Azınlıkça
Sayı 26
Ocak 2007
Azınlık Yüksek Kurulu’nun 24.1.1988 Tarihli Toplantı Tutanakları
Aşağıda, Azınlık Yüksek Kurulu’nun 24.1.1988 Pazar günü İskeçe Müftülüğünde yapılan toplantısının tutanaklarını aynen yayımlıyoruz. Birkaç imla hatası ve göz çıkaran cümle bozukluğunu düzeltmenin ötesinde kayda geçirildiği kadarı ve şekliyle metnin aslına hiçbir müdahalede bulunmadık.
Söz konusu toplantı, Gümülcine’deki iki azınlık derneği -Gümülcine Türk Gençler Birliği ile Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği’ni kapatma kararının 1987 sonlarında son yargı aşaması Yargıtay’da onaylanmasının yankıları çeçevesinde gerçekleştirildi.
Yüksek Kurul, 1985’lerde orada Takım’ın salt egemenliği kurulduktan sonra neredeyse üç yıldır toplanmıyordu. Takım dışında kalanların tümü Kurul’dan ya dışlanmış ya da döndürülen dolaplardan ve atılan çamurlardan sonra tiksinip kendileri çekilmişlerdi. İlk oluşturulduğundan beri 5 yıldır Yüksek Kurul’da yapılan görüşmeler ve yürütülen azınlık mücadelesi gözden geçirilecek olsa, Takım’ın tüm çabalarının orada egemenliği nasıl ele geçireceği noktasında odaklandığı ortaya çıkar. Bunu başarmak için dışarıda verilen mücadeleyi engellemek veya sabote etmek gerekiyorsa, zira mücadele Takım dışındaki kişilerce başlatılıyor ve yönetiliyordu, Takım’ın gözünü kırpmadan bu yollara başvurduğunu da görürüz. Bu yüzden İnhanlı Direnişi korkunç iç kavgalara sahne olmuştu, Yaka Direnişi batağa saplanmıştı... Yüksek Kurul’a bir tüzük hazırlama, bir Sekreterya oluşturma kararlarını onaylatabildiğimiz halde, sonra bunlar Takım tarafından açıkça sabote edilmiş ve engellenmişti, çünkü Takım kural istemiyordu, kurallar dolap çevirmesini zorlaştıracaktı. Dikaça’zede gençler, daha çok içgüdüsel bir sezişle, yürüttükleri kavgaya Takım’ı sokmadılar. Yoksa Takım el atmış olsaydı, o mücadeleyi de mutlaka bozacaktı. Bastığı yerde ot bitmiyordu... Sis perdesi dağılmaya başladığında, Takım’ın yetkilerini Koca Kapı’dan aldığını gerçek bir şaşkınlık içinde gördük. Şaşkınlık ve hayal kırıklığı... 1985’ten sonra artık Yüksek Kurul’da Takım tek başınadır, içeride sabote edeceği ne hareket ne de kişi kalmıştır. Kısacası misyonunu tamamlamış, bununla birlikte Yüksek Kurul da fonksiyonunu yitirmişti. Artık “gereği kalmayan” toplantılar yapılmıyordu... Önceleri dolaysız bir demokrasi kurallarının geçerli olduğu bu toplantılar Gümülcine Müftülüğünde yapılırdı. Son iki toplantı, Gümülcine Müftüsü Mustafa Hüseyin’in ölümünden sonra Müftü Naibi görevine getirilen Hafız Cemali’nin tayinine karşı çıkmak için düzenlenen son iki toplantı, İskeçe Müftülüğünde gerçekleştirilmişti. Takım, istediğini çağırıyor, istemediğini dışlıyordu. Ama Müftü tayininin görüşüldüğü iki toplantıya “herkes” davetliydi. Araya giren üç yıl “tatilden” sonra derneklerin kapatılması konusunun görüşüleceği ilk (ve son) Yüksek Kurul toplantısına da “herkes” davetliydi. Orada yalnızca belirli kişiler yoktu, iki gün sonrası için ilan edilen mitinge karışan ve karıştığı sanılan kişiler, onlar özellikle çağrılmamışlardı. Bunların başında o 26 Ocak mitingini ilan eden Trakya’nın Sesi gazetesinin sahibi Abdulhalim Dede vardır.
24 Ocak 1988 tarihinde konjoktürü oluşturan öğeler şunlardır:
G.T.G.B. ve B.T.T.Ö.B. dernekleri bidayet ve istinaf aşamasında kapatılmış, son yargı aşamasında Yargıtay kararı beklenmektedir. (İskeçe Türk Birliği’nin kapatılması daha değişik bir yol izlediği için onu anmıyoruz.) Geçen dört yıllık süre içinde derneklerin kapatılması konusunda Takım sayesinde esaslı hiçbir tepki verilmemiş, umut ticareti yapılmaktadır. Yargıtayın istinaf kararını bozacağı umut edilmektedir.
1980 sonlarından itibaren Azınlıkta yavaş yavaş oluşan büyük bir mücadele potansiyeli vardır. Takım bunun farkında değildir, farkında olsa bile nasıl yönlendireceğini bilemediği için görmemezlikten gelmekte veya yatıştırmaya çalışmaktadır.
Derneklerin Yargıtaya itiraz başvurusu 2 Ekim 1987 tarihinde görüşülür ve red kararı bir ay sonra 4 Kasım tarihinde yayımlanır. Türk sıfatlı azınlık dernekleri kesin ve geri alınmaz yargı kararıyla kapatılmış olur. Umutlar suya düşmüştür. “Azınlık Türk değildir” hükmü en resmî bir şekilde ilan edilmiş olur.
Tam o günlerde hükümet sözcüsü Rubatis’in, “Azınlık Müslümandır, Türk değildir” şeklinde bir demeci yayımlanır.
Takım, Yargıtayın olumsuz kararını hemen öğrenir, ama bir taş altına bir taş üstüne, susar, kararı adeta gizler. Çünkü tepki vermek gerekmektedir, ama nasıl tepki vereceğini bilememektedir. Kamuoyu ise eylem beklemektedir. Takım, azınlıkiçi kavgalarda deneyimlidir, nifak sokmakta, yoluna girmiş bir mücadeleyi sabote etmekte, çamur atmakta, azınlık bireylerini karalisteye sokmakta deneyimli ve eğitimlidir, o kadar. Ama nasıl eylem düzenleyecek? Olayı soğutup, birkaç kınamayla geçiştirecektir. “Yargıtay kararının derneklerimize tebliğ edilmesini bekliyoruz” diye bir açıklama çıkarılır. Oysa kararın derneklere hiçbir zaman bildirilmeyeceği gayet iyi bilinmektedir.
Kararın ilan edilişinin üzerinden iki aydan çok bir zaman geçmiştir. İçeriği dedikodu mahiyetinde öğrenilmiş, ama kendisi gizlenmektedir. Ve olay soğumaya terkedilmiştir.
Abdulhalim Dede, Atinalı bir avukat arkadaşı yoluyla Yargıtay kararını alır ve 17 Ocak tarihli Trakya’nın Sesi’nde o kendine özgü popülizmiyle yayımlar ve tüm Azınlığa tebliğ eder. “Provokasyon” mu, provokasyon tabiî. 17 Ocaktan sonra çok hızlı gelişmeler olur.
Takım sıkışmış, ne yapacağını bilememektedir. Çok iyi bildiği şeyi yapacaktır, “küstahça” davranan A. Dede aleyhinde çamur atmayı ve karaçalmayı. Azınlık kamuoyu ise eylem beklemektedir. Kararı kim verecek? İşlemez hale sokulan Yüksek Kurul mu?
Eylem kararının Yüksek Tahsilliler Derneği’nden çıkacağı umut edilmektedir. Tam o günlerde genel kurul toplantısı yapılır. Genel kurulda olay tartışılır, ama eylem kararı çıkmaz. Takım orayı da ele geçirmiştir.
Bunun üzerine A. Dede bir “provokasyona” daha gider. Sıcağı sıcağına 21 Ocak tarihinde Trakya’nın Sesi gazetesi adına 26 Ocak günü bir protesto mitingi ilan eder. Halk tarafından derhal gösterilen ilgi, A. Dede’nin beklentisinin çok üstündedir.
Bu kez Takım iyice sıkışır. 26 Ocak mitingine katılımı engellemek için elinden geleni yapmaya başlar. Azınlıkça’da geçen yıl bunları anlatmıştık. Bunların arasında icazetli azınlık basınının aleyhte bir ortak açıklaması da vardır. Bu açıklamada İleri gazetesinin yer almayışı dikkat çekicidir, Haki dışlanmış mıdır, sık sık olduğu gibi, yoksa kendisi mi katılmayı reddetmiştir?
Bu çerçevede Yüksek Kurul’un tutanaklarını aşağıda yayımladığımız “millî birlik ve beraberlik içinde” 24 Ocak toplantısı yapılır. Ve Takım, büyük bir riyakarlık örneği olarak, o tarihten az önce ve az sonra kara listeye soktuğu birçok kişiyi de davet etmeyi ihmal etmemiştir. 24 Ocak toplantısı, Koca Kapı’nın cezalandırdığı kişiler ile icazetli Takım üyelerinin biraraya geldiği son toplantı oldu. Okuyacağınız gibi, toplantıda çok mücadele edebiyatı yapılmış, ancak bir miting kararının tarihi tesbit edilememiştir. 26 Ocak gerçekleşmeseydi, 29 Ocak mitingi kararı da alınmayacaktı. Takım, derneklerin kapatılması olayını birkaç kınamayla geçiştirecekti. Zira eylem için konjoktür de uygun değildi, tam o sırada Davos’ta iki ülkenin başbakanları Andrea Papandeu ile Turgut Özal ilk kez biraraya geliyorlardı. 24 Ocak toplantısında “millî birlik veberaberlik içinde” bir miting tarihi tesbit edilmiş olsaydı, o sırada çok sıkışmış olan A. Dede 26 Ocak mitingini büyük bir olasılıkla iptal edecekti.
26 Ocak mitingi, Yönetim ve Takım tarafından bütün profesyonelce provokasyonlara, sabotajlara, tehditlere ve nice çabalara rağmen büyük bir katılım ve başarıyla gerçekleşti. Takım rezil olmuştu, daha doğrusu kendisi o duyguya kapıldı.
Aynı günün akşamı Takım üyeleri biraraya gelip üç gün sonra 29 Ocak Cuma günü derhal yeni bir miting yapılacağını ilan ettiler. Kararın alınmasında hakim olan unsur, davaya inançtan çok vaziyeti kurtarmak çabası idi. İki gün önce ortaya çıkmayan inanç, şimdi birden teşekkül etmiş olamazdı ki.
29 Ocak 1988 mitingi Takım’ı şaşırtan bir kararlılık ve katılımla gerçekleşti. Azınlık halkı, liderlerinin önünde yürüyordu. 29 Ocak mitinginde katılımcı halk ile “lider sınıf” arasında iletişimsizlik ve kopukluk örnekleri sergilendi. Olay, en güzel bir biçimde, “Bir Eylemin Gergi Arkası” başlıklı mükemmel şiirinde şair Nodul tarafından görüntülenmiştir. Geçen seneki Ocak sayımızda bulabilirsiniz.
TUTANAK
Faziletli İskeçe Müftüsü kısa ve anlamlı bir açış konuşması yaparak toplantıya katılanlara teşekkür etti.
İlk olarak sözü Gümülcine Türk Gençler Birliği başkanı Arif Hüseyin aldı. Bugün içinde bulunulan durumu kısaca açıkladıktan sonra mücadele yollarımızın yalnız Yüksek Kurul kararlarıyla belirleneceğini vurguladı.
Öğretmenler Birliği başkanı Cahit Aliosman, Yargıtay kararına kadar olan gelişmeleri özetledi. Sonuna dek mücadele edileceğini vurguladı.
Toplantı, Müftü başkanlığında iki Birlik başkanı tarafından idare edilecek.
Gündeme geçildi.
Salon çok dolu olduğundan, toplantının Türk Birliği’nde yapılması önerildi. Ama bundan sonraki toplantıların orada yapılması kararlaştırıldı.
Yazılan konuşmacılar: Hasan Hatipoğlu, Hüseyin Taner, Halil Haki, Ali Kamber, İsmail Rodoplu, Sabahattin Emin, doktor Sadık, Hasan Paçaman, Orhan Hacıibram, Hayri Hacıhalil, Hüsnü Serdarzade.
Hasan Hatipoğlu: Yönetimin isteği üzerine Yargıtay Birliklerimizi kapattı. Bu karar Batı Trakya Türklüğümüzün tümünedir. Azınlığımız Bulgaristan’daki Türklere benzetilmek istenmektedir. Bu karar hepimizi tedirgin etti. Frankfurt’ta on binlerce insanımız dün yürüyüş yaptılar. Avustralya’dakiler de yapacak. Türkiye’de de yapılacak. Soğukkanlılıkla alacağımız tepki kararlarını tüm dünya bekliyor. Atatürk ve mücahitlerimiz anısına bir dakikalık saygı duruşu rica ediyorum. (Saygı duruşu yapıldı.) Konuşmaların partilere yönelik olmamasını rica ediyorum. Konuşmalar süresiz olsun. Söz alarak konuşmalar yapılsın.
Halil Haki: Böyle toplantıların Müftümüz başkanlığında her zaman yapılmasını dilerim. Bu uğursuz karardan sonra işbu toplantı kararlaştırılmıştır. Herkes kendi olanakları ölçüsünde kınamasını yapmıştır. Bu yeterli olmuyor. İlk sayımızda aktif önerilerde bulunduk. En güzel kararlar ise bu toplantıda alınacaktır. Tüm azınlık bu kararlara uyacaktır. Yaka tarlaları konusundaki eylem hareketi bir eylem tecrübesi olmuştur. Eylem zordur ama gerçekleştireceğiz. Okulların ve camilerin bir hafta kapatılmasını daha önce önermiştim. Bu eylemlerimiz tüm dünyada alkışlanacaktır. Yönetim ne yaparsa yapsın ölmedik ve Batı Trakya Türklüğü bunu ispatlayacaktır.
Ali Kamber: İki Birlik başkanına bir eleştiriyle giriyorum. Bir gazete kendi başına eylem başlattı. Karşı duyuruda iki Birliğin imzası yanında, Akın, Gerçek ve Hakka Davet’in de imzaları vardı. Bu yanlıştır. Dernekler bu kararla kapatıldı, biz 6 Ocakta duyduk. Toplanmakta 20 gün geç kaldık. Toplum olarak pasifiz. İnhanlı direnişi güzeldi ve sonuç verdi. Dikaçalıların eylemi benimsenseydi, böyle bir karar zor çıkardı. Bir yürüyüş yapılması, esnafın dükkanlarını kapatması, bir heyetin Atina’da çeşitli temaslarda bulunması önerilerinde bulunuyorum.
Hüseyin Taner: Yüksek Kurul, bazı kararlar almak mecburiyetindedir. Kurulun organize çalışabilmesi için daha önce bir daimî komisyon oluşturulsun. Bir karar defteri olsun. Azınlık Hukukunu Koruma Komisyonu oluşturulsun. İki Birliğin ortaklaşa aldığı bazı savunma kararlarını okuyorum:
1. Kınama kararı.
2. Azınlık basınının konuyu canlı tutması.
3. Yabancı basınla da ilişki kurularak dünya kamuoyunu aydınlatma.
4. Vaaz ve İrşad Heyetinin kendi açılarından konuyu anlatması.
5. Çacukları okullara göndermeme.
6. Yürüyüş (her iki ilde).
7. Atina’da da bir yürüyüş ve protesto eylemi.
8. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru.
9. Tüm azınlık kuruluş ve fertlerinin maddî-manevî destekleri.
Sabahattin Emin: Maddî ve manevî baskılarla karşı karşıyayız. Acı karar millî varlığımızı red anlamındadır. Bizi asimile etmek için milli varlığımız inkâr edilmektedir. Sıra dinimize de gelecektir, Bulgaristan’da olduğu gibi. 1936’dan beri çalışan Birliklerin kapatılması, hukuken doğru değildir. Asıl asimilasyon söz konusudur.
Doktor Sadık: Sorun, iki Birliğin kapatılması değildir, Batı Trakya Türklüğünün silinmek istenmesidir. Bize düşen, Türklüğümüzü yaşatmak ve Yönetime boyun eğmemektir. Dünyada dini ile anılan bir toplum yoktur. Burası vatansa, bizi koruması gerekir. Bizi korumadığına göre vatanımız değildir. Son günlerde, 18 Ocak, aldığım bir yazıya göre Avrupa’daki azınlık komisyonlarında sorunlarımız görüşülmektedir. Atina ile işimiz kalmadı. Dünyaya Yunanistan’ı, bu barbarlığından ötürü rezil etmeliyiz. Bize bundan sonra kağıt kalem yerine eylem gereklidir. Eylem sonucu Amerika Kübalılara boyun eğdi. Bizim davamızın geri alınması da buna örnektir.
Hasan Paçaman: Yargıtayın bu kararı çok hatalıdır. Bu azınlık hem Müslüman hem de Türktür. Bu çabalar, Türklüğü silme çabaları, eskiden gizli olarak, şimdi açıktan yapılıyor. Daha sonra “Yunanlı Müslümanlar, ve Pomak ve Çingene ve Türk” diye bölme çabaları da fayda vermedi. Bunun üzerine son yol denenmeye kalkışıldı. Yunan vatandaşıyız, ama Müslüman ve Türküz. Yunanlı olamayız. Bunlar karşısında mücadele yapmak en doğal hakkımızdır. Vaaz ve İrşad Heyeti ilk günden halkımızı aydınlatma cihetine gitmiştir. Şimdi ne yapacağız? İslâm Birliği, Birleşmiş Milletler vs. yerlere kınamalar gönderilmeli. Yürüyüşler, her iki ilde de, yapalım. Basın toplantıları yaparız. Halkımızdan yardım toplayabiliriz. Maddeye ve manaya önem vererek mücadelemizi sürdürürsek başarı bizimdir.
İsmail Rodoplu: İş öze gelmiştir. Varız veya yokuz. Osmanlı İmparatorluğundan hınç almak üzere Balkanlar’daki Türklere baskı yapılmaktadır. (Yunanlılığın tarihi gelişimini özetleyerek, eski medeniyetinden istifade etmek istediğini ve tüm masalarda bu silahı kullanarak Türklüğe hücum ettiğini vurguladı.) Bizim önce Allah’ımız, sonra da 55 milyonluk Türkiye’miz var, Arap falan değil. Bugün 20. asırdayız. Yapılanlar tüm dünyaya duyuruluyor. Bulgaristan’da birkaç hafiye dışında sonuca ulaşılamamıştır. Burada da ulaşamazlar. “Türk asıllı” demek işin kıvırmaca tarafıdır. Burada Türklük vicdanı için toplanılmıştır. Yunanlı kendini zorlamasın. Hepimize sorsun ne olduğumuzu. Türk değilim diyeni alsın başına bastırsın. Kendini başka işlerle yormasın.
Orhan Hacıibram: Yönetimin bize bakış açısı tehlikeli bir durum arzediyor. Bu kendiliğinden olmadı. Yönetimin felsefesinin bir ürünüdür. 3065 sayılı yasa “Türk okulları” derken, 1972’de “Müslüman Azınlığı” ve 1977’de “Batı Trakya Azınlığı” şekline dönüştü. Demek ki milliyetimiz silinmek istiyor. Oysa uyruktan bizi silerken Türk olduğumuz ve hak istediğimiz zaman da Türk olmadığımız söyleniyor. Hepimiz Atatürk gençliği heyecanı içindeyiz. Birlikler konusunda elde dört karar var. Bunlar incelenirse gerçek hukukî bir gerekçe bulunmadığı görülür. Yönetimin iki amacı var: Biri bizi eritmek, ikincisi Anavatan Türkiye ile ilişkilerimizi koparmak. Bizim Türklük anlayışımız Türk Cumhuriyeti ile paralel hareket etmektir. Bunu önlemek isteyenler hüsrana uğrayacaktır. Alınacak kararlara herkes uyacaktır.
Hüsnü Serdarzâde: Mutluyum. Çünkü herkes Türklüğüyle övünüyor. İnsanın dini değişebilir, ama ırkı değişemez. Biz gençler burasını zaten vatan kabul etmemekteyiz. Türkiye’nin yanı sıra Lozan’a imza atan tüm garantör devletleri de hesaba katmalıyız. İnşallah bu birliğimiz her zaman böyle devam eder. Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene!” sözleriyle konuşmamı bitiriyorum.
Oturuma 15 dakika ara verildi.
İKİNCİ OTURUM
Enver Kasapoğlu: Okulların kapatılması zordur. Öğretmenlerin okula gelmemesi daha uygundur. Bunlar aktif eylem sayılmaz. Kuruluşlarımıza siyah bayrak çekmek hemen uygulanabilir. Kamuda bir eylem görüşü oluşmuştur. Bunu soğutmadan hemen hareket edelim. Bir gazetenin, Trakya’nın Sesi’nin, yaptığı gibi bireysel hareket edilmemeli. Zaman geçmeden hemen kararlar alalım.
İbrahim Şerif: Dini, dili, tarihi, örf ve adetleri bir olan topluluklar bir millettir. Biz de her şeyimizle milletiz. Afganistan’da yapmak istedikleriyle Rusya duvara çarpmıştır. Demek ki, kan akıtmakla bir sonuca varılamayacağını insanlar anlamaya başlamıştır. Batı Trakya Türklüğüne çeşitli şekilde hücum edilmektedir. Dağ kollarında cimnasyumların açılması bir hücum taktiğidir. İskeçe bunu önlemiştir. Fakat Gümülcine pek başarılı olmamıştır. Hemetli’de 40 öğrenci var. Karar yalnız iki binaya değil, tüm Azınlığadır. Rubatis’in demeci ile karar aynı anda geldi. Halkımızı bilinçlendirmeliyiz. Biz Vaaz ve İrşad Heyeti olarak varız ve milleti uyandıracağız. Madde çağındayız. Hepimiz olanaklarımız gücünde maddi yardımda bulunmalıyız. Çünkü yolumuz çok uzak ve masraflı. Komisyonlar kurulmalıdır.
Hafız Yaşar: Aynı ruh ve heyecanla burada toplanan kardeşlerimi candan kutlarım. Biz inanç itibariyle Müslüman ve ırk itibariyle Türküz. Bunlar birbirini tamamlar. Azınlığın çeşitli problemleri vardır. Fakat bu son durum esaslı bir darbedir. Biz küçük bir azınlığız, ama millet ve din bakımından büyüğüz. Mücadelemiz el birliği ile olacaktır. Bütün konuşmaları alkışlarım. Müslüman ve Türklüğümüz ağızda kalmamalı, gerektiğinde mücadele de vermeliyiz.
Mehmet Müftüoğlu: Gümülcine Türk Gençler Birliği 1938’den 1972’ye kadar faaliyetlerini normal olarak sürdürmüştür. 1972’deki tüzükler yasasına göre değişiklikler yapılmak istendiğinde karşımıza “Türklük” çıkmıştır... (Konuşmacı, daha sonra mahkemelerle olan git gelleri anlattı.)... Azınlıkta büyük bir kopukluk vardır. Tek vücut halinde toplanmayı beceremedik. Son karar durumunu gazetelerden öğrendik. Birlik yöneticilerimize teessüf ederim. Hepimiz birlikten bahsediyoruz, ama birlikte hareket edemiyoruz. Gazetelerimizde hedef, Yönetim yerine birbirimiz olmuştur. Çamur atma yarışı yapıyoruz. Hepimiz satılık ilan ediliyoruz. Bana da öyle dediler. Kimseye laf atmıyorum. Yarası olan gocunur. Gayem birliği sağlamaktır. Yönetim en büyük hatasını işlemiştir. Lozan’da belki Müslüman deniyor, ama ırkımız Türktür. Bu antlaşma Türkiye ile Yunanistan arasında yapılmıştır. Biz ırken Türk olmasaydık mübadeleyeye tâbi olanların tümü Türkiye’ye gitmezdi. Yüksek Şura Sekreteryası gereklidir. Bir kasa açılmalıdır. Bilinçli bir mücadele şarttır. Bu mücadele için hangi çatı altında olursa olsun bir Sekreterya lazımdır. Avrupa’ya müracaat için cesaret, kararlılık ve para lazımdır. Oysa halkımız dar gelirlidir. Hepimiz yardım elimizi uzatmalıyız. Bir şeyler yapmak istiyorsak birlik beraberlik içinde çalışalım.
Ahmet Faikoğlu: Toplantıya katılan herkesi kutlarım. Batı Trakya Türk toplumunu yok etmek isteyen gayretleri hep beraber gördük ve yaşıyoruz. Yönetim ve yönetimler Türklüğümüzü yok etmeyi düşünebilirler. Ancak bu düşünce ve uygulama yöntemleri tam ters etki yapmakta ve millî kimliğimize daha sıkı sarılmamıza vesile olmaktadır. Bunları söylemem belki bir iktidar milletvekili olarak bana zarar verebilir. Ancak buna mecburuz. Ben Birliklerin üyesi olmayabilirim, ama bu Birlikler için elimden geleni yaparım. Rubatis’in demecinden sonra tüm azınlık Türklüğünü ispata kalkmış ve onun için burada bulunmaktadır. Dava, hükümet politikası olmayıp devlet politikasıdır. Hatipoğlu’nun bu husustaki görüşlerine katılıyorum. Onun için mücadelemizi Müftü veya Müftüler başkanlığında elbirliğiyle sürdürmeliyiz. Ben Yunan vatandaşıyım ve bundan mutluyum. Sadık’ın bu konudaki görüşlerine, barbarlık vs, katılmıyorum. Bizim Türk ve Müslüman olduğumuzu bütün dünya biliyor. Rubatis’in demeci düzeltildi ve Türkiye’ye bildirildi. Başbakanlar Davos’ta görüşecek. Menfaatımız icabı girişimlerimizi soğukkanlılıkla yapalım. Yargı organları milliyet kökeni hakkında karar veremez. Bir değil iki Sekreterya oluşmalı ve hukukçulardan oluşmalı. Biri iç, diğeri dış mücadele için olmalı. Birlikler milletvekilleriyle işbirliği yaparak işin siyasî yönüne de el atmalı. Başbakan yakında Trakya’ya geliyor. Bundan istifade edelim. Yunan devletini hiçbir zaman zarara uğratmayan Batı Trakya Türk Azınlığı yasal yollardan bu davayı da kazanacaktır. Muhakkak yasal veya siyasî bir formül bulunacak ve Birliklerimiz kapanmayacaktır. Yönetim de hata yaptığının farkındadır. Bu Yüksek Kurulun alacağı kararlara saygılı olacağımı ve baş safta savaşacağımı açıkça belirtirim. Yapacağımız girişimler bu memleketi idare edenlere akıl versin. Yapılan hareketler bizi yok etmek yerine Türklüğümüzü perçinliyor.
Kadir Ali: Söz alan arkadaşların güzel konuşmuş olmalarının nedeni, davanın içlerine işlemiş olmasıdır. Dava iki değil üç Birlik davasıdır. Hep beraber olup çalışacağız. Ben bu kararı hayra yoruyorum. Çünkü en yüksek mahkemenin bile tarihi inkâr etmesi, Azınlığa yapılan baskıların ne düzeye ulaştığının bir belgesidir. Baskı bizim her şeyimize yöneliktir. Biz İmparatorluktan geldiğimiz için azınlık mücadelesinin nasıl yapılacağını öğrenemedik. Bu karar bizim uyanmamızı sağladı. Herhalde eyleme dönük kararlar alacağız. Yüz yirmi bin Türk çok şeye bedeldir.
Hasan İmamoğlu: ... Türklük kokan bu konuşmalardan sonra konuşmak boştur. Buraya gelen herkes Türktür. Bize yapılan baskılar hükümet baskısı değil, devlet baskısıdır. Rubatis devlet adına konuşmuştur. Keşke Rubatis de bu konuşmaları dinleyebilseydi. Yunan devleti tarafından başımıza gelen her bela bizi birleştiriyor. Bundan 10 sene önce de aynısı oldu, o zaman da eski sürtüşmeler unutuldu ve hepimiz Türk Müslüman olmuştuk. İnşallah sesimizi herkese duyuracağız. Bu karar beni çok üzmüyor. Zaten daha önceden Bidayet kararı çıkmış ve aynı yöndeydi. Bu karar hatalı karardır diyebilirim, hukukçu olduğum için. Sözlerimize dikkat edelim. (Konuşmacı, Hüsnü ve Sadık’ı kastettiğini söylüyor.) Yunan vatandaşı olduğumuzu kabul etmezsek devletten bir şey isteyemeyiz. Sonunda devlet hatasını anlayacaktır. Benim ırkım ve dinim hakkında başkaları konuşamaz. Batı Trakya’da 120 bin Müslüman Türk vardır. Biz yalnız değiliz. Bizi burada bırakanlar var ve hakkımızı savunacak olanlar var.
Asım Çavuşoğlu: Bu tarihî toplantıda alacağımız kararların Batı Trakya Müslüman Azınlığı için hayırlı olmasını diliyorum. Bugün Türk kelimesine alerji duyan Yönetim, yarın Müslüman kelimesine de duyacaktır. Öğretmenlerin grevi konusunda tüm öğretmenleri yönlendirmek mümkün müdür acaba? Bu öğretmen kıyımı olmaz mı? Öğretmenlerin okula gitmemesini öneriyorum.
Bir heyet oluşturulması için oylama yapıldı.
Heyet başkanlığına İskeçe Müftüsü oybirliğiyle kabul edildi.
Heyet üyeliklerine tüm dernek başkanları ve milletvekilleri oy birliğiyle seçildiler.
Orhan Hacıibram: 1978’den beri bir Sekreterya oluşturulması önerisinde bulunuyorum. Bu olay dernekleri aşan bir düzeye gelmiştir. Korkarım ki, dernek başkanları, nahiye başkanları vs şekilde oluşması, komisyonun tam çalışmasını engelleyecektir.
H. Hatipoğlu: Bu komisyon konusunu gelecek toplantıda gündeme getirerek tartışalım. Aksi takdirde gecikeceğiz.
Heyet üyeliklerine B.T.T.Ö.B., G.T.G.B., İ.T.B., M.M.Birliği, B.T.A.Y.T.D., V. İrşad Heyeti temsilcilerinin ve hukukçuların katılması kararlaştırıldı. Bu komisyon eylem tarih ve yöntemlerini de tespit edecek.
H. İmamoğlu: Herkes Türk olduğunu kanıtladı. Artık yasal ve soğukkanlılıkla hareket edelim. Yasal yollardan hareket edelim. Bu karar Birliklerimize tebliğ edilmeyecektir. Bu böylece bilinmelidir.
Ahmet Faikoğlu: Yasal yollardan hakkımızı aradıktan sonra eyleme geçelim.
M. Müftüoğlu: Yönetim, Birliklerimiz aleyhindeki kapatma işlemini bir türlü gerçekleştiremiyor.
Kararlar:
1- Kınama kararı, oybirliğiyle.
2- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru ve maddî destek, oybirliğiyle.
3- Basının desteği, oybirliğiyle.
4- İrşad Heyetinin camilerde hutbeler okuması, oybirliğiyle.
5- Kınamanın her yere iletilmesi, oybirliğiyle.
6- Yürüyüş yapılması, oybirliğiyle.
7- Çocukların okullara gönderilmemesi, oybirliğiyle.
8- Atina’ya gidip Meclis önünde bir oturma ve yürüyüş eylemi yapılması.
H. Hatipoğlu: Halkımızın da heyecanına tercüman olmak üzere mutlaka bir eylemin tarihi bugün alınmalıdır. Örneğin çocukların okullara gönderilmemesi tarihi bugün alınabilir.
Arif Hüseyin: Komisyonun üyeleri Azınlığı temsil ediyor. Eylem tarihinin bugünden açıklanmasının ne önemi var? Vaaz ve İrşad Heyeti üyeleri Cuma vaazında herhangi bir eylem tarihini tüm Azınlığa duyurabilir.
İbrahim Şerif: Eylem için çeşitli hazırlıklar lazımdır. Bu hazırlıklar tamamlanınca millete hemen duyurmaya bir hazırız.
Sayı 26
Ocak 2007
Azınlık Yüksek Kurulu’nun 24.1.1988 Tarihli Toplantı Tutanakları
Aşağıda, Azınlık Yüksek Kurulu’nun 24.1.1988 Pazar günü İskeçe Müftülüğünde yapılan toplantısının tutanaklarını aynen yayımlıyoruz. Birkaç imla hatası ve göz çıkaran cümle bozukluğunu düzeltmenin ötesinde kayda geçirildiği kadarı ve şekliyle metnin aslına hiçbir müdahalede bulunmadık.
Söz konusu toplantı, Gümülcine’deki iki azınlık derneği -Gümülcine Türk Gençler Birliği ile Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği’ni kapatma kararının 1987 sonlarında son yargı aşaması Yargıtay’da onaylanmasının yankıları çeçevesinde gerçekleştirildi.
Yüksek Kurul, 1985’lerde orada Takım’ın salt egemenliği kurulduktan sonra neredeyse üç yıldır toplanmıyordu. Takım dışında kalanların tümü Kurul’dan ya dışlanmış ya da döndürülen dolaplardan ve atılan çamurlardan sonra tiksinip kendileri çekilmişlerdi. İlk oluşturulduğundan beri 5 yıldır Yüksek Kurul’da yapılan görüşmeler ve yürütülen azınlık mücadelesi gözden geçirilecek olsa, Takım’ın tüm çabalarının orada egemenliği nasıl ele geçireceği noktasında odaklandığı ortaya çıkar. Bunu başarmak için dışarıda verilen mücadeleyi engellemek veya sabote etmek gerekiyorsa, zira mücadele Takım dışındaki kişilerce başlatılıyor ve yönetiliyordu, Takım’ın gözünü kırpmadan bu yollara başvurduğunu da görürüz. Bu yüzden İnhanlı Direnişi korkunç iç kavgalara sahne olmuştu, Yaka Direnişi batağa saplanmıştı... Yüksek Kurul’a bir tüzük hazırlama, bir Sekreterya oluşturma kararlarını onaylatabildiğimiz halde, sonra bunlar Takım tarafından açıkça sabote edilmiş ve engellenmişti, çünkü Takım kural istemiyordu, kurallar dolap çevirmesini zorlaştıracaktı. Dikaça’zede gençler, daha çok içgüdüsel bir sezişle, yürüttükleri kavgaya Takım’ı sokmadılar. Yoksa Takım el atmış olsaydı, o mücadeleyi de mutlaka bozacaktı. Bastığı yerde ot bitmiyordu... Sis perdesi dağılmaya başladığında, Takım’ın yetkilerini Koca Kapı’dan aldığını gerçek bir şaşkınlık içinde gördük. Şaşkınlık ve hayal kırıklığı... 1985’ten sonra artık Yüksek Kurul’da Takım tek başınadır, içeride sabote edeceği ne hareket ne de kişi kalmıştır. Kısacası misyonunu tamamlamış, bununla birlikte Yüksek Kurul da fonksiyonunu yitirmişti. Artık “gereği kalmayan” toplantılar yapılmıyordu... Önceleri dolaysız bir demokrasi kurallarının geçerli olduğu bu toplantılar Gümülcine Müftülüğünde yapılırdı. Son iki toplantı, Gümülcine Müftüsü Mustafa Hüseyin’in ölümünden sonra Müftü Naibi görevine getirilen Hafız Cemali’nin tayinine karşı çıkmak için düzenlenen son iki toplantı, İskeçe Müftülüğünde gerçekleştirilmişti. Takım, istediğini çağırıyor, istemediğini dışlıyordu. Ama Müftü tayininin görüşüldüğü iki toplantıya “herkes” davetliydi. Araya giren üç yıl “tatilden” sonra derneklerin kapatılması konusunun görüşüleceği ilk (ve son) Yüksek Kurul toplantısına da “herkes” davetliydi. Orada yalnızca belirli kişiler yoktu, iki gün sonrası için ilan edilen mitinge karışan ve karıştığı sanılan kişiler, onlar özellikle çağrılmamışlardı. Bunların başında o 26 Ocak mitingini ilan eden Trakya’nın Sesi gazetesinin sahibi Abdulhalim Dede vardır.
24 Ocak 1988 tarihinde konjoktürü oluşturan öğeler şunlardır:
G.T.G.B. ve B.T.T.Ö.B. dernekleri bidayet ve istinaf aşamasında kapatılmış, son yargı aşamasında Yargıtay kararı beklenmektedir. (İskeçe Türk Birliği’nin kapatılması daha değişik bir yol izlediği için onu anmıyoruz.) Geçen dört yıllık süre içinde derneklerin kapatılması konusunda Takım sayesinde esaslı hiçbir tepki verilmemiş, umut ticareti yapılmaktadır. Yargıtayın istinaf kararını bozacağı umut edilmektedir.
1980 sonlarından itibaren Azınlıkta yavaş yavaş oluşan büyük bir mücadele potansiyeli vardır. Takım bunun farkında değildir, farkında olsa bile nasıl yönlendireceğini bilemediği için görmemezlikten gelmekte veya yatıştırmaya çalışmaktadır.
Derneklerin Yargıtaya itiraz başvurusu 2 Ekim 1987 tarihinde görüşülür ve red kararı bir ay sonra 4 Kasım tarihinde yayımlanır. Türk sıfatlı azınlık dernekleri kesin ve geri alınmaz yargı kararıyla kapatılmış olur. Umutlar suya düşmüştür. “Azınlık Türk değildir” hükmü en resmî bir şekilde ilan edilmiş olur.
Tam o günlerde hükümet sözcüsü Rubatis’in, “Azınlık Müslümandır, Türk değildir” şeklinde bir demeci yayımlanır.
Takım, Yargıtayın olumsuz kararını hemen öğrenir, ama bir taş altına bir taş üstüne, susar, kararı adeta gizler. Çünkü tepki vermek gerekmektedir, ama nasıl tepki vereceğini bilememektedir. Kamuoyu ise eylem beklemektedir. Takım, azınlıkiçi kavgalarda deneyimlidir, nifak sokmakta, yoluna girmiş bir mücadeleyi sabote etmekte, çamur atmakta, azınlık bireylerini karalisteye sokmakta deneyimli ve eğitimlidir, o kadar. Ama nasıl eylem düzenleyecek? Olayı soğutup, birkaç kınamayla geçiştirecektir. “Yargıtay kararının derneklerimize tebliğ edilmesini bekliyoruz” diye bir açıklama çıkarılır. Oysa kararın derneklere hiçbir zaman bildirilmeyeceği gayet iyi bilinmektedir.
Kararın ilan edilişinin üzerinden iki aydan çok bir zaman geçmiştir. İçeriği dedikodu mahiyetinde öğrenilmiş, ama kendisi gizlenmektedir. Ve olay soğumaya terkedilmiştir.
Abdulhalim Dede, Atinalı bir avukat arkadaşı yoluyla Yargıtay kararını alır ve 17 Ocak tarihli Trakya’nın Sesi’nde o kendine özgü popülizmiyle yayımlar ve tüm Azınlığa tebliğ eder. “Provokasyon” mu, provokasyon tabiî. 17 Ocaktan sonra çok hızlı gelişmeler olur.
Takım sıkışmış, ne yapacağını bilememektedir. Çok iyi bildiği şeyi yapacaktır, “küstahça” davranan A. Dede aleyhinde çamur atmayı ve karaçalmayı. Azınlık kamuoyu ise eylem beklemektedir. Kararı kim verecek? İşlemez hale sokulan Yüksek Kurul mu?
Eylem kararının Yüksek Tahsilliler Derneği’nden çıkacağı umut edilmektedir. Tam o günlerde genel kurul toplantısı yapılır. Genel kurulda olay tartışılır, ama eylem kararı çıkmaz. Takım orayı da ele geçirmiştir.
Bunun üzerine A. Dede bir “provokasyona” daha gider. Sıcağı sıcağına 21 Ocak tarihinde Trakya’nın Sesi gazetesi adına 26 Ocak günü bir protesto mitingi ilan eder. Halk tarafından derhal gösterilen ilgi, A. Dede’nin beklentisinin çok üstündedir.
Bu kez Takım iyice sıkışır. 26 Ocak mitingine katılımı engellemek için elinden geleni yapmaya başlar. Azınlıkça’da geçen yıl bunları anlatmıştık. Bunların arasında icazetli azınlık basınının aleyhte bir ortak açıklaması da vardır. Bu açıklamada İleri gazetesinin yer almayışı dikkat çekicidir, Haki dışlanmış mıdır, sık sık olduğu gibi, yoksa kendisi mi katılmayı reddetmiştir?
Bu çerçevede Yüksek Kurul’un tutanaklarını aşağıda yayımladığımız “millî birlik ve beraberlik içinde” 24 Ocak toplantısı yapılır. Ve Takım, büyük bir riyakarlık örneği olarak, o tarihten az önce ve az sonra kara listeye soktuğu birçok kişiyi de davet etmeyi ihmal etmemiştir. 24 Ocak toplantısı, Koca Kapı’nın cezalandırdığı kişiler ile icazetli Takım üyelerinin biraraya geldiği son toplantı oldu. Okuyacağınız gibi, toplantıda çok mücadele edebiyatı yapılmış, ancak bir miting kararının tarihi tesbit edilememiştir. 26 Ocak gerçekleşmeseydi, 29 Ocak mitingi kararı da alınmayacaktı. Takım, derneklerin kapatılması olayını birkaç kınamayla geçiştirecekti. Zira eylem için konjoktür de uygun değildi, tam o sırada Davos’ta iki ülkenin başbakanları Andrea Papandeu ile Turgut Özal ilk kez biraraya geliyorlardı. 24 Ocak toplantısında “millî birlik veberaberlik içinde” bir miting tarihi tesbit edilmiş olsaydı, o sırada çok sıkışmış olan A. Dede 26 Ocak mitingini büyük bir olasılıkla iptal edecekti.
26 Ocak mitingi, Yönetim ve Takım tarafından bütün profesyonelce provokasyonlara, sabotajlara, tehditlere ve nice çabalara rağmen büyük bir katılım ve başarıyla gerçekleşti. Takım rezil olmuştu, daha doğrusu kendisi o duyguya kapıldı.
Aynı günün akşamı Takım üyeleri biraraya gelip üç gün sonra 29 Ocak Cuma günü derhal yeni bir miting yapılacağını ilan ettiler. Kararın alınmasında hakim olan unsur, davaya inançtan çok vaziyeti kurtarmak çabası idi. İki gün önce ortaya çıkmayan inanç, şimdi birden teşekkül etmiş olamazdı ki.
29 Ocak 1988 mitingi Takım’ı şaşırtan bir kararlılık ve katılımla gerçekleşti. Azınlık halkı, liderlerinin önünde yürüyordu. 29 Ocak mitinginde katılımcı halk ile “lider sınıf” arasında iletişimsizlik ve kopukluk örnekleri sergilendi. Olay, en güzel bir biçimde, “Bir Eylemin Gergi Arkası” başlıklı mükemmel şiirinde şair Nodul tarafından görüntülenmiştir. Geçen seneki Ocak sayımızda bulabilirsiniz.
TUTANAK
Faziletli İskeçe Müftüsü kısa ve anlamlı bir açış konuşması yaparak toplantıya katılanlara teşekkür etti.
İlk olarak sözü Gümülcine Türk Gençler Birliği başkanı Arif Hüseyin aldı. Bugün içinde bulunulan durumu kısaca açıkladıktan sonra mücadele yollarımızın yalnız Yüksek Kurul kararlarıyla belirleneceğini vurguladı.
Öğretmenler Birliği başkanı Cahit Aliosman, Yargıtay kararına kadar olan gelişmeleri özetledi. Sonuna dek mücadele edileceğini vurguladı.
Toplantı, Müftü başkanlığında iki Birlik başkanı tarafından idare edilecek.
Gündeme geçildi.
Salon çok dolu olduğundan, toplantının Türk Birliği’nde yapılması önerildi. Ama bundan sonraki toplantıların orada yapılması kararlaştırıldı.
Yazılan konuşmacılar: Hasan Hatipoğlu, Hüseyin Taner, Halil Haki, Ali Kamber, İsmail Rodoplu, Sabahattin Emin, doktor Sadık, Hasan Paçaman, Orhan Hacıibram, Hayri Hacıhalil, Hüsnü Serdarzade.
Hasan Hatipoğlu: Yönetimin isteği üzerine Yargıtay Birliklerimizi kapattı. Bu karar Batı Trakya Türklüğümüzün tümünedir. Azınlığımız Bulgaristan’daki Türklere benzetilmek istenmektedir. Bu karar hepimizi tedirgin etti. Frankfurt’ta on binlerce insanımız dün yürüyüş yaptılar. Avustralya’dakiler de yapacak. Türkiye’de de yapılacak. Soğukkanlılıkla alacağımız tepki kararlarını tüm dünya bekliyor. Atatürk ve mücahitlerimiz anısına bir dakikalık saygı duruşu rica ediyorum. (Saygı duruşu yapıldı.) Konuşmaların partilere yönelik olmamasını rica ediyorum. Konuşmalar süresiz olsun. Söz alarak konuşmalar yapılsın.
Halil Haki: Böyle toplantıların Müftümüz başkanlığında her zaman yapılmasını dilerim. Bu uğursuz karardan sonra işbu toplantı kararlaştırılmıştır. Herkes kendi olanakları ölçüsünde kınamasını yapmıştır. Bu yeterli olmuyor. İlk sayımızda aktif önerilerde bulunduk. En güzel kararlar ise bu toplantıda alınacaktır. Tüm azınlık bu kararlara uyacaktır. Yaka tarlaları konusundaki eylem hareketi bir eylem tecrübesi olmuştur. Eylem zordur ama gerçekleştireceğiz. Okulların ve camilerin bir hafta kapatılmasını daha önce önermiştim. Bu eylemlerimiz tüm dünyada alkışlanacaktır. Yönetim ne yaparsa yapsın ölmedik ve Batı Trakya Türklüğü bunu ispatlayacaktır.
Ali Kamber: İki Birlik başkanına bir eleştiriyle giriyorum. Bir gazete kendi başına eylem başlattı. Karşı duyuruda iki Birliğin imzası yanında, Akın, Gerçek ve Hakka Davet’in de imzaları vardı. Bu yanlıştır. Dernekler bu kararla kapatıldı, biz 6 Ocakta duyduk. Toplanmakta 20 gün geç kaldık. Toplum olarak pasifiz. İnhanlı direnişi güzeldi ve sonuç verdi. Dikaçalıların eylemi benimsenseydi, böyle bir karar zor çıkardı. Bir yürüyüş yapılması, esnafın dükkanlarını kapatması, bir heyetin Atina’da çeşitli temaslarda bulunması önerilerinde bulunuyorum.
Hüseyin Taner: Yüksek Kurul, bazı kararlar almak mecburiyetindedir. Kurulun organize çalışabilmesi için daha önce bir daimî komisyon oluşturulsun. Bir karar defteri olsun. Azınlık Hukukunu Koruma Komisyonu oluşturulsun. İki Birliğin ortaklaşa aldığı bazı savunma kararlarını okuyorum:
1. Kınama kararı.
2. Azınlık basınının konuyu canlı tutması.
3. Yabancı basınla da ilişki kurularak dünya kamuoyunu aydınlatma.
4. Vaaz ve İrşad Heyetinin kendi açılarından konuyu anlatması.
5. Çacukları okullara göndermeme.
6. Yürüyüş (her iki ilde).
7. Atina’da da bir yürüyüş ve protesto eylemi.
8. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru.
9. Tüm azınlık kuruluş ve fertlerinin maddî-manevî destekleri.
Sabahattin Emin: Maddî ve manevî baskılarla karşı karşıyayız. Acı karar millî varlığımızı red anlamındadır. Bizi asimile etmek için milli varlığımız inkâr edilmektedir. Sıra dinimize de gelecektir, Bulgaristan’da olduğu gibi. 1936’dan beri çalışan Birliklerin kapatılması, hukuken doğru değildir. Asıl asimilasyon söz konusudur.
Doktor Sadık: Sorun, iki Birliğin kapatılması değildir, Batı Trakya Türklüğünün silinmek istenmesidir. Bize düşen, Türklüğümüzü yaşatmak ve Yönetime boyun eğmemektir. Dünyada dini ile anılan bir toplum yoktur. Burası vatansa, bizi koruması gerekir. Bizi korumadığına göre vatanımız değildir. Son günlerde, 18 Ocak, aldığım bir yazıya göre Avrupa’daki azınlık komisyonlarında sorunlarımız görüşülmektedir. Atina ile işimiz kalmadı. Dünyaya Yunanistan’ı, bu barbarlığından ötürü rezil etmeliyiz. Bize bundan sonra kağıt kalem yerine eylem gereklidir. Eylem sonucu Amerika Kübalılara boyun eğdi. Bizim davamızın geri alınması da buna örnektir.
Hasan Paçaman: Yargıtayın bu kararı çok hatalıdır. Bu azınlık hem Müslüman hem de Türktür. Bu çabalar, Türklüğü silme çabaları, eskiden gizli olarak, şimdi açıktan yapılıyor. Daha sonra “Yunanlı Müslümanlar, ve Pomak ve Çingene ve Türk” diye bölme çabaları da fayda vermedi. Bunun üzerine son yol denenmeye kalkışıldı. Yunan vatandaşıyız, ama Müslüman ve Türküz. Yunanlı olamayız. Bunlar karşısında mücadele yapmak en doğal hakkımızdır. Vaaz ve İrşad Heyeti ilk günden halkımızı aydınlatma cihetine gitmiştir. Şimdi ne yapacağız? İslâm Birliği, Birleşmiş Milletler vs. yerlere kınamalar gönderilmeli. Yürüyüşler, her iki ilde de, yapalım. Basın toplantıları yaparız. Halkımızdan yardım toplayabiliriz. Maddeye ve manaya önem vererek mücadelemizi sürdürürsek başarı bizimdir.
İsmail Rodoplu: İş öze gelmiştir. Varız veya yokuz. Osmanlı İmparatorluğundan hınç almak üzere Balkanlar’daki Türklere baskı yapılmaktadır. (Yunanlılığın tarihi gelişimini özetleyerek, eski medeniyetinden istifade etmek istediğini ve tüm masalarda bu silahı kullanarak Türklüğe hücum ettiğini vurguladı.) Bizim önce Allah’ımız, sonra da 55 milyonluk Türkiye’miz var, Arap falan değil. Bugün 20. asırdayız. Yapılanlar tüm dünyaya duyuruluyor. Bulgaristan’da birkaç hafiye dışında sonuca ulaşılamamıştır. Burada da ulaşamazlar. “Türk asıllı” demek işin kıvırmaca tarafıdır. Burada Türklük vicdanı için toplanılmıştır. Yunanlı kendini zorlamasın. Hepimize sorsun ne olduğumuzu. Türk değilim diyeni alsın başına bastırsın. Kendini başka işlerle yormasın.
Orhan Hacıibram: Yönetimin bize bakış açısı tehlikeli bir durum arzediyor. Bu kendiliğinden olmadı. Yönetimin felsefesinin bir ürünüdür. 3065 sayılı yasa “Türk okulları” derken, 1972’de “Müslüman Azınlığı” ve 1977’de “Batı Trakya Azınlığı” şekline dönüştü. Demek ki milliyetimiz silinmek istiyor. Oysa uyruktan bizi silerken Türk olduğumuz ve hak istediğimiz zaman da Türk olmadığımız söyleniyor. Hepimiz Atatürk gençliği heyecanı içindeyiz. Birlikler konusunda elde dört karar var. Bunlar incelenirse gerçek hukukî bir gerekçe bulunmadığı görülür. Yönetimin iki amacı var: Biri bizi eritmek, ikincisi Anavatan Türkiye ile ilişkilerimizi koparmak. Bizim Türklük anlayışımız Türk Cumhuriyeti ile paralel hareket etmektir. Bunu önlemek isteyenler hüsrana uğrayacaktır. Alınacak kararlara herkes uyacaktır.
Hüsnü Serdarzâde: Mutluyum. Çünkü herkes Türklüğüyle övünüyor. İnsanın dini değişebilir, ama ırkı değişemez. Biz gençler burasını zaten vatan kabul etmemekteyiz. Türkiye’nin yanı sıra Lozan’a imza atan tüm garantör devletleri de hesaba katmalıyız. İnşallah bu birliğimiz her zaman böyle devam eder. Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene!” sözleriyle konuşmamı bitiriyorum.
Oturuma 15 dakika ara verildi.
İKİNCİ OTURUM
Enver Kasapoğlu: Okulların kapatılması zordur. Öğretmenlerin okula gelmemesi daha uygundur. Bunlar aktif eylem sayılmaz. Kuruluşlarımıza siyah bayrak çekmek hemen uygulanabilir. Kamuda bir eylem görüşü oluşmuştur. Bunu soğutmadan hemen hareket edelim. Bir gazetenin, Trakya’nın Sesi’nin, yaptığı gibi bireysel hareket edilmemeli. Zaman geçmeden hemen kararlar alalım.
İbrahim Şerif: Dini, dili, tarihi, örf ve adetleri bir olan topluluklar bir millettir. Biz de her şeyimizle milletiz. Afganistan’da yapmak istedikleriyle Rusya duvara çarpmıştır. Demek ki, kan akıtmakla bir sonuca varılamayacağını insanlar anlamaya başlamıştır. Batı Trakya Türklüğüne çeşitli şekilde hücum edilmektedir. Dağ kollarında cimnasyumların açılması bir hücum taktiğidir. İskeçe bunu önlemiştir. Fakat Gümülcine pek başarılı olmamıştır. Hemetli’de 40 öğrenci var. Karar yalnız iki binaya değil, tüm Azınlığadır. Rubatis’in demeci ile karar aynı anda geldi. Halkımızı bilinçlendirmeliyiz. Biz Vaaz ve İrşad Heyeti olarak varız ve milleti uyandıracağız. Madde çağındayız. Hepimiz olanaklarımız gücünde maddi yardımda bulunmalıyız. Çünkü yolumuz çok uzak ve masraflı. Komisyonlar kurulmalıdır.
Hafız Yaşar: Aynı ruh ve heyecanla burada toplanan kardeşlerimi candan kutlarım. Biz inanç itibariyle Müslüman ve ırk itibariyle Türküz. Bunlar birbirini tamamlar. Azınlığın çeşitli problemleri vardır. Fakat bu son durum esaslı bir darbedir. Biz küçük bir azınlığız, ama millet ve din bakımından büyüğüz. Mücadelemiz el birliği ile olacaktır. Bütün konuşmaları alkışlarım. Müslüman ve Türklüğümüz ağızda kalmamalı, gerektiğinde mücadele de vermeliyiz.
Mehmet Müftüoğlu: Gümülcine Türk Gençler Birliği 1938’den 1972’ye kadar faaliyetlerini normal olarak sürdürmüştür. 1972’deki tüzükler yasasına göre değişiklikler yapılmak istendiğinde karşımıza “Türklük” çıkmıştır... (Konuşmacı, daha sonra mahkemelerle olan git gelleri anlattı.)... Azınlıkta büyük bir kopukluk vardır. Tek vücut halinde toplanmayı beceremedik. Son karar durumunu gazetelerden öğrendik. Birlik yöneticilerimize teessüf ederim. Hepimiz birlikten bahsediyoruz, ama birlikte hareket edemiyoruz. Gazetelerimizde hedef, Yönetim yerine birbirimiz olmuştur. Çamur atma yarışı yapıyoruz. Hepimiz satılık ilan ediliyoruz. Bana da öyle dediler. Kimseye laf atmıyorum. Yarası olan gocunur. Gayem birliği sağlamaktır. Yönetim en büyük hatasını işlemiştir. Lozan’da belki Müslüman deniyor, ama ırkımız Türktür. Bu antlaşma Türkiye ile Yunanistan arasında yapılmıştır. Biz ırken Türk olmasaydık mübadeleyeye tâbi olanların tümü Türkiye’ye gitmezdi. Yüksek Şura Sekreteryası gereklidir. Bir kasa açılmalıdır. Bilinçli bir mücadele şarttır. Bu mücadele için hangi çatı altında olursa olsun bir Sekreterya lazımdır. Avrupa’ya müracaat için cesaret, kararlılık ve para lazımdır. Oysa halkımız dar gelirlidir. Hepimiz yardım elimizi uzatmalıyız. Bir şeyler yapmak istiyorsak birlik beraberlik içinde çalışalım.
Ahmet Faikoğlu: Toplantıya katılan herkesi kutlarım. Batı Trakya Türk toplumunu yok etmek isteyen gayretleri hep beraber gördük ve yaşıyoruz. Yönetim ve yönetimler Türklüğümüzü yok etmeyi düşünebilirler. Ancak bu düşünce ve uygulama yöntemleri tam ters etki yapmakta ve millî kimliğimize daha sıkı sarılmamıza vesile olmaktadır. Bunları söylemem belki bir iktidar milletvekili olarak bana zarar verebilir. Ancak buna mecburuz. Ben Birliklerin üyesi olmayabilirim, ama bu Birlikler için elimden geleni yaparım. Rubatis’in demecinden sonra tüm azınlık Türklüğünü ispata kalkmış ve onun için burada bulunmaktadır. Dava, hükümet politikası olmayıp devlet politikasıdır. Hatipoğlu’nun bu husustaki görüşlerine katılıyorum. Onun için mücadelemizi Müftü veya Müftüler başkanlığında elbirliğiyle sürdürmeliyiz. Ben Yunan vatandaşıyım ve bundan mutluyum. Sadık’ın bu konudaki görüşlerine, barbarlık vs, katılmıyorum. Bizim Türk ve Müslüman olduğumuzu bütün dünya biliyor. Rubatis’in demeci düzeltildi ve Türkiye’ye bildirildi. Başbakanlar Davos’ta görüşecek. Menfaatımız icabı girişimlerimizi soğukkanlılıkla yapalım. Yargı organları milliyet kökeni hakkında karar veremez. Bir değil iki Sekreterya oluşmalı ve hukukçulardan oluşmalı. Biri iç, diğeri dış mücadele için olmalı. Birlikler milletvekilleriyle işbirliği yaparak işin siyasî yönüne de el atmalı. Başbakan yakında Trakya’ya geliyor. Bundan istifade edelim. Yunan devletini hiçbir zaman zarara uğratmayan Batı Trakya Türk Azınlığı yasal yollardan bu davayı da kazanacaktır. Muhakkak yasal veya siyasî bir formül bulunacak ve Birliklerimiz kapanmayacaktır. Yönetim de hata yaptığının farkındadır. Bu Yüksek Kurulun alacağı kararlara saygılı olacağımı ve baş safta savaşacağımı açıkça belirtirim. Yapacağımız girişimler bu memleketi idare edenlere akıl versin. Yapılan hareketler bizi yok etmek yerine Türklüğümüzü perçinliyor.
Kadir Ali: Söz alan arkadaşların güzel konuşmuş olmalarının nedeni, davanın içlerine işlemiş olmasıdır. Dava iki değil üç Birlik davasıdır. Hep beraber olup çalışacağız. Ben bu kararı hayra yoruyorum. Çünkü en yüksek mahkemenin bile tarihi inkâr etmesi, Azınlığa yapılan baskıların ne düzeye ulaştığının bir belgesidir. Baskı bizim her şeyimize yöneliktir. Biz İmparatorluktan geldiğimiz için azınlık mücadelesinin nasıl yapılacağını öğrenemedik. Bu karar bizim uyanmamızı sağladı. Herhalde eyleme dönük kararlar alacağız. Yüz yirmi bin Türk çok şeye bedeldir.
Hasan İmamoğlu: ... Türklük kokan bu konuşmalardan sonra konuşmak boştur. Buraya gelen herkes Türktür. Bize yapılan baskılar hükümet baskısı değil, devlet baskısıdır. Rubatis devlet adına konuşmuştur. Keşke Rubatis de bu konuşmaları dinleyebilseydi. Yunan devleti tarafından başımıza gelen her bela bizi birleştiriyor. Bundan 10 sene önce de aynısı oldu, o zaman da eski sürtüşmeler unutuldu ve hepimiz Türk Müslüman olmuştuk. İnşallah sesimizi herkese duyuracağız. Bu karar beni çok üzmüyor. Zaten daha önceden Bidayet kararı çıkmış ve aynı yöndeydi. Bu karar hatalı karardır diyebilirim, hukukçu olduğum için. Sözlerimize dikkat edelim. (Konuşmacı, Hüsnü ve Sadık’ı kastettiğini söylüyor.) Yunan vatandaşı olduğumuzu kabul etmezsek devletten bir şey isteyemeyiz. Sonunda devlet hatasını anlayacaktır. Benim ırkım ve dinim hakkında başkaları konuşamaz. Batı Trakya’da 120 bin Müslüman Türk vardır. Biz yalnız değiliz. Bizi burada bırakanlar var ve hakkımızı savunacak olanlar var.
Asım Çavuşoğlu: Bu tarihî toplantıda alacağımız kararların Batı Trakya Müslüman Azınlığı için hayırlı olmasını diliyorum. Bugün Türk kelimesine alerji duyan Yönetim, yarın Müslüman kelimesine de duyacaktır. Öğretmenlerin grevi konusunda tüm öğretmenleri yönlendirmek mümkün müdür acaba? Bu öğretmen kıyımı olmaz mı? Öğretmenlerin okula gitmemesini öneriyorum.
Bir heyet oluşturulması için oylama yapıldı.
Heyet başkanlığına İskeçe Müftüsü oybirliğiyle kabul edildi.
Heyet üyeliklerine tüm dernek başkanları ve milletvekilleri oy birliğiyle seçildiler.
Orhan Hacıibram: 1978’den beri bir Sekreterya oluşturulması önerisinde bulunuyorum. Bu olay dernekleri aşan bir düzeye gelmiştir. Korkarım ki, dernek başkanları, nahiye başkanları vs şekilde oluşması, komisyonun tam çalışmasını engelleyecektir.
H. Hatipoğlu: Bu komisyon konusunu gelecek toplantıda gündeme getirerek tartışalım. Aksi takdirde gecikeceğiz.
Heyet üyeliklerine B.T.T.Ö.B., G.T.G.B., İ.T.B., M.M.Birliği, B.T.A.Y.T.D., V. İrşad Heyeti temsilcilerinin ve hukukçuların katılması kararlaştırıldı. Bu komisyon eylem tarih ve yöntemlerini de tespit edecek.
H. İmamoğlu: Herkes Türk olduğunu kanıtladı. Artık yasal ve soğukkanlılıkla hareket edelim. Yasal yollardan hareket edelim. Bu karar Birliklerimize tebliğ edilmeyecektir. Bu böylece bilinmelidir.
Ahmet Faikoğlu: Yasal yollardan hakkımızı aradıktan sonra eyleme geçelim.
M. Müftüoğlu: Yönetim, Birliklerimiz aleyhindeki kapatma işlemini bir türlü gerçekleştiremiyor.
Kararlar:
1- Kınama kararı, oybirliğiyle.
2- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru ve maddî destek, oybirliğiyle.
3- Basının desteği, oybirliğiyle.
4- İrşad Heyetinin camilerde hutbeler okuması, oybirliğiyle.
5- Kınamanın her yere iletilmesi, oybirliğiyle.
6- Yürüyüş yapılması, oybirliğiyle.
7- Çocukların okullara gönderilmemesi, oybirliğiyle.
8- Atina’ya gidip Meclis önünde bir oturma ve yürüyüş eylemi yapılması.
H. Hatipoğlu: Halkımızın da heyecanına tercüman olmak üzere mutlaka bir eylemin tarihi bugün alınmalıdır. Örneğin çocukların okullara gönderilmemesi tarihi bugün alınabilir.
Arif Hüseyin: Komisyonun üyeleri Azınlığı temsil ediyor. Eylem tarihinin bugünden açıklanmasının ne önemi var? Vaaz ve İrşad Heyeti üyeleri Cuma vaazında herhangi bir eylem tarihini tüm Azınlığa duyurabilir.
İbrahim Şerif: Eylem için çeşitli hazırlıklar lazımdır. Bu hazırlıklar tamamlanınca millete hemen duyurmaya bir hazırız.
0 yorum:
Yorum Gönder