OKUL ve DERSHANE


Azınlıkça
Sayı 26
Ocak 2007
Kubbealtı
Hakan Mümin

Eğitim gelip geçici bir hizmet değildir. Tüm hayatı ilgilendirir. İnsan doğduğu andan itibaren her geçen gün yeni şeyler öğrenir ve ilkokul çağına gelince “okul eğitimi”ne başlar. Bu uzun bir süreçtir; ömrün yarısı. Bilginin temeli ve asıl kaynağı okuldur. Temel eğitim, okullarda verilir. Her durumda temel eğitimin okullardan alınması tartışmasız bir gerçektir ve belli bir taban oluşturması yönünden de vazgeçilmezdir. Azınlığımızın çocukları eğitim-öğretim sürecine nasıl adım atıyorlar? Onları kimler eğitmektedir? Bu soruların yanıtını biliyorsunuz. Yani atalarımız demiş ki, “Balık baştan kokar.” Biz aileler, ana-babalar çocuklarımıza iyi bir gelecek veremeyecek miyiz, onlara güzel bir dünya bırakamayacak mıyız? Bir söz var; bu dünya bize atalarımızdan kalmadı, onu çocuklarımızdan aldık, diye...
Temel konularda öğretim okullarda verilir. Bu bütün dünyada aşağı yukarı böyledir. Öğrenciler, okullarda klasik ve not sistemine dayalı ezberci bir anlayışla eğitim alırlar. Sınıflarda öğrenci sayısı çok fazladır. Öğretmen her öğrenciye kırk beş dakika içinde ancak yarım dakika zaman ayırmaktadır vs. Anlıyorsunuz değil mi?.. Dolayısıyla, günümüzde, bir öğrencinin yabancı dili bir kenara bırakın, anadilini bile doğru dürüst okulda öğrenmesi, söz konusu şartlar altında çok zordur. Aynı şey üniversite adayları için de geçerli, okulda aldığı eğitimle üniversiteyi kazanması, bilmiyorum bence, çok zor. Çünkü devletler gelişen teknoloji karşısında gerekli araç gereçleri karşılamakta zorlanıyor. Teknolojinin arkasında kalıyorlar. Oysa gençler hergün teknolojiyle iç içe yaşıyorlar. İşte tam burada özel eğitim kurumları devreye giriyor ve okulların yapmak isteyip de yapamadıklarını onlar yapıyor. Çocuklarımızın eğitim açığını bu kurumlar, yani dersaneler dolduruyor. Böylece, dershaneler belirli bir gereksinmenin sonucunda eğitim hayatımızdaki yerini alıyor, eğitimdeki açığımızı kapatıyor. Ve tüm bunlardan anlaşılıyor ki, dershaneler yavaş yavaş okulun bir türevi olmaya başlamıştır.
Bugün azınlık çocuklarının çoğu dershanelere gidiyor. Bazıları da devlet destekli kurslara katılıyorlar. Ancak bu devlet destekli kurslara katılan öğrencilerin bir çoğu, dersleri takip etmek istemiyor ya da bazı sebeplerden dolayı eğitim sürecinin ortasında kursu bırakıyor. Bu tutum da beraberinde başarısızlığı getiriyor. Dolayısıyla devlet destekli program istenilen neticeye ulaşamıyor. Yani verimsiz olarak değerlendiriliyor. Neden böyle oluyor, neden çocuklar sözkonusu kurslara devam etmiyorlar? Suç kimde? Aslında burada suçlu aramamakta fayda var. Olaya farklı yaklaşmalıyız; eğitimin de bir psikolojisi var. Konuya bu yönden bakarsak, belki anlarız, neden bu çocukların okullarda verilen ek kurslara katıldıktan sonra devamını getirmek istemediklerini. Demek istediğim şu; çocuk sabah okuluna gidiyor ve öğlene kadar burada kalıyor. Yoruluyor. Evine gidiyor ve öğleden sonra yine aynı okula geliyor. Sıkılıyor. Çevresinde aynı arkadaşlar, aynı sırada oturuyor, yanındaki de aynı kişi; ya “südüsü”, ya “areti”, ya da “artliği”. Sizce sıkıcı değil mi? Çocuk böyle mi sosyalleşir? Eğitimin bir parçası da insanı sosyalleştirmek değil mi ki? Hele gene bu bir çocuk olursa!.. Evet, çocuk okul kurslarına devam etmiyorsa, bilin ki o çevreden sıkılmıştır. Dolayısıyla sıkıcı bir ortamda da durması mümkün değildir. Siz kendinizden örnek verin, fabrikada çalışıyorsunuz ve haftanın beş günü ikinci vardiyaya kalıyorsunuz. Nereye kadar?.. Bir hafta, iki hafta, üç hafta, bilemediniz bir ay. Sonrası?.. Yorgunluk, stres, patlama noktası. Dayanamazsınız. İşte çocuklarımız da böyle.
Peki dershanelerde durum nedir? Çocuklar neden dershaneye devam ediyorlar? Aileleri para ödedikleri için mi? Hayır. Çocuklar, dershanelerde farklı bir çevre oluşturuyorlar. Değişik bölgelerden arkadaş ediniyorlar. Bu bir. İkincisi farklı bir sevgi ortamına giriyorlar. Sevginin olmadığı yerde eğitim de olmaz. Bu anlattıkların dershanelerin dış görünüşleri. İçine girdiğimizde ise her dershanenin eğitim konusundaki tüm gelişmeleri takip etmek zorunda olduğunu görüyoruz. Her yıl yeni metodlar, diğer yıllardan farklı araç gereçler, sınıflardaki öğrenci sayısının az olması ve öğretmenin her öğrenciye karşı özel ilgi göstermesi, çocuğun eğitim hayatında büyük ve bir o kadar da önemli rol oynamaktadır. Ayrıca, deshanelerde sabit sınıfın olmamaktadır. Yani demek istediğim, öğrenci her zaman aynı sınıfta değil, farklı sınıflarda ders görüyor olması da önemli. Dedim ya, çevre değişikliği. Bunları nereden mi biliyorum? Çünkü ben eğitimciyim. Kültür Dershanesi’nde biz, çocuğunuza bu şekilde yaklaşıyoruz. Yukarıda da dedim ya, biz bu dünyayı onlardan borç aldık. Çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakmak zorundayız.
Bugün görülen o ki, bizim çocuklarımızın da diğerleri gibi kalkınmaları lazım. Doğru dürüst eğitimden geçmeleri lazım. Büyüklerimizin ona-buna karşı çıkmakla bir yere gidilemeyeceğini artık görmeleri lazım. Alternatif çözümler üretmeleri lazım ki; borçlarını ödemiş olsunlar. Özel eğitim kurumlarımız var. Bir düşünün!.. Hepimizin söyleyeceği bir şey vardır herhalde.

0 yorum: