GEÇEN AYIN İÇİNDEN

GEÇEN AYIN İÇİNDEN


Demokrasilerde siyasî partileri seçmen kapatır, yargı değil

Türkiye’de AK Parti aleyhinde açılan kapatma davası olayını yukarıdaki başlıkla yorumlamakla yetiniyoruz.

İ.O.

Kıbrıs gelişmeleri ve yeni çözüm arayışları

Azınlıkça’nın geçen sayısında, Rum kesimindeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunun arifesinde, Kıbrıs’la igili yorumumuzu şöyle tamamlıyorduk: “İster sağcı Kasulidis seçilsin isterse solcu Hristofias, Papadopulos saf dışı kaldıktan sonra, Kıbrıs sorununun perspektifi değişti.”

Ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini (komünist?) AKEL partisi başkanı Dimitrios Hristofias kazandı.

Ardından hemen Kıbrıs konusunda çözüm arayışlarına yönelik bir hareketlilik başladı. Dünyanın gözleri doğal olarak Hristofias’ın üzerinde, adanın birleştirilmesi için elinden geleni yapacağını söylüyor ve bu amaçla Kıbrıslı Türklerle uzlaşmaya hazır olduğunu hissettiriyor. Bu tavrıyla sempati toplayan Hristofias, birçok AB ülkesi tarafından ziyaret davetiyeleri aldı, ilk kez cumhurbaşakanı sıfatıyla AB zirvesine katıldı. BM, iki taraf arasında görüşmeleri başlatmak üzere Genel Sekreter Yardımcısı Paskoe başkanlığında bir heyeti Mart sonunda adaya gönderiyor. Daha önce Histofias ile Türk kesiminin Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat arasında bir ilk görüşme yapılacak. Bu arada AKEL’in Kıbrıslı Türklerle öteden beri iyi ilişkiler içinde olduğu, Hristofias ile Talat arasında kişisel bir dostluğun bulunduğu vurgulanıyor. Kısacası, uluslararası camia tarafından 2008 yılında bir çözüm çerçevesi üzerinde taraflar arasında anlaşmaya varılacağı umudu dile getiriliyor. Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan Batı, bu olayın bir istisna olduğunu ve başka ülkelerin de parçalanmasına örnek oluşturmayacağını temin etmek isterken, Kıbrıs’ın birleşmesine ağırlık vereceğini gösteriyor. Öbür yandan Kıbrıs’ın birleşmesi Talat ve Hristofias yönetiminde bu dönemde gerçekleşmezse, buradan öte bölünmüşlük kesinlik kazanacaktır, bu fırsat belki de son fırsatttır diye görüş bildirenler var.

Kıbrısla ilgili gelişmeler arasında 4 ve 5 Nisan tarihlerinde İsviçre’nin Zürih Üniversitesinde yapılacak “Kıbrıs için bir Kurucu Meclis Oluşturma Yolu” konulu akademisyenler düzeyinde uluslararası toplantı sayılabilir. Amacı, Kıbrıs’a yeni bir anayasa hazırlamaya taban oluşturmak. Rum lobisinin çabalarıyla gerçekleştiği anlaşılan ve inisiyatif heyetinin içinde Perakis gibi Yunan dışişlerinde görevli akademisyenin yanısıra, Yaluridis (Papadopulos’un danışmanı) ve İfestos gibi eski enosisçi Rum kökenli akademisyenler bulunan, Türklerin ise dışlandığı bu faaliyet, başarılı olmak için hiçbir nitelik taşımıyor. Ama besbelli Rum tarafının propagandasına hizmet etmiş olacak.

Adanın yeniden birleşmesi yolunda pek çok engeller var, biri en büyüğü, Annan Planının Rum toplumu tarafından reddedilmesine de bu neden olmuştu. Uluslararası camia tarafından adanın meşru yönetimi olarak tanınan Rum hükümeti, birleşmiş bir Kıbrıs’ta devlet erkini Türklerle paylaşmak istemeyen Rum kamuoyunu ikna edecek güçte görünmüyor. Hristofias samimî olabilir, ama değiştiğini kimsenin iddia edemediği kamuoyunun büyük çoğunluğu karşısında geri yapacaktır. Annan Planı karşısında da böyle yapmıştı. Planı destekliyordu, kamuoyunun baskısı karşısında reddettiğini ilan etmek zorunda kaldı. Bu kez söylem olarak birleşmeden yana olacak, ancak bunun gerçekleşmesi için öne sürdüğü şartları kamuoyunun baskısıyla gittikçe sertleştirerek, veya sertleştirmek zorunda kalarak, Türk tarafının kabul edemeyeceği yenilerini ortaya atacak. Bu, bizim öngördüğümüz olumsuz senaryo. Bu arada Kıbrıs Türkleri üzerindeki izolasyonlar yumuşadıkça ve Rum tarafının zaten bilinen tavrı daha da kesinlik kazanınca, Türklerin de birleşme sevdası soğuyacaktır. Kıbrıs’ın birleşmesine olumsuz etki yapan bir başka olay da, AB ile Türkiye arasındaki üyelik görüşmelerinin AB tarafından bir oyalama taktiğine dönüştürülmüş olması. AB, Türkiye üzerindeki nüfuzunu yitiriyor.

Hristofias seçilir seçilmez ilk ziyaretini Atina’ya yaptı ve Atina’da herkesle görüştü. Bu ziyaret sırasında ilginç demeçlerinden biri de, Talat’ı ve Kıbrıs Türk toplumunu Türkiye ile olan göbek bağını kesmeye davet etmesi oldu. Hemen devamında sözlerini şöyle tamamladı: “Herhalükarda ben şahsen hiçbir ana vatanın denetimi altında hissetmiyorum kendimi. Yunanistan’la şahane bir işbirliği içindeyiz, kesinlikle doğru ve eşdeğerli bir işbirliği bu. Elbette Yunanistan’ın desteğini amaçlıyoruz, bunun yüz nedeni var.”

Tam o günlerde Ankara’yı ziyaret eden Mehmet Ali Talat ta, aklına gelseydi, herhalde Hristofias’a ve Rum toplumuna Yunanistan’la olan göbek bağını kesmesi için tıpkısı bir çağrıda bulunurdu, Türk toplumunun bunu çok daha önceleri başardığını anımsatarak. Türkiye ile olan işbirliğine gelince, kendisinin de bunu şahane ve kesinlikle yerinde bulduğuna işaret ederdi. Elbette Kıbrıslı Türkler de Türkiye’nin desteğini amaçlıyorlardı, yalnızca yüz nedenle değil, belki bir fazlasıyla, yüz bir nedenle.

Hristofias ile Talat arasındaki ilk görüşme 21 Mart günü yapıldı. İki lider de görüşmenin olumlu geçtiğini söylediler. İki toplum arasında silahlı çatışmaların başladığı ve Lefkoşa’nın ikiye bölündüğü 1963’ten beri 45 yıldır kapalı olan Lidra caddesinin açılmasına karar verildiği açıklandı. Daha sonra yeşil hat noktasında kapanmış diğer yollar da açılacak. Görüşmeleri yürütmek üzere çalışma grupları ve teknik komisyonlar oluşturulacak. İki liderin ikinci randevusu üç ay sonra.

İ.O.

Bakoyanni ve başörtüsü

Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, dünya kadınlar gününde AK Partinin düzenlediği etkinliğe konuşmacı olarak davet edildi ve bu münasebetle 7-8 Mart tarihlerinde Ankara’ya resmî olmayan bir ziyarette bulundu. Bu çerçevede önce Türk Dışişleri Bakanı Ali Babacan’la görüşen Bakoyanni, iki bakanın birlikte düzenledikleri basın toplantısında (Rum kesimindeki cumhurbaşkanlığı seçimleriyle meydana gelen değişikliği kastederek) Kıbrıs sorununun çözümü için bir pencere açıldığını ve (Annan Planından söz etmekten özenle kaçınarak) Kıbrıs’ta taraflar arasında imzalanan 8 Temmuz 2006 anlaşmasının yeni bir çözüm sürecini başlatabileceğini söyledi. Babacan da, Kıbrıs sorunu için 2008 yılında önemli bir fırsat penceresi açıldığını kabul etti ve (Türkiye’nin son dönemde hangi konuya ağırlık verdiğini göstererek) iki tarafın artık azınlık sorunlarını da açıkça tartıştıklarına ve çözüm için gerekli siyasî iradeye sahip olduklarına işaret etti.

Bakoyanni daha sonra Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşakanı Gül ile görüştü.

Bakoyanni’in “Yerel Yönetimlerde Kadın” konulu konferansta yaptığı konuşmada başörtüsü lehinde tavır koyması, laikçiler cephesinden tepkilere yol açtı. “Bazı kadınlar tercih haklarının ifadesi olarak başörtüsü kullanıyorsa, bunu niye yasaklayalım? Başörtüsü yüzünden insanlar haklarından yoksun edilmemeli. Başörtüsü, insan hakları ve laik devlet için tehdit değildir.” sözlerini CHP’den Mustafa Özyürek, Türkiye’nin içişlerine karışmak olarak niteledi ve Yunan Dışişleri Bakanını taraf tutmak, AK Partiyi de dışarıdan destekçi bulmaya çalışmakla suçladı.

AK Parti ile ND partisi aralarındaki aşkı hiçbir zaman gizlemediler ki şimdi gizlesinler? Bu aşkın bizim Azınlıktaki gayrimeşru çocuğu İlhan Ahmet, ne yazık ki son seçimlerde kendini meşrulaştıramadı.

İ.O.

Kosova’nın bağımsızlığı

Kosova’nın bağımsızlık ilanına Sırplardan tepkiler sürüyor. Sırbistan, Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan ülkelere karşı ateş püskürüyor ve “yalancı devlet” olarak adlandırdığı Kosova’dan asla vazgeçmeyeceğini haykırıyor. Başta Belgrad olmak üzere Sırbistan’ın çeşitli kentlerinde yapılan hadiseli protesto mitinglerine, Kosova’nın kuzeyinde Sırp azınlığın yoğun olarak yaşadığı Mitroviça bölgesinde Sırplar ile Kosova’da asayişi sağlamakla görevli uluslararası askerî birlikler (KFOR ve UNMIK) arasında silahlı çatışmalar eklendi. Çatışmalarda 80 Sırp gösterici ile 60 KFOR askerinin yaralandığı ve Ukraynalı bir askerin öldüğü bildiriliyor. Mitroviça’da sıkıyönetim ilan edildi ve NATO, çatışmaların durmaması halinde Sırplara karşı sert önlemler alacağını açıkladı. Priştine’deki Arnavut hükümetini tanımayan Mitroviça bölgesindeki Sırplar, Sırbistan’la birleşmek istiyor. NATO ve Batı, Kosova’nın bölünmesine karşı çıkarken, Sırpların ve diğer azınlıkların, bunların arasında Türkler de var, güvenlik, hak ve ayrıcalıklarını güvenceye bağlıyor. Priştine’de ilk elçilik açan ülke Almanya oldu. Bu arada Kosova yüzünden Sırbistan’da hükümet istifa etti, bir ay sonra seçimler yapılacak. Sırbistan’da iki ay önce yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini az farkla AB yanlısı Boris Tadiç kazanmış ve Rus yanlısı aşırı milliyetçi Nikoliç kaybetmişti. Kosova’nın bağımsızlık ilanından sonra şimdi Mayıstaki parlamento seçimlerini Rus yanlısı cephenin kazanması bekleniyor. Sırbistan’ın en büyük destekçisi olan Rusya, Kosova’nın başka ülkelerdeki ayrılıkçı hareketlere örnek oluşturacağına işaret edip duruyor ve bu yolla Batıyı tehdit ediyor. Yeniden süper güç haline gelmeye başlayan Rusya, stratejik hedeflerinden birinin tamamen Batının etkisine giren Balkanlar’a Sırbistan yoluyla el atmak olduğunu gizlemiyor. Öbür yandan Rusya, eski Sovyetler Birliği ülkelerinde her çeşit ayrılıkçı hareketi kışkırtmaktan geri durmuyor ve Kosova’nın bağımsızlığından sonra “öç” almak istediği ilk ülkeyi işaret etti bile, Gürcistan. Gürcistan’ın Rus etkisi altındaki Abhazya ve Güney Osetya özerk bölgeleri, Kosova gibi bağımsızlıklarının tanınmasını istediler.

Eski Yugoslavya “İmparatorluğunun” dağılmasına karşı çıkan tek ortak, ortaklardan en kalabalık nüfuslusu, en militaristi ve en milliyetçisi ve diğerleri üzerinde baskı kuranı, Sırbistan idi ve dağılma olayını hep kendisine karşı yönelik bir hareket gibi göstermek istedi, dağılan sanki Yugoslavya değildi de Sırbistan’ın kendisi idi. Sırplar, son olarak soydaş, dildaş ve dindaş Karadağ’la olan ortaklıklarını bile koruyamadılar. Kosova’nın bağımsızlığı konusunda tavır belirlerken önce şöyle bir soruya yanıt vermek işleri kolaylaştırıyor: Eski Yugoslavya’nın o da bir çeşit ortağı olan Kosova’nın bağımsızlığı, Sırbistan’a karşı yönelik bir ayrılıkçı hareket midir, yoksa Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Makedonya ve Karadağ’dan sonra eski Yugoslavya’nın dağılma sürecinin son halkası mıdır?

İ.O.

Başpiskopos İeronimos

İeronimos’un başpiskoposluk tahtına oturmasından sonra Yunan Kilisesinde yaşanmaya başlayan değişimler anlatılmaya değer.

Son dönemde Kilise iki önemli konu hakkında tavır koymaya çağrıldı, “Üsküp sorunu” ile geleneksel evliliğe alternatif oluşturan “özgürce birarada yaşama sözleşmesi”. Bunlardan birincisinde düzenlenen mitinglerde Kilisenin yine başı çekmesi istendiğinde, İeronimos yapılan daveti geri çevirdi. Birarada yaşama sözleşmesi ile ilgili olarak ta yeni düzenlemeye anlayışla yaklaştığını söyledi. Hristodulos döneminin kapandığını gösteren başka işaretler de var.

Gerçi İeronimos, Makedonya davası ile ilgili etkinliklere bazı metropolitlerin, bunların başında Selanik metropoliti Anthimos var, katılımını engelleyemedi. Sonra, birarada yaşama sözleşmesi konusunda Daimî Ruhanî Meclis’in çıkardığı ve İeronimos’un daha önce dile getirdiği görüşlerle tamamen çelişen zehir zemberek açıklama, Hristodulos’u aratacak nitelikteydi ve herkesi şaşırttı. Açıklamayı basın sözcüsü sıfatıyla Anthimos okudu, sonradan redaktörünün de kendisi olduğu öğrenildi. Basın, İeronimos’un Anthimos tarafından oyuna getirildiğini yazdı. Ortaçağ anlayışıyla kaleme alınan açıklama, Kilisenin yalnızca ortodoks usulü dinî nigahı tanıdığını ve önümüzdeki günlerde yasalaşması beklenen “birarada yaşama sözleşmesi” ilişkisinin zina kabul ettiğini söylemekle kalmıyor, 1983’ten beri geçerli medenî nikah ilişkisinin da zina ve gayrimeşru olduğunu ilan ediyordu. Ortalığı karıştıran bu açıklamadan sonra medenî nikahla evlenmiş bazı vatandaşların Ruhanî Meclis aleyhinde hakaret davası açacakları öğrenildi. İeronimos’un Anthimos ve grubu karşısında soğukkanlılığını yitirmeye başladığını yazıyor basın.

Anthimos’un Dedeağaç metropolitliğini bırakıp Selanik’e geçişiyle Trakya’da azınlık (ve çoğunluk) toplumu olarak ne büyük bir beladan kurtulduğumuzu biz biliyorduk, bilmeyenler de şimdi öğreniyor.

Bu arada İeronimos’un girişimiyle Atina’da Müslümanlar için mezarlık olarak kullanılmak üzere kilise arazilerinden 30 dönümlük bir alanın tahsis edileceği öğrenildi.

İ.O.

Türkiye’nin Kuzey Irak harekâtı

Türkiye PKK terör örgütünün Kuzey Irak’taki üstlerini yok etmek amacıyla kara harekatı düzenledi. Türk Silahlı Kuvvetleri, Irak’ın kuzeyinde üslenmiş PKK terör örgütü mensuplarını etkisiz kılmak ve örgütsel altyapıyı kullanılmaz hale getirmek maksadıyla, Türk Hava Kuvvetleri ile desteklenen sınır ötesi kara harekatı gerçekleştirdi. Harekat 21 Şubat Perşembe günü başladı ve 29 Şubat 2008 günü sona erdi.

“Ergenekon” konusunda gelişmeler

Türkiye’de Ergenekon terör örgütü ilgili gelişmeler, son üç aydır yazılı basının ve televizyonların neredeyse baş konusu durumunda. Hatırlanacağı üzere Ergenekon hakkında açılan davayı geçen sayımızda işlemiştik. Geçen bir ay içerisinde yeni gelişmeler olunca ve soruşturma kapsamında yeni tutuklamalar yapılınca son durumu tekrar belirtmemiz gerek.

Mart ayında, Ergenekon terör örgütü soruşturması kapsamında yeni tutuklamalar gerçekleşti. İlk başta Cumhuriyet gazetesi yazarı İlhan Selçuk , eski İTÜ Rektörü Alemdaroğlu ve İşçi Partisi Lideri Doğu Perinçek gözaltına alındı. Doğu Perinçek tutuklandı, diğerleri ise serbest bırakıldı.

0 yorum: