Türkçe Kitabımız hakkında...


Azınlıkça
Sayı: 37
Mayıs 2008

Çemberin Dışından

Mehmet Dükkancı
dukkanci@yahoo.com

Uzun süredir memleket meselelerinden uzak, İstanbul’da ticari hayatta yoğun bir çalışma içindeyim. Yıllarımızı verdiğimiz memleket meselelerini ancak uzaktan, gazetelerimizin, dergilerimizin, kör topal, özensiz web sitelerinden takip etmeye gayret ediyorum.
(Bilerek, dikkat çekme amacıyla eleştiri niteliğinde kör topal hatta olmayan web siteleri diyorum! Bu da apayrı bir yazı konusu ya!) Ciddi bir rüzgarın esmediği internetteki Batı Trakya
aleminde bir ay kadar önce, Avrupa Batı Trakya Federasyonu’nun gönderdiği bir kınama metninden, akabinde de Herkül Milas’ın cevabından “Türkçe Kitabımız” hakkında bilgi edindim. Keskin eleştirilerin havaya atıldığı azınlıkca@yahoogroups.com internet (çukur) kahvesinde yazılan ve çizilenleri anlamaya çalışırken merak ettim. Nedir bu kitap? Nasıl bir meseledir ki, bu kadar eleştiri konusu var? Azınlığımızın eğitim sorununda kitap konusunu ben de sert dille eleştiren kişilerden biri olmuştum 10 yıl kadar önce. Gençlik ateşiyle bir dizi öneride de bulunmuştum kendimce. Hatta bir dizi ön yargılarım bile oluşmuştu. Dayanamadım azınlıkca@yahoogroups.com kahvesinde ben de sesimi duyurdum. “Bu kitabın pdf versiyonu var mı yok mu? Bir gönderin internetten bir göz atalım. Ne eleştiriliyor, ne hakkında atıp tutuluyor. Merak ettim!” dedim kısaca.
Sağ olsun Atina’dan arkadaşım Dimo Yağcıoğlu erken davrandı. Posta adresime gönderdi. Kitap geldikten birkaç gün sonra, Dimo’dan habersiz, Evren Dede de İstanbul’a geleceğini, kitaptan bir kopya getirebileceğini, arzu edersem verebileceğini söyledi. Dimo gönderdiği için teşekkür ettim. Bu vesile ile de Evren Dede ile vakti zamanında başlayıp kısa süren muhabetimizi İstanbul’da tazelemiş olduk.
Dimo’nun Atina’dan posta ile gönderdiği kitap normal posta ile elime 2 günde ulaştı. Dimo dayanamayıp kitap hakkında bir ön bilgi vermişti. Kitapta Batı Trakya Türk Edebiyatı’ndan örnekler vardı. Bu çerçevede benim eserlerimden de 2 çalışmayı koymayı uygun görmüşlerdi.
Bu sebeple kitap elime ulaşınca büyük bir heyecanla kitabı karıştırdım. Sonra da 2 hafta kadar bir zamansızlıktan ve düşünme sürecinden sonra bu yazıyı kaleme almaya karar verdim.
Kitap hakkında söylenecek çok şey var aslında… Nasıl baksanız farklı bir boyut görüyorsunuz. Hangi gözlükle bakmak isteseniz görecek bir çok şey buluyorsunuz. Çemberin dışından kendi görüşlerimi kısa kısa başlıklar altında paylaşma ihtiyacını hissettim:

Girişim:
Her şeyden önce Frangudaki Programı çerçevesinde Türkçe eğitimini destekleyici bir kitabın yazılması girişimini takdir etiğimi belirtmek istiyorum. Yanlışım yoksa Azınlığımızın eğitiminin Türkçe eğitimi programı, Yunanistan Devleti’nin sorumluluğunda değil. Frangudaki Programı, Azınlığımızın çocuklarının Yunanca eğitimine destek olması amacıyla sürdürüldü. Buna rağmen bu çalışmanın Frangudaki Programı çerçevesinde yapılmasını iyi niyet girişimi olarak algılıyorum.

Azınlık Yazarlarının Eserleri:
Kitabı art niyetli bir dizi Türkloglarda yazabilirdi. Veya Türkçe’nin süper eğitmenleri SÖPA akademisinin eğitimcileri de yazıp bizleri aydınlatabilirlerdi (?) Ancak kitabı hazırlayan ekip Türkçe var olan metinlerle yola çıkmayı tercih etmiş. Türkiye’nin yazarlarını değil de, topluma yakın olması için Azınlığımızın Türkçe basınından, yazar ve ozanların eserlerini değerlendirmeyi tercih etmiş. Bu durumda açıkçası Batı Trakya Türk Edebiyatı’nda yıllarca yol almış bir sürü yazar ve şairi ciddi derecede sevindirdiğini düşünüyorum. Çok değerli bazı yazar ve şairlere yer verilmemiş maalesef. Ancak gelecekte benzer çalışmalar olduğunda seçimlerin daha da dikkatli yapılıp, yer verilmeyen diğer şairlere ve yazarlara da yer verilmesini tavsiye ederim.
Ancak farkındayım ki, bu çalışma antoloji gibi dursa da, bir antoloji değil. Bu maksatla yayınlar derlenmemiş. Bir okuma kitabı, bir ders kitabı… Ancak bu ders kitabındaki metinler yerel basından, yerel Türk edebiyatından derlenmiş. Bu çalışmayı Batı Trakya Türk Edebiyatı’nın, Yunan Devleti ve Avrupa Birliği bünyesinde takdir edilişinin bir şekli olarak da algılıyorum.
Üstelik ŞAFAK dergisinin kapanmasından sonra hâlâ bir edebiyat dergisinin yayınlanmadığı bir dönemde! Bilmem kimlerin utanması gerekiyor artık! Bu konuda kendi adıma ben yeterince utanıyorum! Bu Utanç duygusu içinde sesi kısılan yerel edebiyatımızı nasıl canlandıracağız
bilemiyorum!

Azınlık Gündemi
Çok şaşırdığım ve son derece sevindiğim bir konu da bu kitapta günümüzün GAT başkanı Erdal Hüseyin ile eğitim sorunlarına dair yapılmış bir söyleşi var. Bir okuma kitabında bir metin olarak… Söyleşi Gündem gazetesinden alınmış. Kaleme alan da Ozan Ahmetoğlu. Genç Akademisyenler Topluluğu gibi canlı, dinamik bir öğrenci topluluğundan eğitim hakkındaki röportajlarını yayınlamak çok ilerici bir yaklaşım. Bu davranışı çok cesur, çok ilerici ve çok şaşırtıcı buluyorum. Bir o kadar da gerçekçi.

İki Azınlık Fertleri Ortak çalışması
İstanbul Rum Azınlığı’nın sıkıntılarını bilen bir insan olarak, Gökçeada’yı oranın yerlisi Rum arkadaşlarla birlikte ziyaret ettim birkaç yıl önce. Madam’ın Dibek kahvesinden içme fırsatım da oldu Zeytinköy’de. Hatta Zeytinköylülerin dernek binalarına girip o nefis manzaralarını
da görme fırsatım oldu. Zeytinköylülerin Dernek binaları ile İskeçe Türk Birliği binalarının birbirine ne kadar benzediğini düşünerek çok da şaşırmıştım.
Bu gözlükle bakınca Herkül Millas ve Dimostenis Yağcıoğlu’nun iki farklı kuşaktan İstanbul Rum Azınlığı mensubunun bizim için yapılan bu çalışmada iyi niyetle yer almalarını ayrı bir takdir ediyorum. Şimdi koyun takkelerinizi önünüze ve samimi bir şekilde kendinize cevap verin, bana değil. Hangi cengâver Batı Trakya Türkü babayiğit, Türkiye’de İstanbul Rum Azınlığı’nın eğitimi
için benzer bir çalışmanın başını çekebilir?.. Aynı iyi niyetle? Varsa bu tarife uyan birileri, tanışıp, elini sıkıp takdir etmek isterim.
Bu vesile ile Herkül Millas’tan, Dimostenis Yağcıoğlu’ndan işkillenen birileri varsa hiç işkillenmesin. Yukarıdaki satırları bir daha okusun. Kendisine dürüstçe, samimi bir şekilde cevap versin…
İstanbul Rum Azınlığı’nın ve Batı Trakya Türk Azınlığı’nın birbirini insancıl bir şekilde konuşulunca çok iyi anladıklarını kendi özdeneyimlerimle biliyorum. Bu iyi anlaşmanın çok güzel eserler getirebileceğini de tahmin ediyorum. Kitabı hazırlayan kişilerin cesaretini bu anlamda takdir etmek lazım öncelikle... Çünkü çok net biliyorum ki, bu iki azınlığın, fertlerinin ortak çalışmasından çok korkan geniş çevreler var. Türkiye’de de, Yunanistan’da da…

Destek Kitabı mı? Ders Kitabı mı?
Kitap bir okuma kitabı olarak hazırlanmış. Ben eğitimci değilim. Bu anlamda kitabı yorumlama adına söyleyeceğim pek bir şey yok. Bu konuda tarafsız ve iyi niyetli bir şekilde eğitimcilerin görüş bildirmesinde fayda olduğunu düşünüyorum. (Ne zor iş tarafsız ve iyi niyetli olabilmek)

Uluslararası Anlaşmalar
Türkçe Kitabımız’ın bir destek kitabı olarak hazırlandığı söyleniyor. Lozan ve devamındaki uluslararası anlaşmalarda ve ülkelerin yerel mevzuatlarında tanımlanmamış bir konu var. Yunan ortaokullarına, liselerine giden Türk öğrencilerin Türkçe eğitimi ile ilgili bir mevzuat yok bildiğim kadarıyla… Bu gençleri destekleyecek bir çalışmaysa neden olmasın? Veya Türkçe kitapların Türkiye’den bastırılıp henüz ulaşmadığı boşluk döneminde geçici olarak neden kullanılmasın ki?
Bu geçici kullanım veya destekleyici kullanım, veya Yunan okullarında eğitim aracı olarak kullanılması anlaşmaların ihlali anlamına geleceğini pek düşünemiyorum. Hatta kim bilir belki de iki ülkenin Milli Eğitim Bakanlıkları’nın da desteği ile daha gerçekçi ve daha yerel bir çalışma bu kitaptan esinlenerek yapılabilinir mi?

Benim Önyargılı Bakışım
Hukukçu değilim. Memleket gündeminden de 7-8 yıldır uzağım. Bu vesile ile uluslararası anlaşmalarla ilgili söyleyeceğim tutarsız olabilir. Yine de söylemek istiyorum, bu kitap vesilesi ile.
1983-1989 yılları arasında İskeçe Azınlık Lisesi’nde okudum. Rahmetli Enver Kasapoğlu’nun ve Yusuf İsmail hocanın öğrencisiyim. Her ikisi de, farklı üslûplarda ve çok değerli hocalardı. Dalga geçerdik, alay ederdik, isimler takardık kendilerine… Ama çok şey de öğrendik kendilerinden.
Ancak elinde salak, saçma sapan yazılmış, 30 sene öncesinin bilgilerini içeren, en az 15 yıl elden ele dolaşan kitaplar olunca onlar de ne yapabilir ne kadar yapabilirlerdi ki?
Benim okuduğum o enteresan “güzel” kitaplarda “bir gün insanoğlu aya ayak basacak yazıyordu”. Ki o yıllarda bir NASA’nın Chalenger uzay mekiğinin bilmem kaçıncı seyahatine başlarken, fırlatılışından 50 saniye sonra havada infilak etmesini ERT televizyonlarından izlemiştik. Gel de şimdi kitapla, hocayla dalga geçme. Gel de şimdi, Yunanistan’da ve Türkiye’de yeni kitapların gelmesi için, hakkını vererek iyi niyetle, insanları düşünerek davranmayan politikacılara, diplomatlara, eğitimcilere, siyasetçilere, bürokratlara beddua etme!
Gündem’deki külliyatımda da yazmıştım: “En iyi çözüm, Batı Trakya Türkçe Eğitim kitapları ile ilgili hem Türk hem de Yunan, tüüüüüm eğitimci, diplomat, bürokrat, siyasetçilerin çocuklarını alıp İskeçe merkez azınlık okuluna veya İskeçe Azınlık Lisesi’ne öğrenci olarak vereceksiniz.
Orada okusunlar onlar da bizimle… bakın sonra cümbüşü… O kitap sorunu nasıl tıkır tıkır çözülüyor” demiştim! Çünkü ateşte yanan çocuklar, bizim kızanlardır. Fildişi kulelerde oturanların kızanlarına da biraz “azınlık eğitimi ateşinden” tattırmak gerekiyor! Uzaktan takip ettiğim kadarıyla Türkçe eğitim kitaplarında bir iyileşme oldu. Vakti zamanında yazdıklarımın etkisi oldu mu bilmem… Sorun hakikaten çözüldüyse emeği geçenlerin eline sağlık… Çözülmediyse önerim hala baki… Ancak sorun şu ki ben bu konuda, bu şekilde ön yargılıyım…

İçine kapalılık eleştirisi!
Kitaba bir eleştirim var. Ancak biliyorum ki, metinler itibariyle, veya konu itibariyle sorun kitabı yazanda değil, Batı Trakya Türk Edebiyatı’nda. Yani bizde! Ufkumuz maalesef çok dar. Tüm dünyanın merkezini Batı Trakya zannediyoruz. Elimizin ucunda internet var. Genç nesil daha sağlam Yunanca ve İngilizce ile yetişiyor. Dünyanın bir çok şehrinde üniversite eğitimi alan, dönen veya dönmeyen gençlerimiz var. Atina, Selanik, İstanbul, Ankara ve İzmir’in yanı sıra, Londra, Milano, Barcelona, Lisbon, Budapeşte, Frankfurt ve daha nice dünya kentinde okuyan azınlık toplumumuzun gençleri var. Ancak yine de ufkumuz acayip dar. Kendimizi hâlâ dünyanın merkezinde konumlandırmaya devam ediyoruz.
Örneğin kimse İspanya’nın Bask bölgesine bakmıyor. Kimse İspanya’da sadece Valensiya ve civarında kullanılan Balentiano dilini bilmiyor. Kimse Hollanda’nın 2 bin küsür sene yerlisi olan onların “Durmuş ve Temel’inden” bahsetmiyor. Kimse İtalya’daki Sicilyalıları konuşmuyor.
Kimse Fransızların Korsikalılarından bahsetmiyor. Kimse Belçikalıların çeşitliliğinden bahsetmiyor. Kimse Litvanya’daki azınlıklardan bahsetmiyor. Kimse başkalarına bakmıyor...
Hadi onu da geçtim… Kimse oğluna dünyanın en iyi genetik mühendisi bizden olsun demiyor. Kimse çocuklarına, Avrupa’nın üzüm uzmanı ziraat mühendisi olması doğrultusunda telkinde bulunmuyor. Kimse çocuklarına Yunanistan’ın en iyi kalp cerrahı olmayı telkin etmiyor. Kimse Yunanistan’ın en ünlü iki dilli yazarı olmayı da telkin etmiyor. Kimse çocuğuna Yunanistan çapında siyasetçi, Yunanistan çapında gazeteci olmayı hedef göstermiyor... “Azınlık” lafını o kadar benimsemişiz ki.. Azız, mahalledeyiz! İç içeyiz! İyiyiz böyle.. 08:00-14:00 arası çalışıyz!
Biraz baskıcık var! Ama düzen böyle! Çipurakimiz de iyi! İdare ediyz işte! Napcen kader işte!
Bu içimize kapalılık durumu o kadar ama o kadar “kurumsallaşmış”ki… İskeçe Türk Birliği, Avrupa İnsan Hakları mahkemesindeki kapatılma davasını kazandı. www.iskeceturkbirligi.org sitesinde ne Türkçe bir açıklama var, ne Yunanca bir açıklama var, ne de İngilizce bir açıklama var. Güler misin, ağlar mısın?

Tabi ki geniş ufuklara bakma adına bu tür telkinler aileden başlar. Eğitimle devam eder. Büyüdüğünüz ortamdaki kurumların telkini ile devam eder. Eğer bu kitabın amacı Batıtrakyalı Türk azınlık gençlerinin ufkunu açmaksa, o zaman bu tür ufukların da konulmasında, tartışılmasında fayda olduğunu düşünüyorum.

Çemberin Dışından
Murathan Mungan’ın bir şiiri vardır. Yeni Türkü grubu tarafından 20 küsur yıl kadar önce bestelenmişti…
Ya dışındasındır çemberin,
Ya da içinde yer alacaksın.
Kendin içindeyken kafan dışındaysa,
Çaresi yok kardeşim ,
Her akşam böyle içip, kederlenip,
Mutsuz olacaksın.
Meyhâne masalarında kahrolacaksın,
Şiirlerle, şarkılarla kendini avutacaksın.
Ya dışındasındır çemberin,
Ya da içinde yer alacaksın.

Ben çemberin dışındayım. Yazdıklarımı da bu şekilde değerlendirmekte fayda var… Ancak sonuçta elimdeki rengârenk kitaba bakınca, olumsuzdan ziyade daha çok olumlu izlenimler bende ağır basıyor. Kitabı hazırlayanların ellerine sağlık! Kitabın içeriği ile ilgili söylenecek her türlü eleştirinin düzeltme ve geliştirme mahiyetinde olduğunu düşünüyorum. Uluslararası anlaşmalarla ilgili kaygılar hakkında söylenenleri de, bu işin siyasetçiler ve diplomatların işi olduğunu düşünüyorum. Son yıllarda karşılıklı gelişen bir iyi niyetin olduğunu gözlemliyorum… Bu güzel gelişmelerin her iki tarafta da, her iki azınlığın da korunması ve geliştirilmesi gereken birer hazine olarak algılanması doğrultusunda gelişmesini umuyorum.
Böyle olursa her iki azınlığın fertleri olarak, hangi ülkede yaşarsak her iki tarafa da fayda sağlayan, değer yaratan ve kendi değerli olan fertler olacağımızı düşünüyorum

Mehmet Dükkancı'nın makalesini dergideki orijinal hâliyle PDF formatında okumak için TUŞLAYINIZ

0 yorum: