Hafız Abdurrahman’ın ardından...


Azınlıkça
Nisan 2007
Sayı 29
Aydın Bostancı

Kısa bir süre önce saygıdeğer hocam hafız Abdurrahman hakkın rahmetine kavuşarak aramızdan ayrıldı. Kendisi 32 yıla yakın Gümülcine’nin Yeni Mahalle Mescidinde imamlık ve kuran kursu hocalığı görevini yerine getirmekteydi.
Hafız Abdurrahman Tevfik 1934 yılında İskeçe’nin Demircik köyünde dünyaya geldi. İlkokul öğrenimini köyünde bitirdi. Hafızlığını ise o dönemde Osmanlının son şeyhulislamı Mustafa Sabri Efendi tarafından kendisine “Reis-ul Huffaz” ( hafızların reisi) ünvanı verilen babası Hafız Mahmud Efendide tamamladı. 1948 yılında çetecilerin köylerini basıp aynı zamanda köyün imamı olan babasının evini ateşe vermeleri sonrası ailecek Gümülcineye göç edip yerleştiler.
Hafız Abdurrahman Gümülcine Medrese-i Hayriyesinde öğrenimini tamamladıktan sonra, Gümülcinenin Kalfa köyünde 7 yıl süreyle ilkokul öğretmenliği görevini sürdürdü. Bir süre arapça öğrenimi için Libyaya gitti. 1960 yılnda Rodos müftüsü Süleyman Kaşlıoğlunun daveti üzerine Rodosa gitti ve bir süre Süleymaniye Camii imamlığı ve Rodos Müftü yardımcılığı görevini sürdürdü. Rodos Müftüsü Süleyman Efendinin ada da kalmasına yönelik ısrarına rağmen babası Mahmut Efendinin isteğine uyarak tekrar Gümülcineye döndü. 1975 yılında Gümülcinenin Yeni Mahalle Mescidinde imamlık ve kuran kursu hocalığı görevine başlayarak vefatına kadar bu görevini sürdürdü.
Rahmetli hocam hafız Abdurrahmanın en belirgin özelliği, şair ve natık bir kişiliğe sahip olmasıydı. İlk şiiri 1956 yılında “kalbim” başlığı adı altında yayınlandı. Daha çok dini içerikli şiirler kalemi alan Hafız Abdurrahma’nın “Sebat” “Akın” “Hakka Davet” gibi azınlık basınında “Abdurrahman Sadi” mahlas ismiyle yayınlanmış bir çok şiiri bulunmaktadır. 1996 yılında Türkiye Diyanet Vakfının düzenlediği “Kutlu Doğum Haftası Na’t yarışmasında mansiyon ödülünü almağa layık görülmüştür.
Hafız Abdurrahman şair kişiliğinin yanısıra çok gür ve güzel sesli bir kuran hafızıydı da aynı zamanda. Libya ve İran gibi bir çok islam ülkelerinde düzenlenen Kuran-ı Kerim okuma musabakalarına katılmış ve dünya hafızları arasından kıraatıyla dereceye girmişti.
Yayımlanmamış ikiyüzün üzerinde şiiri bulunmaktadır. Kendisinin son yıllardaki yegane arzusu şiirlerinin bir kitap halinde toplanmasıydı. Bu konuda benden kendisine yardımcı olmamı istemişti. Şirlerinin bir kısmını bilgisayar ortamına aktarmıştım. Hepsini bitirmek ve bütün şiirlerini birarada bir kitap halinde görmek kendisine nasip olmadı.


Bana hep “ölmeden bu dünyaya bir eser bırakmak istiyorum” derdi. Fakat onun talebesi olarak yarıda bıraktığım işi bitirmeğe ve inşaallah bir gün şiirlerini bir kitap halinde toplayarak onun bu arzusunu yerine getirmeğe çalışacağım.
Ruhun şad olsun muhterem hocam. Senin bu dünyaya bıraktığın canlı eserlerin yetiştirdiğin yüzlerce talebelerindir. Bundan daha güzel ve daha kıymetli bir eser olabilir mi... seni unutmayacağız. Mekanın cennet olsun...
Saygıdeğer ve muhterem Hocam Hafız Abdurrahman’ın anısına...
Ruhu şad olsun...

T E F E K K Ü R {Ölümü hatırlamak}

Kur’an-ı Mübinde İlâhi bir emir var Tefekkürle
Öyle ise ey insan gel, düşün ve dinle,
Dinle, lâkin ibret, iz’an ve basiretle
Fırsat varken hem bugün elinde
Hiç bilinmez zira, geç olur belki yarın...
Tefekkür et, oku bu mısra’ı ve unutma sakın
Bu alemde ÖLÜM dür daim insana en yakın
Hem bil ki, şu dünyada her şey fani boş ve yalan
Gerçek bir şey varsa O, ölümdür unutma bir an
Ezel ve Ebed bir yüce Mevlâ’dır ancak bâki kalan
Sen ey eşref-i mahluk, ahsen-i takvim olan insan
Tefekkür ettin mi hiç, nedir hikmet ve gâye;
Var oluşun, gelişin şu dünyaya?
Bilelim ki hepimiz, ancak kulluk için Mevlâ’ya
Bir sınavdır bu devrân-ı alem HAKKA ubudiyetle
Terhis ederek İMAN la göçmek ne saadettir Ukba’ya
Zikir ve ibadetle kavuşur insan kalbi engin bir huzura
Dünya ve ukba’da ebedî ve ilâhi surûra...
Yaşlar erdi Kemal’e, ah! Sermaye-i ömür de oldu heba!..
Gel gayri HAK ve Zikre sarıl ey Abdurrahman!
Zîra bir emanettir, can kafesten uçmadan
Tefekkür et bekayi hab-ı gafletten uyan!..
Düşün daim, Tefekkür de bir ibadettir, gelmeden yevm-i mîzan;
Tedarik et, gündüz-gece akibet olmasın husran...
Kalb-i mutmain ol, zira ölüm yokluk değildir inan!
Bir sefer halidir, bu alem, ederiz ancak tebdil-i mekân
Esrar-ı ilâhidir, hikmet dolu, gerçi bu fani cihan...
Misafir hanedir, konaklamış bir müddet kalır insan.
Ezelden-Ebede gidiyor, bir bir, ibretle bak “kervan”...
Öyle acayip bir seyrân ki bu alem
Hazan, bir yaprak dökümü her dem
Bir çırpınma haliyle ağlayarak uryan geliriz dünyaya
Öyle bir kulluk edelim ki gülerek geçelim dâr-ı bekâya
Harîs olma pek, gönül verme, bir gölge ve hayaldir bu dâr-u fenâ
Hele servet, mal mülke, gel sen hiç güvenme
Gelmez ki hiç biri giderken bil seninle,
Unutma zira, hiç biri gelmez bil seninle
Göçer gideriz ancak birkaç arşın bez ile...
Dünya hali, benzer bir cümbüş çarşı - pazara
Geldik ve aldık bir kefen, koşarız hem de süratle mezara
Ve ölüm, bir sırr-ı İlâhidir hem mümin için müjde
Bir şeb-i arûz ki imanlı gönül hasret daim bu vuslate

Hafız Abdurrahman Sadi

0 yorum: