2006 yılını geride bırakırken...


Azınlıkça
Aralık 2006
Sayı 25
Aydın Bostancı

Bir yılı daha acısıyla tatlısıyla geride bıraktık. 2006 yılı içerisinde, dünyada olduğu kadar azınlığımızda da farklı gelişmeler yaşandı. Geçtiğimiz yıla damgasını vuran olaylardan başlıcası, Gülbeyaz Karahasa’nın Pasok partisi tarafından Drama Kavala ve İskeçe süper valiliğine aday gösterilmesi oldu. Gülbeyaz Karahasa’nın etnik kimliği ve taşıdığı azınlık bilinci tartışmaları, sadece azınlık basınını değil ülke genelinde Yunan medyasını da, aylarca meşgul etti. Ülke siyasileri de bu tartışmaların dışında kalmadı. Bütün bunlara karşın, sayın Gülbeyaz Karahasa’nın “ ne olduğum adım ve soyadımdan bellidir ” demeci milli kimlik konusunda azınlık içinde tartışmalara yol açtı. Fakat özellikle azınlık basınının büyük bir bölümü Gülbeyaz Karahasan’a yönelik ortak bir payda da birleşti. Yunan medya ve politikacıları Gülbeyazı ateşe tuttuğuna göre... Ona sahip çıkmamız gerekiyor, ve öyle de oldu. Böylece Gülbeyaz Karahasan, azınlığımızın adeta bir sembolü haline geldi.
Geçtiğimiz yılda uzun süre ülke gündemini meşgul eden bir diğer konu ise, azınlık milletvekili sayın İlhan Ahmet’in gerçekleştirdiği bir ankara ziyareti oldu. Ülke basını İlhan Ahmet’in bu ziyaretini, ülke çıkarlarına zararlı bularak milletvekilini adeta bir eleştiri bombardımanına tuttu. Her ne kadar İlhan Ahmet bu ziyaretini resmi kapsamda gerçekleştirmediğini ve özel bir ziyaret olduğunu söylese de ülke medyası, milletvekilinin böylesi bir ziyaret için Yunan parlementosundan izin alması gerektiğini aksi takdirde bunun ülke çıkarlarına sakıncalı olabileceğini yazdı. Böylece İlhan Ahmet ülke genelindeki yazılı ve görsel basında yoğun bir şekilde eleştirildi. Hatta öyle ki o dönemde milletvekili Atina’da kaldığı otelin dışına günlerce çıkmadı. Bütün bu olaylar azınlık çevrelerinde milletvekilini medyaya karşı bir sahiplenme hissi yarattı.
Böylece Azınlık Yüksek Kurulunun toplanması kararlaştırıldı. Nihayet 9 Haziran 2006 Cuma günü on yıl aradan sonra Azınlık Yüksek Kurulu toplandı. Toplantı sonrası yayımlanan sonuç bildirgesinde, Yunan medyası tarafından azınlık milletvekilinin ziyareti ile alakalı yapılan yoğun eleştiriler ve ülke genelinde Gülbeyaz Karahasa’nın adaylığı ile alakalı yapılan spekülasyon niteliğindeki haberler şiddetle kınandı ve azınlığın milletvekili İlhan Ahmet’e ve süper vali adayı Gülbeyaz Krarahasan’a sahip çıkıldığı vurgulandı.
Azınlık gündemini uzun süre meşgul eden bir başka konu ise müftülük seçimleri oldu. Eylül ayında vefat eden Mehmet Emin Aga’dan sonra, müftülük meselesi ve seçimler, geride bıraktığımız yılın son aylarında en çok konuşulup tartışılan konular arasında yer aldı.
Müftülük seçimleri konusunda iki devletin görüşmeleri neticesinde her iki tarafça ortak kabul görecek bir adayın bulunabileceği ve böylece bu konunun halledilmesinin mümkün olabileceği tartışılmasına rağmen bir netice çıkmadı.
Mehmet Emin Aga’nın vefatından üç ay sonra, Danışma Kurulu 19 Aralık 2006 tarihinde bir basın toplantısı düzenleyerek müftü adaylarını ve seçim tarihini açıkladı. Buna göre 31 Aralık 2006 tarihinde Kurban Bayramının birinci günü İskeçe ilinin 79 camiinde el kaldırma usulü ile müftülük seçimleri gerçekleştirildi. Kurban Bayramının ikinci günü ise Gümülcine Türk Gençler Birliğinde düzenlenen basın toplantısında, Danışma Kurulu başkanı İbrahim Şerif, Ahmet Mete’nin 5537 oyla İskeçe seçilmiş müftüsü ünvanına hak kazandığını açıkladı. Daha sonra söz alan diğer aday Ahmet Hraloğlunun konuşmasına “Dün İskeçe türkleri bir tarih yazmıştır” şeklinde başlaması ise ilgi çekiciydi. Fakat asıl ilgi çekici ve bir o kadar da düşündürücü olan, el kadırma usulü ile yapılan bu seçimlerde camilerdeki halkın yarısının, her iki adaya da el kaldırmayıp çekimser kalmaları oldu.
Bazılarına göre halkın bu çekimser tavrı “beyaz oy” olarak algılanmalı, bazılarına göre ise bu bir nevi “tepki”olarak değerlendirilmeliydi. Her ikisinin de bir geçerlilik payı vardı şüphesiz. Fakat şu gerçek ki bu seçimler daha demokratik bir usulle gerçekleştirilebilirdi. On yedi yıl önce nasıl bir usul uygulanmışsa aynısının tekrar edilmesi pek te hoş olmadı. Bunun yanısıra camilerde ki halkın yarısının el kaldırmakta çekimser bir tavır sergilemesi her açıdan irdelenmesi gereken bir meseledir.
Hiç unutmam bundan bir kaç yıl önce dağ köylerinden bir tanesinde her yıl yenilenen namaz hocalığı görevine iki kardeş, bunlar aynı zamanda ikisi de ilahiyatçı aday olmuşlardı. Köylüler olayın çözümü için aralarında bir seçim gerçekleştirilmesi kararı alılar. Böylece iki imam adayının da ismi köylüler tarafından küçük pusulalara yazılarak toplandı. Daha fazla oy alan da köye imam seçildi. Sanırım köylünün bu seçimi, 31 Aralıkta İskeçede el kaldırma usuluyle gerçekleştirilen müftülük seçimlerinden daha demokratik bir şekilde yapılmıştı.
Diğer taraftan ortada hakikaten sayın Ahmet Hraloğlu’nun dediği gibi iskeçe camilerinde yapılan bu seçimlerle yazılan bir tarih sözkonusu muydu? tam olarak saptamak mümkün değil. Fakat şimdilik görünen o ki, yıllardan bu yana süren müftülük meselesi, “aynı hamam aynı tas” şeklinde devam edeceğe benziyor. Bakalım ne zamana kadar...
Yeni adım attığımız bu yılın, herhangi destansı bir tarihin de yazılmasına gerek kalmadan, varolan olan sorunların kökünden ve temelli olarak çözümlebileceği bir yıl olabilmesi dileğiyle...

0 yorum: