Müftülük tartışmaları...


Azınlıkça
Kasım 2006
Sayı 24
Aydın Bostancı

İskeçe’de Mehmet Emin Aga’nın vefatından sonra azınlığın yıllardır hiç bitmeyen müftülük meselesi tekrar alevlendi. Müftülük, azınlıkta şu son yirmi yıldır en çok konuşulup tartışılan konuların belki de başlıcasıdır. Hatta öyle ki, müftülere yönelik çeşitli sıfatlar bile azınlık teminolojisine çoktan girmiş durumda: Seçilmiş Müftü, Tayinli Müftü, Millet Müftüsü, Devlet Müftüsü, Parmak Müftüsü gibi. Şimdi sözü edilen Baş Müftüyü de bunlara eklerseniz bir onbeş yirmi çeşit müftülük sıfatı karşımıza rahatlıkla çıkar.
Azınlığımız son aylarda yine ardı arkası kesilmeyen müftülük tartışmalarıyla tekrar çalkalanmaya başladı. Azınlık basınında özellikle Mehmet Emin Aga’dan boşalan “seçilmiş müftülük” koltuğuna kimin oturacağı tartışmaları ve bu yönde belirtilen görüşler, fikirler, hatta röportajlar yayımlandı ve yayımlanmaya da devam ediyor. Pek çok yazar ve gazeteci müftünün kim olması ve vasıfları üzerinde görüş beyan ederken, bazıları ise daha çok müftü seçiminin nasıl ve ne şekilde yapılması gerektiğini, yapılan seçimlerin iki devletin ortak kararıyla olup olmayacağını tartışmakta. Araya bir de dillerden hiç düşmeyen fakat şimdiye kadar faaliyete geçirilmemiş olan baş müftülük meselesi girince işin içinden çıkmak biraz zorlaşıyor.
Söylemekte fayda var: Ortalıkta inanılmaz derecede bir belirsizlik söz konusu. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Bırakınız Batı Trakya müftülerini, baş müftülük makamının ki, eğer faaliyete geçirilirse hangi şehirde olması gerektiği bile belirsiz ve büyük bir tartışma konusu. Atina’da mı, Gümülcine’de mi? 1913 Atina antlaşmasına göre Atina’da, 5. Uluslarası Batı Trakya Türkleri Kurultayı kararlarına göre ise Gümülcine’de.
Hadi baş müftülüğü bir yana bırakıp azınlıkta yapılacağı söylenilen müftülük seçimlerine gelelim, durum aynı durum. Seçilecek müftünün kim olacağı, nasıl seçileceği ve vasıfları bir yana, müftü adaylarının başvurularını nereye yapmaları gerektiği bile tartışma konusu. Danışma Kurulu’na mı, Vaaz ve İrşad Heyeti’ne mi? Bazıları Danışma Kurulu’na yapılmasını isterken bazı kesimler ise adaylık başvurusunun Danışma Kurulu yerine ilahiyatçılara tevdi edilmesini uygun görmekte. Peki müftüyü kimler seçecek, halk mı, vaizler mi? Bu konu da, diğerleri gibi şimdilik belirsiz.
Hâlâ belirsiz olan bu soruların cevaplarını azınlık basınında yazılıp çizilen ve belirtilen görüşlerde bulabilmek mümkün mü? Sanırım biraz zor. Hatta denilebilir ki, tam aksine insanın kafası daha bir o kadar karışıyor.
Müftülük tartışmaları yapılırken insanın ilk önce aklına şu basit soru gelir: Müftülük nedir, müftü nedir ve kimdir? Basit görünen bu iki sorunun cevapları bile bulundukları konuma göre ülkeden ülkeye farklı olabilir. Batı Trakya’daki müftülük kurumu ile dünyanın başka bir yerindeki müftülük kurumu arasında farklar olabileceği gibi, laik sistemle idare edilen Türkiye ve Tunus’taki müftülükler bile konumları itibarıyla birbirinden farklıdır.
Azınlığımızdaki müftülüklerin yetkileri din görevlilerini tayin-azil, nikâh ve cenaze işlemleri dışında, aile ve miras hukukunu da kapsar. Dolayısıyla azınlığımızda müftülük yapacak kişinin dînî bilgisinin yanında islam hukukunu da bilmesi gerekir. İslam hukuku tahsil etmemiş ve bu yönde bilgisi olmayan birinin müftülük yapması doğru değildir. Bugün için hukuk okumamış birinin avukatlık yapması ne derece doğruysa islam hukuku tahsil etmemiş birinin de müftülük yapması o derece doğrudur. Hatta öyle ki hukukî konumu itibarıyla müftü yargıçla eş değer konumdadır. Peki, hayatında hukuk okumamış birinin, bırakın avukat olmayı, yargıç olabilmesi hiç düşünülebilir mi? Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şeyle karşılaşmak mümkün değil. İşte azınlıktaki bir müftü de, aile ve miras hukukundan sorumlu olduğundan yargıç konumuna sahip. Gerektiğinde de, fetva çıkarmakla yükümlüdür. Bu yetkiye sahiptir ve çıkarılan fetvanın hukukî geçerliliği söz konusudur. Azınlığımızdaki müftülerin bu yetkilerini ne kadar kullanıp kullanmadıkları ve bu yetkilerinin ellerinden alınıp alınmaması tartışmasına şimdilik girmeyeceğim. Çünkü bu başlı başına ayrı bir konu.
Çeşitli müftü adaylarının isimlerinin kulaktan kulağa fısıldandığı bu günlerde, adları geçen adayların kaçının islam hukuku mezunu olduğunu bilmiyorum. Fakat, bu makama talip olanların eğer islam hukuku tahsil etmemişlerse kısa dönemliğine de olsa herhangi bir islam ülkesine gidip bu alanda biraz olsun eğitim görmeleri hem kendileri için hem azınlığımız için hayırlı olur. Yoksa, “Yok efendim ben ilahiyat mezunuyum. Çok güzel de müftü olurum.” diyen her ilahiyatçı aday kabul edilirse, her önümüze gelen ve biraz da kanun nizam bilen kişiyi, bırakın avukat kabul etmeyi, yargıç kabul edelim olsun bitsin. Hem de, bakarsınız olur mu da olur, çünkü burası Batı Trakya.

0 yorum: