Azîzim Rıza Kırlıdökme Bey


Azınlıkça Dergisi
Sayı 30
Mayıs 2007
Pervasız
MarkA Paşa



Azîzim Rıza Kırlıdökme Bey, Frangudaki
sohbetine kaç kişi katıldı yâhu?

MarkA Paşa, Vardar’a nazır konağının 50 dönümlük hareminde, yaz akşamlarının üfül üfül esen bir akşamında, fokur fokur nargilesini fokurdatmakta idi. Nargileden hâsıl olan acâyip fokurtuyu, derin düşüncelere dalmış olduğundan farketmemişti bile. Bu aralar yaverine geceleri bir kırıklık geliyor, çok su içmek istiyordu.. Vücudu yanıyordu. Hafif bir ateş geliyordu. Ba’del muayene şâyân-i endişe bir şey olmadığını anlayınca rahatlamıştı gerçi. Sıhhatte sorunu olmadığını gördüğünden, yarın artık Yaveri Yaverdanını, yazdıracağı mektubu ivedilikle iletmesi için Azınlıkça mecmuasına gönderebilirdi.
Yaveri Yaverdanı, nargilesini fokurdatan MarkA Paşa’nın kaş göz işaretiyle kendisini emrettiğini görünce, uygun adımla koşarak Paşa’nın şiltesine sokuldu.
-Bir emriniz var mı Paşam?
-Var tabiî yaverim yaverdanım benim. Yoksa niye kaşımla gözümle sana durup duruken kaş göz işareti yapayım ki yahu!. Deli miyim ben!.. Dördüncü kuvvet mûşeri Rıza Paşa’ya mektup yazacağım. Koş yazı takımını getir hemen!.
Yaveri Yaverdanı, derhal MarkA Paşa’nın arzusunu yerine getirdi. Elinde kalem Paşa’nın söyleyeceklerini yazmaya hazırdı. Paşa bir kez daha nargilesini fokurdattı ve,
-Yaz! Yaverim Yaverdanım benim! Yaz bakalım, dedi
*
Azîzim Rıza Kırlıdökme Bey,
Bir dülger gibi işlediğiniz “Bir seminerin ardından eğitimimiz” adlı yazınızı zevkle okudum. Ve ne yalan söyleyeyim, yazınız zihnimde iz bıraktı.
Frangudaki programına ve Türkçe eğitimin önemine değindiğiniz yazınızda, Türkçe’yi bu denli düzgün kullanışınız, kabiliyet ve melekelerinizin eseri olsa gerek. Açıkça ifade etmeliyim ki, Türkçe’niz doğuştan kazanılmış bir maharet olmalı.

Azîzim Rıza Kırlıdökme Bey,
Hem zaten Türkçe hayranı olduğunuzu, bu yüzden yazılarınızda Türkçe’nin âdâbına ve Türkçe dil kurallarına kılı kırk yararcasına uyduğunuzu da biliyorum. Niye saklayayım, çoğu kez elimdeki ciddi sayılabilecek dilbilgisi kitaplarında bile olmayan, yükleme, özneye, sıfata ve bilumum terâneye getirdiğiniz o müthiş kuralları sizden öğreniyorum ben.

Azîzim Rıza Kırlıdökme Bey,
Bilirsiniz, bir şeyi öğrenmenin en iyi yolu tekrardır. Bu yüzden, sizin Divanü Lügati’t Türk’ten ilham aldığınızı sandığım imlâ kurallarınızla sayfalarca yazı yazdım ve yazıyorum. Hoşunuza gidecektir sanırım, onca sayfa karaladım, hâlâ özne ile yüklemi kullanmadım. Bu yüzden, o vak’ânüvis Türkçe’nizle benim için öncüsünüz azîzim. Zaten kullandığınız Türkçe sayesinde onca azınlık köşe yazarı arasında kolayca farkedilmektesiniz.

Azîzim Rıza Kırlıdökme Bey,
Dil, mantık ve aritmetik alanındaki keskin zekânız, bu insafsız üstünlüğünüz karşısında maalesef eziliyorum. Bakınız, mantık ve aritmetik hakkında sekiz yüz sayfalık bir mukaddime okumama ve çevremdeki âlimlere danışmama rağmen, sizin hesaplamalarınızı anlayabilecek seviyeye erişemedim. Ve bu yüzden, yazınızdan aşağıya aktardığım bölümde toplam DOKUZ kişinin sohbete katıldığını acaba nasıl ve hangi hesaplama mantığıyla bulduğunuzu ben âşık’ınız için açıklamanızı istirham ederim.

“...Sohbete azınlık ailesinden üç siyasetçi, ikisi doktor biri avukat ve dört gazeteci katıldı. Bu gazetecilerden biri B.T.A.Y.T.D başkanı. İki ‘SÖPA’lı dernek başkanı ikisi de ‘SÖPA’lı öğretmen.
Demek ki, azınlık ailesinden bu sohbete dokuz kişi katıldı…”

Azîzim Rıza Kırlıdökme Bey,
İsmen katılanları yazsaydınız, hemen sayıp dokuz derdik elbette. Zaten amacınız da bizim kafamızı çalıştırmamız, meşhur havuz problemlerini çözer gibi sonucu bulmamızdı değil mi! Bir eğitmen edâsıyla “Demek ki…” deyişinizden anladım ben bunu. Bakınız sizi taklid ederek ben de kafa çalıştırıcı bir suâl hazırladım:
Boş havuza Zızâgiller ailesinden üç kişi, ikisi kızan biri dayı ve dört karı atladı. Bu karılardan biri amca kızı Cimcime. İki “İskeçeli” kocakarı ikisi de “İskeçe”li kadın. Acaba boş havuza Zızâgiller ailesinden kaç kişi atladı?
Dong!... Bildiniz bittabi azîzim. Neydi doğru cevap? Demek ki, Zızâgiller ailesinden bu havuza dokuz kişi atladı…
Hem yine Türkçe’nize olan hayranlığımı, yukarıda yazınızdan aynen aktardığım bölüme atfen yineleyeyim azîzim.

Azîzim Rıza Kırlıdökme Bey,
Yine aynı yazınızda:

“…Batı Trakya'da ‘ANADİLİ TÜRKÇE’ için bayrak açacaksınız.
Hem de hiç çekinmeden, korkmadan. Bunun aksi bizi doğuran CEVRİYE ve FATMA anamızın yanına gittiğimizde hangi dille konuşacağız?”

diyerek, o müthiş Türkçe’nizi barındıran cümlenizden çıkarabildiğim kadarıyla, vefat etmiş ananızın yanına gittiğinizde Türkçe konuşacağınızı beyan ediyorsunuz. Hem de bayrak açıp, hiç çekinmeden ve korkmadan…
Bahsettiğiniz yer cennet olsa gerek. Ve evet azîzim, harf-i cer’den “fi”yi kapıp, harf-i tarif’ten de “el” almış hakîka kelimesi ile size şöyle diyeyim: Filhakîka, pek bir hakîka ifşa etmişsiniz.
Her ne kadar mukaddes dînimiz İslâm, cânın Hakk’a teslim edildiği andan itibaren her an ve her lâhza dilimize Arapça’nın hüküm süreceğini beyan etse de, sorgu meleklerinin bile Türkçe konuştuğunu sizin gibi iddia edenler pek çoktur. Hatta ve hatta, iddialara göre sorgu melekleri sorgu esnasında Türkçe bilmeyenler için bermûtad yanlarında tercüme melekleri çalıştırmaktaymış... Ve hatta ve hatta, o meşhûr mahşer gününde bütün insanlık bir araya toplandığında, Türkçe bilenler bilmeyenlerin bir adım önünde duracak ve ilk onların defteri düzülecekmiş…
Mâmâfih, sizin bildiğiniz tek dil Türkçe ve belirttiğiniz gibi âhirette tercümana ihtiyacınız yok. Lâkin, bendeniz açtığınız bahis münasebetiyle bir konuya pek üzülmekteyim azîzim. Malûmunuz, Türk boyundan akıp Trakya dağlarına hık demiş düşmüş Pomak Türklerinin anaları Türkçe bilmemekteydiler. Ve ne hazindir ki, kimi Pomak Türkü gazeteci kardeşlerimizin anaları bile, hâlâ Türkçe bilmemektedirler. Bu analar, gazeteci kızancıklarıyla bugün bile Pomakça konuşmaktadırlar. Bendeniz, sizin ananızla ötede Türkçe konuşacak olmanıza sevinirken, ötede anaları ile Türkçe konuşamayan ve konuşamayacak olan Pomak Türklerine çok üzülmekteyim azîzim. Sizin gibi tercüman meleği olmadan analarıyla hasret gideremeyecek olmaları ne hazin bir dram, ne acı bir hakikattir… Arada tercüman olduğunda iletişim kurmanın ne zor olduğunu, sahibi olduğunuz okulunuza gelen Pomak anaları ile yaptığınız mülakatlardan da bildiğinizi bildiğimden, bendenize hak verdiğiniz telakkisindeyim. Bu yüzden, siz gibi mesûliyetperver ve âhirette Türkçe konuşulacağını bilen bu kutsal dehânın, derhal bu Pomak anaların sorununa el atacağına inanmaktayım.
Azîzim, unutmayınız! Pomak analarına Türkçe öğretmek ve âhirete irtihal etmiş olan Pomak analarına âhirette tercüme hususunda yardımcı olmak boynunuzun borcudur. Bu sebeple, derhal kendiniz Pomakça öğreniniz!. (Yoksam siz de Pomak mıydınız? O hâlde ananız da Pomaktı ve Pomakça konuşmaktaydı. Yok canım daha neler!) Öğreniniz ki, âhirete irtihal etmiş olan Pomak analarına da yardımcı olasınız!.. Hem garibanı güldürmek sevaptır azîzim.
Bu arada, soyunuzun 1000 sene önce ölmüş efradıyla âhirette karşılaştığınızda, “Ah Rıza! Bardı eren konuk körüp kutka sakar” dediklerinde veya soyunuzun 250 sene önce ölmüş efradıyla âhirette karşılaştığınızda, “Ah Rıza! Kezâlik hane-i me’curda nâsın yakmadığı mertebe ziyâde ateş yakmasından nâşî harik zuhûru ile hâne muhterik olsa zâmin olur” dediklerinde şaşırmamanızı ve ahirette sadece sizin kullandığınız Türkçe’nin değil, başta Hakâniye Türkçe’si olmak üzere bütün Türkçelerin yürürlülükte olduğunu, diğer dillerin cehennemliklerce kullanılacağını rivayet edenlerin de olduğunu hatırlatırım.
Azîzim Rıza Kırlıdökme Bey,
Kadirşinaslık gösterip, “Bir seminerin ardından eğitimimiz” adlı yazınızı kaleme almanız vesilesiyle, bildiğiniz tek dil olan Türkçe’ye engin katkılarınızdan dolayı ayrıca teşekkürü bir borç bilirim.
Sakın olasınız, bu terennümlerimi basit bir vodvil (merak eden sözlüğe baksın) sanmayınız! Hem sizin de yazınızın sonunda o müthiş Türkçe’nizle dediğiniz gibi azîzim:

“…Bütün bu düşünce ve eleştirilerimizi yalnız ve yalnız Batı Trakya'da ‘ANADİLİ TÜRKÇE’nin bugün düştüğü perişan hali içindir. Kesinlikle başka türlü yorumlanmamasını peşinen söyleyelim.”


Haşiye: Azîzim Rıza Kırlıdökme Bey’in bahse konu yazısı için bakınız, Gündem gazetesi, 8 Haziran 2007, sayı:534, sayfa:11

Azınlıkça Dergisi
Sayı 30
Mayıs 2007

0 yorum: