Azınlıkça
Ekim 2006
Sayı 23
MarkA Paşa
-Paşam nihayet huzurunuza çıktık.
-Öyle ayakta istikbal ederek, tebessüm ederek boyun bükme yaverim yaverdanım benim..! Sanki bir tarz-i mürâyiâne ile istikbal etmiyor musun, inan ol şimdi sana … yollu birkaç sözler söylerdim, lâkin yaz günü, şu fena sıcakta hiddetlenmek istemem. Gel diz çök bakalım.
-Afiyet sıhhatiniz nasıl Paşam?
-Ahh yaverim yaverdanım, âfiyetime pek dua et. Maalesef şu dört beş aydır hastayım. Doktorların tavsiyesi üzerine biraz istirahat ettim… Çok meşgul olmadım falan. Amma ve lâkin sıkıldım yahu..! Bendeniz öyle boş durmaya pek gelemem ki! Yine de valide hanıma lâf anlatamıyorum. Mâlum hâtime-i hayata, ölüme taalluk ettiği cihetle hastalığımın korkulacak bir tarafı yok diyorsam da fevkalade endişenak!..
-Geçmiş olsun Paşam.
-Aminler olsun yaverim yaverdanım.
-Siz yokken o kadar çok şeyler oldu ki Paşam, nereden başlasam inanın şaşırdım. İlk başta gülbeyaz mı desem, ne desem bilemez oldum.-Yahu sen hele bir sakin ol yaverim yaverdanım.
Tamam hastayız dedik, istirahat ediyoruz dedik demesine de, devlet mes’elelerini düşünmüyoruz, vazifelerimizi yerine getirmiyoruz demedik ki..! Fennen mâlumunuz su sıfırın altında donar. Allah’a çok şükür henüz sıfırın altına düşmedik yaverim yaverdanım benim. Siyasî hayatımızın derece-i harareti çok şükür sıfırın fevkindedir.
Gelelim şu gülbeyaz meselesine.
Bendenizin gulbeyaz vak’asından haberdar olması öyle Papandreu’yla mulakattan çok sonraları öğrenen siz avam gibi olmamıştır. Bilakis Gülbeyaz’dan bile önce ilk bendeniz bilmekteydi bu vali adaylığı mevzusunu canım..!
Hani nasıl desem, bendeniz, daha Papandreu’nun bile haberi olmadan, daha böylesi bir adaylık mevzusu rahme bile düşmeden haberdar olmuştur.
-Yani bu adaylığı siz mi tertip ettiniz Paşam?
-Bir şeylerden bir şeyleri tertib etmek baytarların en çok yaptıkları şeydir yaverim yaverdanım. Hasta hayvana tertib etmeden ilaç verilir mi..! Şaşılacak şey..! Elbette bendeniz tertib etmiştir. Siz kim tertib etti sanıyorsunuz..! Garbi Trakya eşrafının nabzını tuttum, dilini muayene ettim sonunda da gülbeyaz merhemimi tertib ettim.
Mamafih beni bilirsin yaverim yaverdanım.. Her zaman küllu’l-umûri evsatuha tavsiye ederim. İtidal iyi şeydir derim. Hem yine bilirsin ki, benim idare ettiğim topraklarda hep itidal üzere hareket edilmiştir. Anlayacağın hükûmet-i mu’tedile.. İşte gülbeyaz tertibi de bu minvalden çekilerek hazırlanmıştır.
-Hangi amaç için böyle bir şey yaptınız Paşam?
-Bak yaverim yaverdanım.. Baytar demek tabîb demektir. Bendeniz de hem Paşa hem baytar olmam hasebiyle bir nev’i tabîb olmam iktiza eder. Ve zaten tabîb demek de fedâi demektir. Hani bir Rûm şairi, bir yanan muma teşbih etmiş.. Etrafını tenvir için nefsini feda ediyor, eriyor!.. demiş ya, işte bendeniz de aynen böyle, etrafımı tenvir için nefsimi feda etmişimdir.
-Yani Paşam?
-Yanisi şu ki yaverim yaverdanım, etrafımı tenvir uğruna Türklük damarıma set çekmiş, gülbeyaz hanım kızımın zatında yaşamak için ya derviş ya filozof olmalı demişimdir. Hepsi budur.. Gerisi boştur.
-Peki gülbeyazı nerede buldunuz Paşam? Hem bu tercihi yapmanızdaki sebepler nedir?
-Sen bugün pek kuşkucusun yaverim yaverdanım benim. Hele şuradan sen bana Jan Marina Farinyâ kolonyamı bir ver de ferahlanayım. (Marka Paşa Jan Marina Farinyâ kolonyasından sürünür ve bir derin ohh çeker) Evet yaverim yaverdanım benim. Maşallah bugün pek bir kuşkucu gördüm seni. Gerçi baytarlığım sebebiyle ben nabızdan anlarım.. Senin bu suallerdeki maksadını da anlıyorum. Senin derdin bu suallerle kemâ fi’s sâbık (önceki gibi) ahâliyi aydınlatmak.
Biliyorum.. Bizim Garbi Trakya ahalisinin tabiatına iyi tereddüd yerleşmiş.. Öyle kolay kolay çıkarmak mümkün değil.. Ahâli haklı tabiî.. Bak burada ahâlinin neden böyle tereddüd içerisinde olduğu ile ilgili bir misal vereyim.
Ahali, dün dindar göründüğü hâlde bugün diyet içün konyak tavsiye edenleri gördükçe pek müştekî. İşte geçenlerde arz-ı endam eden konyak meselesi de bu yüzden en güzel mis’aldir. Geçenlerde dün dindar görünenler tutub gazetelerinde konyakla zayıflayın diye bir kumpanya tertib etmişler.Eh tabi’i ki, ahâli bunların dindarlığıyla konyak içmeyi tavsiye etmelerini anlayamamış. Oturmuş bu ne perhiz bu ne lahana turşusu der iken, konyak kumpanyası tertib eden zatlarda utanmak, arlanmak yok ki..! Yine mürâyilik zahir surette.. Hele özür yerine leş kargaları kabîlinden cevab vermelerine ne demeli..! Bunlar kendilerinin aga dahil diğer takıma nasıl baktıklarını bir kendileri bir de Allah bilir zannediyorlar!.. Ne hacet..! Yaptıkları onca şeyden sonra cümle âlem biliyor canım.. Lâkin herifler oralarda mı ya!.. Zamanın konyak mes’elesini bile hep aga tayfasına atıyorlar. Sanki her ne yapıldıysa onlar yapmış da bunlar yapmamış.. Sanki kendileri kafeste bir kuş da diğerleri vahşî hayvan.. Gel gelelim sen bunların böyle olduğuna da pek itimad etme. İçten içe konyak mevzusu ile hepsi pek şen, şâtır, memnundurlar. Daha önce de söyledim yine söyleyeceğim.. Bunlar mart güneşi gibi her gün başka bir renktedirler… İşte böylelerini gördükçe, ahâli tabiatını değiştirmiştir. Artık ahâlinin tabiatına iyicene tereddüd yerleşmiştir.
-Sanki gülbeyaz konusunun dışına çıktınız gibi Paşam?
-Dur da yeri gelmişken söyleyeyim bunları yaverim yaverdanım. Kaç aydır konuşmaya konuşmaya, içime ata ata şiştim yahu..! Hem eskilerde olduğu gibi söylediklerim cifir üzerine yazılmıyor ki.
-Cifir nedir Paşam?
-Cifir, ceylan derisine derler..
-Ben yine gülbeyaz hakkındaki soruma cevap alamadım Paşam.
-Berhudâr olasın yaverim yaverdanım. Pek zekîsin maşallah. Lâkin benim bu lafı dolandırıp durmamdaki gâye inan ol suallerinden kaçtığımdan değildir. Sadece Hakîr’in bermutad yaptığını göstermekten ibarettir. Mübarek Hakir, kendi sorduğu suale gazetesinde tekmili birden 100 sayı cevab verdiğini söyler, okur da okur, ne suâle cevab ne de gâyeye vasıl olduğunu görürsün.
İnsan kendi yaptığı hatayı pek göremez yaverim yaverdanım benim. Hakîr’inki de böyle bir şey. Şafak deyu tutturmuş, bir süredir izâhat verdiğini sanır. Şimdi sorsan sen hangi kıstasla tahlil ediyorsun, edebî ahvâlde mi? diye.. Kendisi de bilir edebî yıldızların ahvâlini bildirmek ona düşmez. Tornistan edip geri alsa ve dese ki, ben onların yakin arkadaşıyım, o nispette tahlil yapmağa hakkım vardır. Yine el-cevab kendisi de bilir ki, bu nispette de ona bu hak verilmemiştir. Yok, bir derûnî ah! savurup neden Kültür bakanlığına kendi gazatasının abone yapılmadığına içerlediğinden ötürü böylesi gayri ciddi bir dizi sürdürüyor ise, buna kıskançlık dememiz gerekir. Kıskançlık hastalığına mübtela olanlara şâyân-i tavsiyemdir!.. Semizotu lapasını mesâne üzerine haricen koysunlar.. faidesini görürler.. Bunları hatıra olmak üzere tavsiye ediyorum yaverim yaverdanım.
-Anlaşılan açtığınız gülbeyaz konusunu devam ettirmek istemiyorsunuz Paşam. Peki Halil Haki’nin, Müftüoğlu hakkında, “Müftüoğlu bu konuda bana bir şey söylememiştir, söylemediğine göre de böyle bir şey olmuş olamaz.” şeklindeki sözlerine ne diyorsunuz Paşam?
-Bir kere gülbeyaz mevzusunu hitama erdirmeden bu faslı kapamayacağım yaverim yaverdanım benim. Daha gülbeyaz hakkında anlatacağım önemli şeyler var.. Ve bunları şu Hakîr ile ilgili sorduğun suali cevapladıktan sonra anlatacağım elbet..
İlk baştan söylemek lâzım, şu Hakîr’in böylesi hesapları yanlıştır.. Neden yanlış olduğuna gelince.. Meselâ Müftüoğlu şehzadem mülkicihânımın, Hakîr’e sadece çoğu şeyi anlatmamakla kalmayıp, göstermediği şeyler de olmuştur. Şimdi Hakîr tutup bana anlatmadığına göre olmamıştır demesiyle yola çıkıp, bana göstermemiştir o zaman bana göstermediği şeyler de yoktur, olmamıştır diyebilir mi?.
Yani Hakir’in, Müftüoğlu şehzadem mülkicihânımın ne erkek olduğunu anlaması için kimi şeyleri gözleriyle görmesi mi gerekiyor? Bâdehû nasıl Hakîr kendisinden tecrübe edip Müftüoğlu’nun da erkekliğinden şübhe etmediği gibi, sahîh olarak belirtmekte yarar var, kendisine taalluk ettiği cihetiyle Müftüoğlu şehzadem mülkicihanım bir şey söylememiş olabilir. Münasip görme meselesidir.. Bunu Garbi Trakya’da çok çekenlerden sayacağım Hakir’in iyi bilmesi gerekir.. Nice zat-ı muhterem nice ehemmiyetli şeyleri Hakir’e söylememiştir. Neden söylememiştir?.. Münasip görme meselesidir.. Meselâ ben kendisini görmüş ve devamlı tazyik altında tutmuş olmama rağmen, Hakîr bendenizi de görmemiştir.. Görmedi diye Marka Paşanın yokluğundan bahsedebilir mi..? Nasıl bendegânlarımın varlığı benim varlığımı isbat ediyorsa, Müftüoğlu şehazedimin beyanı da o derece sahihtir.. Hakir’i bir gece Müftüoğlu rüya aleminde basar da ateşle uykusundan uyanırsa benden tavsiye derhal üzerinde hardal kağıdı gezdirsin. Ateşe, hararete, tere pek iyi gelir. Hem ben bilirim Hakîr’in bünyesi pek kavîdir.. Kaviyyü’l bünye, dinç Hakir, başını duvara çarpsa da bir şeycik olmaz inşallah.. Her neyse yaverim yaverdanım.. Hakîr mevzusunu kapatırken ben en iyisi inneme’l mu’minûne ıhveh diyeyim de samimiyetimden şübhe edilmesin..
Geleyim gülbeyaz mevzusuna.. Nerede kalmıştık.. Evet, gülbeyaz hatunun zatında yaşamak için ya derviş ya filozof olmalı demiş idim.. Şimdi tereyağından kıl çeker gibi nasıl konuyu bağlayacağıma dikkat kesil..
Bendeniz güzlbeyaz hatunu çocukluğundan bilirim yaverim yaverdanım.. Zikretmekte fayda var, evvelâ kendisinin tam bir melankolik olduğunu iyi bilirim. Belki bu söylediğimi de benim espiritizm teessürü ile söylediğimi düşenenleriniz olabilir. Asla, ve kat’a..! Gerçekten gülbeyaz hatun kızım pek melankoliktir. Taa çocukluğundan beri böyledir.. Kendisinin bu melankoliklikten çıkabilmesinin yegane çaresinin benim yaverlerimden olması şekliyle çözüleceği fikri babasının aklına gelmiş.. Konağıma geldiklerinde benim kendilerini çocukluktan beri tanıdığımı hatırlamadılar. Eh tabiî, ben gibi bir Paşa’nın halkiyle yakinden ilgilendiği az görülür. Bendenizin ismiyle, “gel beyaz gülüm” dememle pek bir şaşırdılar. Her neyse.. kendilerine benim yaverlerimin pek istirahat edemediğini, bir temiz gömlek, bir don değiştirmeye bile vakit bulamadıklarını söyledim. Gayem gülbeyaz hanım kızımdan çok pederini ürkütmekti. Bunu da başardım.. Lâkin gülbeyaz hanım kızımın melankolikliği beni pek müteessir etti. Her gece kuyrukluyıldız görmek için pencere önünde beklediğini söyleyince, yumuşak kalbim dayanamadı.. ve yıldızların vakt-i zuhûrlarının günümüz asrında fennen tespit edilebildiğini ve her gece kuyrukluyıldız beklemenin zaman israfı olduğunu söyleyemediğim hanım kızımın bu gerçeği hak’kal yakin mertebesinde görmesi amacıyla böylesi bir eksarhlık, bir valilik tertip ettim.
Gâyem çok açıktır.. Başta gülbeyaz hanım kızım olmak üzere gençleri avutmak için ellerine leblebi, bâdem, fıstık vereceğime, kendilerini temsil etme hakkını avuçlarına vermişimdir.. Hodri meydan..! Esâtir-i Yunaniyye ilâhlarının aramgâhı olan Olimpos silsilesi varsın şimdi uğraşsın da ufka hâmil olan azınlık şuurunu silsin!..
Tereyağından kıl çeker gibi konuyu nasıl bağladım ama..! Sen şimdi bana tertib edip buzdolabına koydurttuğum sodalı ayranımdan ve mis gibi kokan ıspanaklı yumurtadan getir de neşeleneyim yaverdanım yaverdanım..
Marka Paşa ıspanaklı yumurtasını beklerken şiltesine uzanır ve mırıldanmaya başlar:
Bana Pomak demiş Devlet Efendi
Tutalım ben diyem ana Yunan
Varıldıkta yarın r’uz-ı cezâya
İkimiz de çıkarız anda yalan*
*Bana Devlet Efendi Pomak demiş / Ben de ona Yunan desem / Kıyamet günü Tanrı huzuruna çıktığımızda / İkimiz de yalancı çıkarız.
Mâlumunuz su sıfırın altında donar
Etiketler: MarkA Paşa
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder