Geçen Ayın İçinden - Batı Trakya

Azınlıkça
Sayı: 37
Mayıs 2008

Tütüncülerin Atina mitingi
Yurdun çeşitli bölgelerinden toplanıp gelen üç bine yakın tütün üreticisi, 17 Nisan günü Atina’nın Vathi Meydanı’nda Tarımsal Kalkınma Bakanlığı önünde miting düzenledi ve AB’nin tütüne verdiği sübvansiyonlarda (primlerde) 2009 yılından itibaren %50 kesinti uygulama kararının geri alınmasını ve sübvansiyonların aynen devam etmesini talep etti. ΠΑΣΕΓΕΣ ve ΓΕΣΑΣΕ kuruluşları öncülüğünde düzenlenen miting, meydandaki konuşmalar ve simgesel olarak tütün yakma eyleminden sonra Meclis binasına dek yapılan bir yürüyüşle son buldu. Sözü edilen tarım kooperatif kuruluşlarının temsilcileri, daha sonra, başta PASOK başkanı Papandreu olmak üzere muhalefet parti liderleriyle görüşüp, onlara tütüncülerin sorunlarını anlattılar.
Bir gün sonra tütüncülerin sorununu Meclise taşıyan Papandreu, 2013 yılında tamamen son bulacak sübvansiyonlardan önümüzdeki yıldan itibaren başlayacak kesinti yüzünden tütün üreticilerinin uğrayacağı 600 milyon evroluk kayıp karşısında hükümeti seyirci kalmakla suçladı. Tarımsal Kalkınma Bakanı Kontos ise, yanıtında, bu kesintinin karşılığı olan 567 milyon evronun Yunanistan tarafından tahsilinin sağlama bağlandığını ve bu miktar ile bunun üzerine %25 oranında ulusal kaynaklardan sağlanacak katkının tütüncüleri ve tütün bölgelerini destekleme yolunda kullanılacağını söyledi. Kontos, Avrupa Birliği’nde tütün dosyasının yeniden gözden geçirilmesi için daha dokuz ülkenin tarım bakanlarıyla birlikte Komisyona başvuru yapıldığını da açıkladı.
Temsilciler, ayrıca, o günlerde Atina’yı ziyaret etmekte olan AB Tarım Komiseri Marian Fischer Boel ile görüşüp, ona tütüncülerin şikayet ve taleplerini ilettiler. Tütün üreticilerine hiç umut vermeyen Boel, sübvansiyonların kesintisiz devam talebinin yerine getirilemeyeceğini, zira Komisyonun tütün dosyasını yeniden gözden geçirmeyi kabul etmediğini söyledi, bu konuda Avrupa Parlamentosuna sunulan önergenin de reddedildiğini anımsattı. Tütüncü temsilcilerini, Tütün Tüzüğünü değiştirmeye uğraşacakları yerde, sübvansiyon yerine verilmesi kararlaştırılan 567 milyon evroluk desteği, tütün üreticeleri lehine kullanmak üzere programlar hazırlamaya ve bu yönde çaba harcamaya davet etti.

Atina’daki miting, muhalefet yanlısı sendikacılar öncülüğünde düzenlendiği için, Tarımsal Kalkınma Bakanı Kontos tarafından destek görmedi ve hükümet yanlısı sendikacılar buna katılmayı reddetti. Buna rağmen bazı bakan ve iktidar partisi milletvekillerinin eyleme destek verdiği görüldü. Mitinge katılan milletvekilleri arasında Ahmet Hacıosman da vardı, Çetin Mandacı ise yine yoktu. Rodop-Sofulu Tütüncüler Grubu başkanı Sabri Şerif, mitinge katılım konusunda sağcı solcu ve hükümet yanlısı muhalefet yanlısı ikiliğinin bölgemizde de yaşandığından şikayet etti ve Atina’daki eyleme katılmak üzere bölgemizden 676 kişi yazıldığı halde, “son akşam birileri etek altından sopa gösterdikleri için” sonunda bunlardan ancak 436 kişinin geldiğini ve kiralanan otobüslerin bu yüzden dolmadığını ifşa etti.


Pahalılık ve enflasyon ve grevler
Çılgınca artışını sürdüren ham petrol fiyatı varil başına 125 doları aşarken, uluslararası ekonomik bunalıma da yol açıyor. Bu gidişle petrol fiyatının pek yakında 200 dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu artışın olumsuz sonuçları ekonomik ve politik gelişmelere damgasını vurmaya başladı bile. Kazançlı çıkan petrol üreten ülkeler ve tabiî petrol şirketleri.
Petrol fiyatlarındaki yükseliş yetmezmiş gibi, bu satırların yazıldığı sırada ikinci haftasına giren akaryakıt taşıyan tankerlerin grevi yüzünden ülke bir baştan bir başa petrol ve benzin sıkıntısı çekiyor. Yaşam tam anlamıyla felce uğramış durumda. Grevciler, rafinerlerden petrol çıkışını engelliyor ve akaryakıt satmaya devam eden birkaç bayinin önündeki araba kuyrukları uzayıp gidiyor. Böyle bir kuyrukta sırasını bekleyen bir sürücü, şaşkın ve mütebessim, televizyon muhabirine açıklıyor: “Biliyor musunuz, ben Almanım, böyle sahnelere hiç alışık değilim.” Almana söylemek gerek. Grev, kutsal bir haktır. Ve Yunanistan bir grevler cennetidir.
Yunanistan’da ilk kez nükleer enerji seçeneği tartışılıyor.
Uluslararası düzeyde başta tahıl ve tahıl ürünleri ile başka yiyecek maddelerinin fiyatlarında artışlar da almış başını gidiyor. Yoksul ülkelerde açlık kapıyı çalmaya başladı.
Alışverişe çıkan Yunanlı ev hanımı sepetini doldurmak için üç ay öncesine bakışla %30’a varan daha çok para harcamak zorunda kalıyor.
Yunanistan’da tarımsal üretimin yakına dek yoğun olarak işlenmekte olan pamuk ve şeker pancarı gibi ürünlerden buğday ve mısır gibi tahıl ürünlerine kaydığı gözlemleniyor.
Nisan sonu enflasyonunun yine %4,4’e ulaştığı açıklandı, ancak yurttaşın günlük yaşamına yansıyan pahalılık kat kat fazla. Yedi yıl içinde 1 evronun eski 100 drahmi düzeyine düştüğü hesap ediliyor.
Bu gibi karışıklıklardan birileri hep kazançlı çıkar kuralına en başta bankalar giriyor. Bankaların kazançları geçen döneme bakışla en az kazananında %50’den çok. Burada söz konusu olan meblağlar birkaç yüz milyon evrodan birkaç milyar evroya dek. Yunanlı ailelerin tüketim kredisi, konut kredisi ve kredi kartı yoluyla bankalara olan borçları dikey bir artışla milyarlarca evroya ulaşmış bulunuyor. Bunlardan taksitlerini ödeyemeyen ve bu yüzden konutları ve tüketim kredisiyle edindikleri arabaları haczedilip müzadeyeye çıkarılan kişilerin sayısı her geçen gün daha da büyüyor.


Halterde doping
Sporda doping kullanımını denetlemekle görevli uluslararası bir kuruluş olan WADA tarafından Pekin Olimpiyatlarına hazırlanmakta olan Yunan halter millî takım atletlerinde yapılan ani bir denetim, neredeyse tüm takımın çok etkili ve uzun vaadede sağlık için tehlikeli bir doping maddesi kullanmış olduğunu ortaya çıkardı. Spor camiasında bomba gibi patlayan haber, elde ettiği başarılarıyla ulusal kıvanç konusu olan ağır kaldırma sporunun ününe gölge düşürdü. Bir Çin şirketinden aminoasit olarak alınan maddeye şirket tarafından yanlışlıkla doping hormonunun da karıştığı ve bunun bilinmeden atletlere verildiği iddiası tabiî kimseyi ikna etmedi. Yunan halter millî takımının büyük başarılara imza atmış İstanbul Rum kökenli çalıştırıcısı Hristos Yakovu görevinden istifa etti. Doping skandalı, konuyla ilgili geniş bir tartışmanın açılmasına neden oldu. Bu çerçevede, performanslarını artırmak ve birinci gelmek amacıyla Yunanistan’da atletler arasında doping kullanımının yaygın bir hal aldığı ve yetkililerin buna göz yumduğu ifşa edildi. Haltercilerde yapılan ikinci denetim de yasak madde için olumlu çıkınca, şimdi Yunan halter millî takımının her çeşit uluslararası karşılaşmalardan iki yıl boyunca dışlanmayla cezalandırılması bekleniyor. Bu satırların yazıldığı sırada, son uluslararası yarışmalarda madalya kazanmış bir Yunanlı yüzücünün de idrar muayenesinde aynı yasak hormonu kullanmış olduğu saptandı. Doping olayının çok yaygın olduğu ortaya çıkıyor.

Zahopoulos skandalı
İki aya yakın bir süre gündemi işgal etmiş Zahapulos skandalına karşı medianın ilgisi son bulmuş görünüyor. İntihar teşebbüsünden sonra haftalar boyu ölümle pençeleşen Kültür Bakanlığı eski genel sekreteri Zahopulos, kendine geldikten sonra savcıya ifade verdi ve bazı kişiler tarafından santaja maruz kaldığını ileri sürerek, eski çalışma arkadaşı ve metresi Çeku’yu, Çeku’nun iki avukatını ve gazeteci Themos Anastasiadis’i suçladı. Kültür Bakanlığındaki yolsuzluk iddiları doğrulanmadı. Skandala adı karışan Anastasiadis’in olayı ucuz atlatacağı tahmin ediliyor. Yine skandala adı karışan Ekonomi Bakanlığı Özel Denetim Servis şefi Kladas, sonunda gecikmeli olarak görevinden istifa etti (veya uzaklaştırıldı). Zahapulos skandalı yüzünden ND parlamento grubundan ihraç edilen milletvekili Kukodimos’un pek yakında yuvaya yeniden döneceği haber veriliyor. Böylelikle, son dönemde Başbakan Karamanlis ve hükümete pek kafa tutmaya başlayan Kültür Bakanlığı eski müsteşarı milletvekili Petros Tatulis’i Mecliste salt çoğunluğu muhafaza ederek ND’den ihraç etme olanağı da doğmuş olacak.


SİYASİ GÜNDEM

Geçtiğimiz ay önce Sosyal Sigorta Yasası ve daha sonra “Üsküp sorunu” kırk satırdan geçti.
Meclis görüşmelerinin son safhasında SİNASPİSMOS sosyal sigorta yasasıyla ilgili halk oylaması yapılmasını öneriverdi. Muhalefet uygulamakta altta kaldığını hisseden PASOK, sonraki gün o da hükümet aleyhinde güvensizlik önergesi sundu. İki muhalefet partisi, sosyal sigorta yasasının geçmemesi için ellerinden geleni yaptıklarını göstermek istiyorlardı. Önce bu iki önergenin görüşülüp oya konulması gerekiyordu. İki önerge de ND’nin %50+2 oy çoğunluğuyla reddedildi. Bu süreç, tasarının yasalaşmasını bir hafta geciktirmekten başka bir işe yaramadı. Bu yasa, sosyal sigorta reformunun özel sektör bölümünü düzenliyor. Kamu sektörüyle ilgili olanı daha sonra hazırlanacak.

Üsküp sorununa gelince. Başbakan Karamanlis, ad konusunda “her iki tarafın da kabul edeceği bir çözüm” bulunmaması halinde Nisan başlarında Bükreş’te yapılacak NATO zirvesinde Makedonya Cumhuriyeti’nin NATO üyeliğini veto edeceğini ilan etmişti. Yunanistan, daha önce, BM arabulucusu Matthew Nimetz’in son önerisi “Makedonya Cumuriyeti-Üsküp” adını reddetmişti. Amerika, ad konusunda bir anlaşmaya varılmasa bile, Hırvatistan ve Arnavutluk ile birlikte komşu ülkenin FYROM adıyla da olsa ille de NATO’ya alınmasıda ısrar ediyordu. Ancak Karamanlis boyun eğmedi ve Yunanistan ile FYROM arasında imzalanmış olan ara anlaşmayı ihlal pahasına, buna göre Yunanistan komşu ülkenin uluslararası kuruluşlara üyeliğini engellemeyeceği konusunda bağımlanıyordu, FYROM’un NATO üyeliğini veto etti. Veto kullanımı konusunda tüm Yunan partileri Karamanlis’e destek verdi ve bu olay millî birlik ve beraberlik içinde kazanılmış bir millî zafer gibi sergilendi. Bu hal, Yunan kamuoyunu daha milliyetçi ve uzlaşmaz bir konuma itmiş görünüyor. Karamanlis, iki tarafın da kabul edeceği ad üzerinde bir anlaşma sağlanmadığı takdirde FYROM’un AB üyeliği için başvurusunu da veto edeceğini ilan ediyor. “Her iki tarafın da kabul edeceği” ifadesi, kulaklarda “benim uygun göreceğim” olarak yansıyor ve pratikte gerçekten bu geçerli. Yunanistan, kendisinin üye olup ta veto hakkı bulunduğu kuruluşların kapısı önünde Makedonya Cumhuriyeti’ni rehine olarak tutuyor.
Bükreş zirvesinde bazı NATO ülkeleri doğrudan veya dolaylı olarak Yunanistan’ın yanında yer aldı. Fransa, cumhurbaşkanı Sarkozy’nin ağzından Yunan tezleri lehinde açık tavır koyan başlıca ülkeydi. FYROM’a destek veren ülkelerin başında Amerika’dan sonra Türkiye vardı. Türkiye, daha sonra, Makedonya Cumhuriyeti’ni ziyaret eden cumurbaşkanı Gül’ün ağzından bu desteği yineledi.
Yunanistan’ın vetosu, beklendiği gibi komşu ülkede büyük tepkilere ve milliyetçi duyguların kabarmasına yol açtı. Makedon cumhurbaşkanı daha ılımlı görünürken, başbakanın tavrı daha sert. Bu arada FYROM’da 1 Haziran tarihinde yapılacak erken seçimler ilan edildi. Seçimleri milliyetçilerin kazanması bekleniyor.
Yorumcular, Bükreş zirvesinin Amerikan cumhurbaşkanı Bush için bir hezimete dönüştüğüne işaret ediyorlar. Bush, bütün çabalarına rağmen, ne FYROM’u ne de Ukrayna ve Gürcistan’ı NATO’ya sokabildi. Son iki ülkenin NATO’ya alınmasına en çok itiraz eden Almanya idi. Rusya’nın tehditleri yer tuttu.
Ad konusundaki görüşmelerin Makedonya’daki 1 Haziran seçimlerinden sonra yeniden başlaması bekleniyor. Yunanistan’ın “Yeni Makedonya” adına onay verebileceği yönündeki fısıltıya PASOK sert çıktı ve bu adın komşu ülkedeki “kurtarılmamışlık” duygularını körükleyeceğini iddia ederek kabul edilmemesini istedi. Ancak Yunanistan’ın itirazları yalnızca komşu ülkenin adı ile sınırlı kalmıyor, Makedon ulusu ve Makedonca terimlerinin kullanımına da uzanıyor.

Bükreş zirvesinde olup bitenler, Yunanistan’da Amerikan aleyhtarlığını biraz daha yükseltti. Buna karşılık, başbakan Karamanlis’in hemen ardından Rusya’ya yaptığı ziyaret ve orada Rus doğal gazını Karadeniz’in altından ve Bulgaristan ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşıyacak “Güney Akım” boru hattının yapımıyla ilgili alaşmayı imza etmesi ile Rus ve Putin hayranlığını doruğa çıkardı. Karamanlis’in dört yıllık başbakanlığı süresince Putin’le yedi kez görüştüğü bildiriliyor. Rus cumhurbaşkanı Putin’in Karamanlis’in huzurunda Üsküp’ten üç kez Makedonya olarak söz etmesi bile görmemezlikten gelindi. Amerikan yetkililer ise Makedonya dedikçe toplu protestolara hedef olmaktan kurtulamıyorlar.
Amerika, Avrupa’nın enerji bakımından Rusya’ya bağımlı olmasından gelecek tehlikelere işaret ederken, Azerbaycan ve Orta Doğu doğal gazını Avrupa’ya taşıyacak ve Türkiye üzerinden geçen “TGİ” (Türkiye-Yunanistan-İtalya) ve “Nabucco” hatlarına destek veriyor.

İ.O.


AZINLIK İÇİNDEN

Avrupa Parlamentosunda “Yunanistan’da Tanınmayan Azınlıklar” konulu uluslararası panel
17 Nisan 2008 tarihinde Avrupa Parlamentosu (AP) binasında parlamento gruplarından Avrupa Özgür İttifakı (EFA), Avrupa Halkları Federal Birliği (FUEN) ile Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF) ve Yunanistan’daki Makedon Azınlığından Gökkuşağı-EFA partisinin katılımıyla “Yunanistan’da Yok Sayılan Azınlıklar, Batı Trakya Türkleri ve Makedonlar” konulu uluslararası bir panel düzenledi.
Panel öncesi yapılan basın toplantısında adı geçen kuruluşların temsilcileri gazetecilerin sorularını yanıtladılar.
Üç saaten çok süren panel başkanlığını, FUEN başkanı Hans Heinrich Hansen yürüttü. Önce H.H. Hansen, EFA başkanı Nelly Maes, ABTTF başkanı Halit Habipoğlu ve Gökkuşağı merkez komitesi üyesi Petros Kazias birer başlangıç-selamlama konuşması yaptılar.
Daha sonra sunumlara geçildi.
Avrupa milletvekili ve AP İnsan Hakları Alt Komisyonu ikinci başkanı Kinga Gal, “Balkanlarda Azınlıklar” konulu sunumunu okudu ve Avrupa’da azınlıkların himayesi konusuna değindi.
ABTTF adına toplumbilim yardımcı doçenti Halim Çavuşoğlu, “Batı Trakya Türkleri ve 19. madde mağdurları” başlıklı sunumunu okudu.
Sağlık nedeniyle etkinliğe katılamayan Pavlos Filipov Voskopulos’un “Yunanistan’daki Makedon Azınlığı” konulu sunumunu Petros Kazias okudu.
Yunanistan Helsinki Gözlemciliği temsilcisi Panagiotis Dimitras’ın konuşması “Yunanistan’daki azınlıklara karşı hoşgörüsüzlüğün hoşgörüsü” gibi çarpıcı bir başlık taşıyordu.
Romanyalı Macar kökenli AP milletvekili Lazslo Tokez’in “Balkanlar’daki azınlıklar: Hükümetlerle uzlaşma ihtiyacı” başlıklı sunumu yardımcısı Helen Struff tarafından okundu.
Son olarak Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi Boris Cilevics, “Avrupa Konseyi Standartları ve Yunanistan’daki Azınlıklar” konulu bir konuşma yaptı.
Sunumlarda özet olarak Türk ve Makedon Azınlıkların karşılaştıkları sorunlar ve onlara yapılan haksızlıklar dile getirildi, Yunanistan’ın azınlık haklarının himayesi konusunda Avrupa standartlarına bakışla geri kalmışlığına işaret edildi ve azınlık sorunlarının çözümü için hükümetle dialog kurulması gereğinden söz edildi.
Ardından dinleyiciler ile sunumcular arasında tartışmalar ve soru-yanıt bölümüne geçildi.

Ne yazık ki burada gerek basın toplantısı gerekse sunumlar ve ardından yapılan tartışma sırasında cereyan eden kayda değer birçok olaya ve dile getirilen önemli görüşlere yer veremiyoruz. Bunları, fırsat düştükçe, önümüzdeki sayılarda anlatmaya çalışacağız.
Panelin organizasyonunda görülen kusurlara rağmen oldukça başarılı geçtiği söylenebilir. Koyduğu hedeflere ulaşması bakımından ise, bunlar arasında Yunanistan’ın çağdışı ve Avrupa standarlarına uymayan azınlık politikalarını, azınlıklara uyguladığı baskıları, asimilasyonu ve homojenlik saplantısını vs ifşa etmek vardı, elde edilen başarının çok büyük olduğunu söylemek gerekir. Bu başarı, Yunan Dışişleri Bakanlığı ve Yunan partilerinin panel konusunda sergiledikleri histerik tepkiler, etkinliğe bozgunculuk yapmak üzere güdümlü olarak gönderildikleri gizlenemeyen kişiler ve daha birçok anlamsız ve kaba davranışlar sayesinde sağlandı. Bütün bunlar, azınlıkların dile getirdikleri şikayetlerin en büyük kanıtları oldu. Romanyalı Lazslo Tokez’in dediği gibi, “Yunanistan’daki azınlıkların durumu, Çavuşesku Romanya’sından da beter.”
İ.O.


Ankara’daki ekonomi toplantısı ve düşündürdükleri
4 Nisan 2008 tarihinde Ankara’da “Batı Trakya Türk Azınlığının Sosyo-Ekonomik Sorunları ve Çözüm Arayışları” konulu bir toplantı gerçekleştirildi.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı ve Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Genel Merkezi tarafından birlikte düzenlenen toplantıda, Yunanistan ile Türkiye arasında son yıllarda gittikçe artan ticaret ve bölgedeki daha başka olumlu gelişmeler çerçevesinde, Yunan ve Türk Trakya’sında ortaya çıkan yeni yatırım ve ekonomik kalkınma olanaklarına işaret edildi, Türk Azınlığının bunlardan nasıl yararlanabileceği ve bu yolda Türkiye’nin ve Türkiyeli yatırımcıların katkılarının neler olabileceği tartışıldı, Türkiye ve Avrupa’da yaşayan Batıtrakyalıların bölgeye yatırım yapmaya teşvik edilmesi ve Azınlık içinde müteşebbis ruhunun canlandırılması gerektiği vurgulandı.
Akarada’ki toplantıya Yunanistan’dan giden 35 ve Türkiye’de yaşayan 30 Batıtrakyalı iş adamı, dernekçi, politikacı ve ileri gelen kişiler katıldı.

Yukarıdaki haberi, basında okuduklarımızdan en nötr bir şekilde derlemeye çalıştık.
Türkiye’nin son dönemde Türk Azınlığa karşı gittikçe artan ilgisinin bir örneği ve kanıtı daha bu toplantı. Yunanistan’ın fobilerini kaşımaktan başka bir işe yarayıp yaramayacağını zaman gösterecek. Ana Vatan eğer Azınlığın ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmak istiyorsa, bunu davul zurnayla ilan etmenin gereği yoktu. Toplantıda bu yönde kayda değer hiçbir karar açıklanmadığına göre, asıl amacın gürültü çıkarmak mı olduğunu sorası geliyor insanın. Zira son dönemde Azınlık konusunda yalnızca gürültü çıkarmaya ve Yunanistan’ın fobilerini kaşımaya yarayan onlarca olay, gelişme ve demeç var. Bunlar tesadüfen ardarda gelmiş olamaz.
En çarpıcılardan birine işaret edelim. Bir süre önce İskeçe seçilmiş müftüsü Ahmet Mete’nin Ankara’da Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Tahsin Burcuoğlu’yla buluştuğu gururla ilan edildi. Bir azınlık temsilcisi ve din adamının Türkiye’de insan ve azınlık haklarıyla ilgilenen sivil örgüt kuruluşlarıyla, din adamlarıyla, hadi en fazla Dışişlerindeki Türk Azınlığının sorunlarına bakan yetkiliyle buluşup görüşmesi olağan sayılabilir. Ama MGK Genel Sekreteriyle buluşup görüşmesi nasıl gerekçelenecek? Ahmet Mete’nin Türkiye’nin güvenliğiyle ne ilişkisi olabilir ve MGK ile konuşacak nesi olabilir? Diyelim ki ikisi arasında Burcuoğlu’nun Atina büyükelçilik görevinden beri devam eden bir dostluk var ve özel görüştüler. Özel görüşmenin resmen ilan edilmesi mi gerekirdi? Bu hareket Yunanistan’da Azınlığa karşı olan fobileri depreştirmekten başka ne işe yaramış olabilir?
Her iki tarafta iki ülkenin yaklaşımını provoke etmeye çalışan odaklar var. Birileri bizim Azınlığı bu amaçta kullanmak istiyor.
Dikkatlerden kaçmayan bir başka ayrıntı: Üç azınlık gazetesinde söz konusu toplantının birkaç sayfalık haber ve yorumu, virgülüne dek tamamen aynı çıktı. Besbelli “tek ses, tek yumruk” sloganını doğrulamak için, ve bir sürü gibi hareket ettiğimizi. Tek sesli ve tek yumruklu “resmî” metinde toplantıdaki konuşmacıların adları ve konuşmalarının özetleri verilmiş, ama üç konuşmacı yok sayılmış, Ali Müminoğlu, Aydın Ömeroğlu ve Murat Yunus.
İ.O.

İskeçe Türk Birliği Genel Kurul Toplantısı
İskeçe Türk Birliği, kapatılma kararına karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açtığı davayı kazanmasının hemen ardından gerçekleştirdiği olağan genel kurul toplantısında yıllardan beri ilk kez böylesine kalabalık bir katılım gördü. 13 Nisan günü yapılan yönetim kurulu seçimlerinde 517 üye oy kullandı ve eski başkan Ozan Ahmetoğlu yeniden aynı göreve getirildi.


GEÇEN AYIN İÇİNDEN BÖLÜMÜNÜ PDF FORMATINDA İNDİRMEK İÇİN TUŞLAYIN

0 yorum: