sır saklama’ konusunun başka bir boyutu da var. Okuyucularınız bundan gizli kapakla, yani işin altında bir bit yeniğinin bulunduğu bir işin döndüğü izlenimini edinebilir. Yazınızda da beni en fazla üzen ve rahatsız eden yan da bu. Gizlilik ve komplo söz konusu değildir. İlk kez anadilleri Yunanca olan insanlar Türkçe öğrenmek istedi. Ne yalan söyleyeyim bu beni önce şaşırttı sonra da çok sevindirdi. Onlara sorduğumda ‘öteki taraf ile ilişki kurabilmek için, onların kültürüne yaklaşabilmek için Türkçe öğreniyoruz’ dediler. En azında büyük çoğunluğu öyle dedi. İçten inanıyorlar mı buna? Kaçı samimi? Kaçı yarın eski havaya dönmeyecek? Tabi bunu zaman gösterecek. Ama şu an kuşkularla havayı bulandırmamak gerek. Şimdi bu programa destek vermek gerek. Şimdi fırsatı yakalamak gerek. Şimdi azınlık dostu olanlarla hasımlarını ayırmak zamanıdır.
Bunları karşılıklı konuşma dileğiyle, selam ederim sayın Kabza.

HERKÜL MİLLAS

0 yorum: