Azınlıkça 43
Ocak 09
Aydın Bostancı
bostanciaydin@yahoo.com
Son dönemlerde ilginçtir, gerek yerel ve gerekse ulusal yunan basınında müftülerin şer-i yetkilerinin kaldırılacağı yönünde haberler yayınlanıyor. Gerçi son yıllarda bu konu üzerine yapılan bazı etkinlikler ve toplantıların yanısıra öteden beri müftülerin hakimlik yetkileri ve kaldırılması konusu tartışılıyor. Hatta diyebilirim ki, azınlık basını içerisinde bu konuyu en çok işleyen dergimizin yazarları olmuştur. Onun için esasında yapılan bu haberler ve yayınlar azınlık basını için yeni degil. Fakat son dönemlerde konunun üzerine yoğunlaşılması akla bazı soru işaretleri getiriyor. 04.01.2009 tarihli Eleftherotipia gazetesinde “Seçilmiş Müftü” başlığı altında yayınlanan haberde, Yunanistan Dişişleri Bakanlığı’nın Türk hükümetine, müftülerden şer-i yetkilerin alınması ön koşuluyla, müftülerin seçilmesi talebinin yerine getirebileceğini, Türk tarafının ise bu teklife henüz herhangi bir yanıt vermediğini belirtmiş. Eş zamanlı olarak Hronos gazetesi de buna benzer yorum ve haberler yayınladı. Bütün bunlar ne kadar doğrudur bilinmez, fakat bir gerçek var ki şer-i yetkilerin işleyişi sorun kabul ediliyor ve kaldırılmaları üzerine pazarlıklar yapılıyor. Peki bu konuda azınlığın görüşü ne? Bunu öğrenmek için müftülüklerde yapılan evlilik ve boşanma oranlarına bakmak gerekiyor. Acaba azınlığın kaçta kaçı çağdaşlığa ters olduğu için veya tayinli müftüye gitmek istemediğinden evliliğini belediyede gerçekleştiriyor? Sanırım çok düşük bir oran. Devletin, şer-i yetkiler nedeniyle müftüyü tayin ettiğini dile getirmesi bence ucuz bir iddia. Bunun teamüller gereği yapıldığını söylemek daha gerçekçi olur. Müftü seçimiyle şer-i yetkiler pazarlık konusu yapılmamalı. Şer-i hukuk ve bu bağlamda müftülere verilen yetkiler azınlığa özgü ve azınlığa tanınmış bir hakkı oluşturmaktadır. Dolayısıyla kaldırılmaları azınlık hakları açısından pazarlık konusu edilemez. Azınlık müftülere verilen şer-i yetkilerin kaldırılmasını talep etmiş olsaydı zaten nikah ve boşanma işlemlerini belediyelerde yaparak kendi kendine bu hakkından feragat etmiş olurdu. Dolayısıyla üçüncü kişilerin azınlık adına şer-i yetkiler nedeniyle insan hakları savunuculuğu yapmalarına lüzum yok. Ayrıca şer-i yetkilerin bazı politik oyunlara kurban edilmesi de düşünülemez. Malesef bu konuda sağlıklı ve iyi niyetli bir yaklaşımın olmaması çok üzücü. Herkes peşin olarak şer-i yetkilerin kaldırılması ön koşuluyla müftülük seçiminden bahsediyor. Peki millete bunu sordunuz mu? Şer-i yetkiler kaldırıldıktan sonra “nihayet müftümüzü seçtik, gidin siz artık belediyede mi evlenin” diyeceksiniz? Bazıları kadılık sisteminin getirilmesini ve evlilik boşanma işlemlerini yapacak bir kadılılık makamının oluşturulmasından bahsediyorlar. İyi çok güzel, ilk önce bu kadı bulunsun, devlet tarafından tanınsın ondan sonra şer-i yetkiler müftülerden alınıp bu kadının uhdesine verilsin! Konuyla ilgilenen hukukçu ve siyasiler kendilerine göre görüşlerini ortaya koyabilirler. Fakat verilmiş bir hakkın kaldırılması gündeme getiriliyorsa, bu konu siyasileri de hukukçuları da aşar. Azınlığın bizzat kendisi bu hakkın muhatabıdır ve azınlığın seçilmişleri de bu konuda kendilerini tam yetkili görmemeli. Bu durumlarda devletler bile referanduma başvurmaktadır. Azınlığa sorulsun, “Belediyelerde mi evlenmek istiyorsunuz, müftülüklerde mi?” diye. Çıkacak sonuç ne olur bütün kamuoyu bunu görür ve buna göre kararlar alınabilir. Eğer miras hukuku konularında medeni hukuk tercih ediliyorsa buna göre düzenlemeler getirilir.
Müftülere verilen şer-i yetkilerin insan hakları boyutunda ele alınması ve bunun tartışmaya açılması doğaldır. Fakat şimdiye kadar konuya bu zaviyeden yaklaşanlarda her nedense bir önyargı var ve tarafsız olarak konuya yaklaşamıyorlar. Örnek verecek olursak Trakya Dimokrityos Üniversitesi’nde insan hakları dersi veren hukukçu sn. Ktistakis, müftülük arşivlerindeki kararları tek tek inceleyerek yargısız infaz edercesine 5.000 karardan 4.900’ünün anayasaya aykırı olduğu hükmüne vararak şeri yetkilerin kaldırılması gerektiğini, bunun başta insan hakları olmak üzere Avrupa demokrasisine ve çağdaşlığa aykırı olduğunu kitaplarında ve neredeyse katıldığı her platrformda dile getiriyor. Sn. Ktistakis’in görüşlerine saygı duyuyoruz, fakat bir hukukçu olarak konuya tarafsız yaklaşmadığını kendisine hatırlatmamız gerekiyor; kaldı ki şer-i yetkilerin kaldırılıp kaldırılmaması konusunda son kararı vermesi gereken de azınlığın kendisidir.
Öte yandan bu derginin satırlarından hep söyledik ve söylemeye devam edecez. Şer-i yetkiler konusunda müftülüklere de önemli görevler düşmektedir. Bu konuda bazı düzenlemelerin yapılması şarttır. Öncelikle müftülüklerde uygulanan işlemler maddeler halinde yazılarak bir hukuk kitabı halinde toplanmalı, erken evliliklere izin verilmemeli, çocukların velayeti ve miras hukuku konularında dikkatli kararlar alınmalıdır. Yoksa şahısların yaptığı bazı hukuki yanlışların bedelini kendileri değil, azınlık hakkı olan şer-i hukuk ödeyecektir.
Ocak 09
Aydın Bostancı
bostanciaydin@yahoo.com
Son dönemlerde ilginçtir, gerek yerel ve gerekse ulusal yunan basınında müftülerin şer-i yetkilerinin kaldırılacağı yönünde haberler yayınlanıyor. Gerçi son yıllarda bu konu üzerine yapılan bazı etkinlikler ve toplantıların yanısıra öteden beri müftülerin hakimlik yetkileri ve kaldırılması konusu tartışılıyor. Hatta diyebilirim ki, azınlık basını içerisinde bu konuyu en çok işleyen dergimizin yazarları olmuştur. Onun için esasında yapılan bu haberler ve yayınlar azınlık basını için yeni degil. Fakat son dönemlerde konunun üzerine yoğunlaşılması akla bazı soru işaretleri getiriyor. 04.01.2009 tarihli Eleftherotipia gazetesinde “Seçilmiş Müftü” başlığı altında yayınlanan haberde, Yunanistan Dişişleri Bakanlığı’nın Türk hükümetine, müftülerden şer-i yetkilerin alınması ön koşuluyla, müftülerin seçilmesi talebinin yerine getirebileceğini, Türk tarafının ise bu teklife henüz herhangi bir yanıt vermediğini belirtmiş. Eş zamanlı olarak Hronos gazetesi de buna benzer yorum ve haberler yayınladı. Bütün bunlar ne kadar doğrudur bilinmez, fakat bir gerçek var ki şer-i yetkilerin işleyişi sorun kabul ediliyor ve kaldırılmaları üzerine pazarlıklar yapılıyor. Peki bu konuda azınlığın görüşü ne? Bunu öğrenmek için müftülüklerde yapılan evlilik ve boşanma oranlarına bakmak gerekiyor. Acaba azınlığın kaçta kaçı çağdaşlığa ters olduğu için veya tayinli müftüye gitmek istemediğinden evliliğini belediyede gerçekleştiriyor? Sanırım çok düşük bir oran. Devletin, şer-i yetkiler nedeniyle müftüyü tayin ettiğini dile getirmesi bence ucuz bir iddia. Bunun teamüller gereği yapıldığını söylemek daha gerçekçi olur. Müftü seçimiyle şer-i yetkiler pazarlık konusu yapılmamalı. Şer-i hukuk ve bu bağlamda müftülere verilen yetkiler azınlığa özgü ve azınlığa tanınmış bir hakkı oluşturmaktadır. Dolayısıyla kaldırılmaları azınlık hakları açısından pazarlık konusu edilemez. Azınlık müftülere verilen şer-i yetkilerin kaldırılmasını talep etmiş olsaydı zaten nikah ve boşanma işlemlerini belediyelerde yaparak kendi kendine bu hakkından feragat etmiş olurdu. Dolayısıyla üçüncü kişilerin azınlık adına şer-i yetkiler nedeniyle insan hakları savunuculuğu yapmalarına lüzum yok. Ayrıca şer-i yetkilerin bazı politik oyunlara kurban edilmesi de düşünülemez. Malesef bu konuda sağlıklı ve iyi niyetli bir yaklaşımın olmaması çok üzücü. Herkes peşin olarak şer-i yetkilerin kaldırılması ön koşuluyla müftülük seçiminden bahsediyor. Peki millete bunu sordunuz mu? Şer-i yetkiler kaldırıldıktan sonra “nihayet müftümüzü seçtik, gidin siz artık belediyede mi evlenin” diyeceksiniz? Bazıları kadılık sisteminin getirilmesini ve evlilik boşanma işlemlerini yapacak bir kadılılık makamının oluşturulmasından bahsediyorlar. İyi çok güzel, ilk önce bu kadı bulunsun, devlet tarafından tanınsın ondan sonra şer-i yetkiler müftülerden alınıp bu kadının uhdesine verilsin! Konuyla ilgilenen hukukçu ve siyasiler kendilerine göre görüşlerini ortaya koyabilirler. Fakat verilmiş bir hakkın kaldırılması gündeme getiriliyorsa, bu konu siyasileri de hukukçuları da aşar. Azınlığın bizzat kendisi bu hakkın muhatabıdır ve azınlığın seçilmişleri de bu konuda kendilerini tam yetkili görmemeli. Bu durumlarda devletler bile referanduma başvurmaktadır. Azınlığa sorulsun, “Belediyelerde mi evlenmek istiyorsunuz, müftülüklerde mi?” diye. Çıkacak sonuç ne olur bütün kamuoyu bunu görür ve buna göre kararlar alınabilir. Eğer miras hukuku konularında medeni hukuk tercih ediliyorsa buna göre düzenlemeler getirilir.
Müftülere verilen şer-i yetkilerin insan hakları boyutunda ele alınması ve bunun tartışmaya açılması doğaldır. Fakat şimdiye kadar konuya bu zaviyeden yaklaşanlarda her nedense bir önyargı var ve tarafsız olarak konuya yaklaşamıyorlar. Örnek verecek olursak Trakya Dimokrityos Üniversitesi’nde insan hakları dersi veren hukukçu sn. Ktistakis, müftülük arşivlerindeki kararları tek tek inceleyerek yargısız infaz edercesine 5.000 karardan 4.900’ünün anayasaya aykırı olduğu hükmüne vararak şeri yetkilerin kaldırılması gerektiğini, bunun başta insan hakları olmak üzere Avrupa demokrasisine ve çağdaşlığa aykırı olduğunu kitaplarında ve neredeyse katıldığı her platrformda dile getiriyor. Sn. Ktistakis’in görüşlerine saygı duyuyoruz, fakat bir hukukçu olarak konuya tarafsız yaklaşmadığını kendisine hatırlatmamız gerekiyor; kaldı ki şer-i yetkilerin kaldırılıp kaldırılmaması konusunda son kararı vermesi gereken de azınlığın kendisidir.
Öte yandan bu derginin satırlarından hep söyledik ve söylemeye devam edecez. Şer-i yetkiler konusunda müftülüklere de önemli görevler düşmektedir. Bu konuda bazı düzenlemelerin yapılması şarttır. Öncelikle müftülüklerde uygulanan işlemler maddeler halinde yazılarak bir hukuk kitabı halinde toplanmalı, erken evliliklere izin verilmemeli, çocukların velayeti ve miras hukuku konularında dikkatli kararlar alınmalıdır. Yoksa şahısların yaptığı bazı hukuki yanlışların bedelini kendileri değil, azınlık hakkı olan şer-i hukuk ödeyecektir.
0 yorum:
Yorum Gönder