Azınlığın yakın geçmişine bir göz atarken

Azınlıkça
Sayı:32
Eylül 2007
Yazı Dizisi
İbram Onsunoğlu

Azınlığın yakın geçmişine bir göz atarken

Refika Nazım’ın anısına

-K-

13 Şubat 1983 Eşekçili olayları
13 Şubat, Yakalıların 3. kez yürüyüşe giriştikleri tarihtir. O gün yine önce Eşekçili camiinde genel kurul toplantısı yapıldı. Bu toplantı daha öncekiler kadar kalabalık değildi, Takımın el altından yürüttüğü engelleme çabaları semeresini vermişti.
Takımı niye dışlamadık
Yıllar sonra Yakalı bir dostla sohbet ediyoruz, 1983 kışındaki mücadelede ve toplantılarda hiç yer almayanlardan. Nedenini soruyorum. “Yahu biliyorsun” diyor, “o zaman o toplantılarla ilgili o kadar çok şey söylendi ki, etkilendim, katılmamaya karar verdim.” Hayır, o zaman bilmiyordum, çoğunu çok sonraları öğrendim. Gümülcine Müftüsünün Takım üyeleriyle birlikte akşamları bir (veya birkaç) kez Yaka’ya çıkıp halkı mücadeleden vazgeçtirmek için uğraştıklarını da direniş sona erdikten sonra öğrendim. Biz, Takımın başlayan mücadelenin liderliğini ele geçirmek için çalıştığını sanıyorduk yalnızca, ve bunu olağan karşılıyorduk, beceremeyeceğini de biliyorduk ve onun için rahattık, el altından geniş bir sabotaj hareketine girişebileceğini aklımızdan bile geçirmiyorduk. Öbür yandan açık toplantılarda Takım üyelerinin söyleminin keskinliği bizimkini zaman zaman beş geçiyordu. Tam profesyonelce bir provokatörlük. Örneğin Hasan Hatipoğlu, tarlaları kamulaştırılan kişileri bu arada belirlenmiş olan kamulaştırma bedelini tahsil etmemeleri için sürekli teşvik ediyordu gazetesi Akın’da. Tazminatı tahsil etmek demek, kamulaştırmayı kabul etmek, mücadeleden vazgeçmek ve davaya ihanet demekti, böyle yazıyordu. Bunu direniş durduktan sonra da devam ettirdi. Kimse, buna en çok ihtiyacı olanlar bile, tazminatı tahsil etmeye gitmedi, her şey bittikten sonra bile. Birçok kişilerin paracıkları yandı. Bu arada yine Hatipoğlu, kamulaştırmanın iptal edileceğine dair her tarafta “yeşil ışıklar” görüyordu, ve bunu neredeyse garanti ediyordu, kamulaştırmanın iptal edileceğine dair o meşhur “Londra’dan haber aldım” sözü de onundur. Dipsiz bir demagoji ve umut ticareti, ama etkileyici bir mantığa sahipti.
“Yaka’daki toplantıları komünistler düzenliyor” iddiasını da pek gayriciddi bulmuş ve önemsememiştik. Bu iddianın ciddi bir raporculuk konusunu oluşturduğunu da sonradan kavrayacaktık. İlgili bir olay daha: Kalabalık azınlık heyeti Atina’dayız, sonraki sabah Dışişlerinde Yannis Kapsis’le randevumuz var, akşam yemeği için hep birlikte bir lokantaya gittik. Mehmet Nuri bana “Aga” dedi, bu yakınlarda eczanesi olan bir asker arkadaşım var, onu görmek isterdim, benimle gelir misin?” Gruptan ayrıldık, o arkadaşı gördük, bir çeyrek yirmi dakika sonra lokantaya döndük. Hafız Yaşar atıldı, “Bir günahımızı söyleyeceğim, doktor” dedi, “gıyabınızda burada sizi çekiştirdik. Dendi ki, Mehmet’in bir arkadaşını görecekleri sözü palavra. Gerçek olan, İbram’ın Mehmet’i alıp KKE bürolarına götürdüğü. Orada yarınki görüşmelerde neler söyleneceği konusunda partiden direktif aldılar.” Gülüştük.
Yaka Direnişi durdurulduktan az sonra, Takım, Türkiye’de çıkan milliyetçi ve aşırı sağcı Töre dergisinde Ahmet Aydınlı imzalı bir makaleyi çoğaltıp dağıttı. Makalede Yaka mücadelesini başlatanlar solcu gençler olarak suçlanıyor, ne yaptığını bilmeyen, ve sonunda 13 Şubatta onların ağabeylerinin yardımına (!) sığınmak zorunda kaldıkları iddia ediliyordu. BTTDD’nin eski başkanlarından MİT’çi Aydınlı, makalesinde Takımın kendisine verdiği bilgiler doğrultusunda olayları tahrif ediyor ve mücadeleye çamur atmaya çalışıyor, ama bunu pek te beceremiyordu. Herhalükarda iletilmek istenen mesaj, Yaka hareketine Ana Vatan Türkiye’nin kuşkuyla baktığı ve onaylamadığı idi ve bu açıdan makale misyonunu layıkıyla yerine getiriyodu.
Yaka Direnişi başladığında Almanya’daki Batıtrakyalılar da yürüyüş düzenlediler, daha başka destekleme girişimlerinde bulundular. Gurbetçiler Azınlığın mücadele gündemine ilk kez bir yıl önce İnhanlı Direnişinde girmişlerdi. Takım oraya da el attı. Sendikacı bir soydaştan dinliyorum, bir Takım üyesi onları Yaka’da başlayan mücadele konusunda telefonla bilgilendiriyor: “Efendim, Yaka’daki kamulaştırmanın iptal edilmesi için her şey yolunda gidiyormuş. Hükümet bunu gerçekleştirme hazırlıkları içine girmiş. Ama yerel güçler ve Vilayet buna karşı çıkıyormuş ve Yaka’daki kavgayı onlar örgütlemişler, karışıklık çıksın da kamulaştırmanın iptali engellensin...”
Takımın sabotajını görmüyorduk veya görmek istemiyorduk. Yoksa önlem alıp, onları dışlamaya kadar gidebilirdik, buna gücümüz vardı. Kamuoyu bizden yanaydı ve, politik duyumu bizden daha duyarlı, bunu istiyordu da. Ama biz, Azınlıkta birlik adına ve herkese ihtiyacımız var inancıyla gevşek davrandık.
Sabahattin Galip’in tavrı
Mehmet Nuri’nin ağzı pek sıkıdır, gereksizce sıkıdır. Yaka müdürü olarak Takımın faaliyetlerinden haberdar oluyordu, ama bilgi aktarmıyordu. Örneğin eski milletvekili Sabahattin Galip’in tavrı hakkında. Haki, sonraları birkaç kez İleri’de hep yazdı, Sabahattin Galip’in de direnişi sabote etmek isteyenlerin arasında olduğunu ve Eşekçili’ye gidip yürüyüşten vazgeçilmesi konusunda Mehmet Nuri’ye baskı yaptığını. Mehmet Nuri’den ise bu iddiayı ne doğrulayan ne de yalanlayan bir tepki. Ağız sıkılığının bu kadarına da pes doğrusu. Sabahattin abiyle ilgili benim izlenimlerim ise tam tersi, yani onun Yaka Direnişini hararetle desteklediği yönünde, engelleyici hiçbir hareketine şahit olmadım. Haki’nin öteden beri Sabahattin Galip’e olsun, Salahattin Galip’e olsun muhalefet ettiğini biliyorum ve araya kişisel konular girince nesnelliği nasıl rafa kaldırdığını ve hırslarına nasıl yenildiğini de biliyorum.
S. Galip, Takımın kenarındaydı, ortasında değil. Ortasında Hasan Hatipoğlu vardı, o orada olduğuna göre S. Galip olamazdı, aralarındaki çelişkiler öylesine derin ve “tarihî” idi. Nitekim Atina dönüşü Müftülükte yapılan Yüksek Kurul toplantısında Eşekçili’deki genel kurullar yerine Yüksek Kurulu savunan H. Hatipoğlu’na karşı “Yüksek Kurul yoktur!” diye haykırmıştı ve bu yüzden aralarında kavga çıkmıştı. S. Galip, Takımın boykot ettiği ilk genel kurul toplantısında yoktu. Boykot çağrısına uyduğundan mı? Bana o tarihte Türkiye’de bulunduğunu söylemişti. Diğer tüm toplantılarda oradaydı, Yaka’daki ve Müftülükteki, Atina heyetinde yer aldı, Dışişlerinde Kapsis’le çatıştı, Yakalıların mücadelesini hep savundu, Takımla özleştiğine hiç tanık olmadım. Yeri gelmişken şimdi burada onun anısını savunmak gereğini duyuyorum.
Haki’nin sözünü ettiği olay, yasaklanan ilk yürüyüşün arifesinde gerçekleşmiş olmalı, 17.1.1983 pazartesi gecesi. Ο gün Gençler Birliği’nde öğleden sonra S. Galip’le karşılaştım, spor giyinmişti, ayağında çizmeler, böyle bir kılıkla kendisini hiç gördüğüm yoktu. “Ben yarınki yürüyüş için Yaka’ya şimdiden gidiyorum.” dedi. “Yakalılara cesaret vermeye. Baksana, Yakalıları korkutma hareketi başlamış, köylerde geceleri silahlar patlıyormuş, evleri taşa tutuyorlarmış. Bu gece Eşekçili’de Mehmet Nuri’lerde yatacağım. Mehmet benim uzaktan akrabam olur.” Haki, olaya son değinişinde nihayet ayrıntıya girmiş, o gece Mehmet Nuri’nin kendisine Eşekçili’den defalarca telefon ettiğini ve S. Galip’in yarınki yürüyüşü iptal etmesi için kendisine baskı yaptığını söylediğini yazıyordu. Ben ikna oldum, olayın doğruluğuyla ilgili çekince bildirmeme gerek yok artık. Haki’nin Yaka Direnişi ve öncesi ve sırasında Mehmet Nuri’ye danışmanlık ettiğini biliyorum. Ama burada kendi tanıklığımı da açıklamak zorundayım. Ben, Yaka Direnişi boyunca S. Galip’in herhangi bir falsosunu yakalamadım. Mehmet Nuri o günlerde yürüyüşü iptal etmek ve direnişi durdurmak için çok kişilerden ve çok taraflardan baskı görüyordu. Bunlara yürüyüş arifesinde S. Galip’in de katılmış olmasına şaşmamak elde değil. Çünkü aynı S. Galip bir kaç saat önce bana yarınki yürüyüş için Yakalılara cesaret vermeye gideceğini söylüyordu. S. Galip hayatta olmadığına göre, konuya Mehmet Nuri’nin kendisinin bir açıklık getirmesi gerek artık.
Şimdi burada normal anlatıma ara verip bir parantez daha açıyorum.

EŞEKÇİLİ CAMİİNDE YAPILAN İLK GENEL KURUL TOPLANTISININ TUTANAĞI
Yaka Direnişinin anlatımında ayrıntıya girdik. Daha da ayrıntıya girerek, aşağıda Eşekçili camiinde yapılan ilk genel kurul toplantısının tutanaklarını yayımlıyoruz.
“Azınlığın yakın geçmişini bilmiyorum. Öğrenmek istiyorum, ama kaynak bulamıyorum.” diye bir genç kızımızın gözlemine hedef olmuştum ya, ben hâlâ bu gözlemin etkisi altındayım. Konuyu uzatmam o yüzden. Bütün bildiklerimi ve elimdeki bütün belgeleri ortaya dökerek o gözleme yanıt verdiğimi sanıyorum.
Aşağıdaki tutanak, iki yazmanın müsvetteleri birleştirilerek, daha o günlerde tarafımdan tamamlanıp bir belge olarak yayımlanır hale getirilmiş ve bir süre sonra Trakya’nın Sesi gazetesinde yayımlanmıştı. İkinci ve üçüncü toplantı tutanaklarının da müsvetteleri elimde, onlara yeniden bir göz attım, iyi kayda geçirilmemiş ve yarım yamalak, yayımlanır hale getirmek neredeyse mümkün değil. Bunu zamanında yapmak gerekirdi, 24 yıl önce, hep aklımdaydı, ama vakit bulamamıştım. Hayretle gördüm ki, arşivlerimin arasında Gümülcine Müftüsü Hüseyinoğlu’nun başkanlık ettiği dördüncü ve son genel kurul toplantısının da tutanağı var, nereden elime geçmiş hiç anımsamıyorum. Bu son tutanak, iki müsvettesi birleştirilip tamamlanmış ve daktilo edilmiş şekliyle, Mehmet Nuri’nin eseri olsa gerek. Ama çok özet, herhalükarda bir belge, onu da yayımlasak mı?

TUTANAK
Trakya Üniversitesi ihtiyaçları gerekçesiyle yapılan toprak kamulaştırmasından zarar gören Yaka köylüleri adına Thamna köyü cemaatinin daveti üzerine, bugün, 26 Aralık 1982 Pazar günü saat 12:30’da, Thamna köyünde ve köy camiinde, öğle namazından sonra, Trakya Üniversitesi için kamulaştırılan “Yaka tarlaları” konusundaki son gelişmeleri ve yeni mücadele yol ve olanaklarını görüşmeleri amacıyla, Asomatos nahiyesi ahalisi ile Komotini ve Ksanthi’den davet edilen kişilerin katıldığı açık toplantı yapıldı.
Cami imamı bay Hafız Kadir cemaata, "hoşgeldiniz" dedikten sonra, Yakalıların kanser­leşmiş derdine ilgi gösterdikleri ve yapılan davete böyle kalabalık olarak icabet ettikleri için, Yakalılar adına misafirlere teşekkür etti. İşledikleri biricik topraklarının bu kadar geniş kap­samlı olarak kamulaştırılmasından dört Yaka köyünün geçim sıkıntısıyla karşı karşıya kal­dığını; köylülerin gelirlerinin her geçen yıl daha da azıldığını; özel olarak Thamna köyünün gelirlerinde % 50'yi çok aşan bir düşüş kaydedildiğini; bu düşüşün her geçen yıl daha da arttığını; Yaka'nın ekonomisini sarsan ilk darbenin köylerin hemen kuzey sınırından başlamak üzere tepelere çam ekiminden sonra hayvancılığın kısıtlanması olduğunu; 3200 dö­nümlük toprak kamulaştırmasıyla Yaka'ya ikinci darbenin indirildiğini; böylece civar köyle­rin artık büsbütün bozulma tehlikesiyle karşılaştığını; yeni hükümetin kamulaştırılan alanı daraltacağına dair doğan kimi umutların da birkaç haftadır yürütülen alt yapı çalışmalarının başlamasıyla boşa çıktığını; bunun üzerine köylülerin dertlerini daha geniş bir şekilde du­yurmak, destek sağlamak ve dayanışma aramak için bu toplantıyı düzenlemeyi kararlaştırdıklarını anlattı ve toplantıya başarılar diledi.
Ardından sözü Asomatos nahiye müdürü bay Mehmet Nuri aldı. Nahiye müdürü, konuşmasında, Trakya Üniversitesi inşaası için Asomatos nahiyesi yöresinden 3200 dönümlük işlenen verimli arazinin zorunlu kamulaştırmaya tâbî tutulmasından sonra nahiye halkının büyük sosyo-ekonomik sorunlarla karşı karşıya kaldığını söyledi. Bu kamulaştıımanın böl­ge halkına yarattığı sorunlara Yönetimin, ne varmış ne yokmuş gibi, tamamen ilgisiz kaldı­ğından yakındı. Söz konusu arazide beş yıl boyunca hiçbir çalışma yapılmamışken, son haftalarda buldozörlerle düzleme çalışmalarının başlamasıyla, Yönetimin kamulaştırma işini yeniden gözden geçireceği yolundaki kimi üstü kapalı söz vermelerin ve bunlardan doğan umutların artık boşa çıktığını; son olarak yeni nahiye meclisinin, Milli Eğitim Bakan Yar­dımcısı Papathemelis'e Komotini'yi ziyaretinde "Yaka tarlaları" davasıyla ilgili bir muhtıra verdiğini; muhtıraya karşılık alınamayınca köylülerden bir heyetle Bakan Yardımcısının Atina'da bizzat makamında ziyaret edildiğini; heyetin, Papathemelis'in ağzından, kamulaştı­rılan arazinin artık hükümet için bir görüşme konusu olamayacağını; hükümetin inşaat çalışmalarına başlamakta kararlı olduğunu; arazinin azaltılamıyacağını; hatta inşa edilmeye­cek yerlerin bile, geçici olarak ta olsa, köylüye işlemeye geri verilemiyeceğini dinlediğini anlattı. Bu yeni gelişmelerden sonra "Yaka tarlaları" konusunda bundan öte artık neler ya­pılması gerektiğini tartışmak üzere bütün ilgili ahali ile Azınlık ileri gelenlerinin ve her ilgi duyan başkasının katıldığı bu toplantının düzenlenmesine nahiye halkı tarafından karar ve­rildiğini ve daveti ve yükümlülüklerini Thamna cemaatinin üstlendiğini söyledi ve toplantı çalışmalarının başarılı geçmesini diledi.
Topluluktan bir ses, toplantıyı yönetmek üzere bir divan başkanı seçilmesini önerdi. Bir başka ses, divan başkanlığına doktor bay ibram Onsunoğlu'nun seçilmesini istedi. Millet­vekili bay Hafız Yaşar Mehmetoğlu, toplantıyı nahiye müdürü Mehmetoğlu, toplantıyı nahi­ye müdürü Mehmet Nuri'nin yönetmesinin daha uygun olacağına inandığını söyledi. Mil­letvekili bay Ahmet Mehmet, divan başkanlığına Onsunoğlu'ndan başkasının önerilmesini istedi, ve kendisinin de Mehmet Nuri'yi onayladığını söyledi. Divan başkanlığı için başka ad önerilmeyince, Mehmet Nuri, kendisinin Onsunoğlu başkanlığı kabul etmemesi halinde ancak aday olmak istediğini ve kendisinin de Onsunoğlu'nu önerdiğini söyledi. İbram On­sunoğlu'nun divan başkanlığına getirilmesi önerisi oylamaya konuldu ve oy çoğunluğu ile kabul edildi.
Divan başkanı seçilen Onsunoğlu, tutanak yazmak için topluluğun iki yazman göster­mesini istedi. Yazman olarak bay Naim Kadıoğlu ile bay İbrahim Tevfik seçildiler.
Divan başkanı: "Bugüne dek çeşitli safhalardan geçen Yaka tarlalarının kamulaştırıl­masına karşı verilen mücadele, Yönetimin zaman zaman konuyu yeniden gözden geçire­ceğine ve köylülerin kamulaştırma yüzünden karşı karşıya kaldıkları geçim sorunları ile il­gileneceğine dair doğan veya öyle gösterilen son umutların da kesin olarak boşa çıkma­sından sonra, artık yeni bir aşamaya giriyor. Yönetim için "Yaka tarlaları" dosyasının ka­panmış olduğu yetkili Bakan Yardımcısı Papathemelis'in ağzından bir kez daha dinlenmiş, nitekim iki haftadır kamulaştırılan arazide kimi alt yapı çalışmaları da başlatılmıştır. Bugü­ne dek bütün yargısal ve yönetimsel yollar denenmiş ve tüketilmiş, ancak olumlu bir sonuç alınamamıştır. Ama haksızlığa uğrayan Yakalı için mücadele bitmemiştir. Bitmemiştir ki, bugün böylesine kitlesel bir katılmayla, bütün ilgili köylülerin ve yazılı veya sözlü davetle gelen veya bütün bunlara lüzum görmeden toplantıyı duyup koşan cami dolusu bunca dayanışmacının hazır bulunduğu bu toplantı Yaka'da düzenliyor. Toplantıda Yakalının uğra­dığı haksızlığa, itildiği sefalete ve yok olmaya mahkûm edilişine karşı mücadelede kararlılı­ğı vurgulanacak, mücadelenin amacı duyurulacak, yeni mücadele yolları tartışılacak ve onları uygulama kararı alınacak. Bugüne dek sürdürülen yargısal ve yönetimsel girişimlerin öy­küsünü özet olarak bir kez daha dinlemekte yarar olur düşüncesiyle, bildiğim kadarıyla, dava avukatı bay Mehmet Müftüoğlu'na başvurulmuş ve kendisi ciddi bir rahatsızlık geçir­mekte olmasına rağmen toplantıya katılmak istediğini ve oradaki cemaate gereken bilgiyi vermeye hazır olduğunu bildirmişti. Rahatsızlığı müsaade etmemiş olsa gerek ki, Mehmet Müftüoğlu'nu topluluk arasında göremiyorum. Yakın geçmişte Yönetimin haksız bir işle­mine maruz kalarak toprağı elinden alınan bir başka Azınlık köyü Evlalon halkının direnişi, geçici olarak ta olsa başarıya ulaşmıştır. Evlalon köylüsünün tecrübesini, direnişe nasıl baş­layıp nasıl devam ettiğini, nelerle karşılaştığını dinlemek te yararlı olacaktır. Aramızda top­lantıya katılan kahraman Evlalon köylüleri de var. Evlalon direnişi tecrübesini anlatmak üzere, o direnişi başarıyla yönetmiş ve sorumluluğunu yüklenmiş avukat bay Orhan Hacıibram'ı çağıracağım. Ayrıca Evlalonluların kendilerini de dinlemek isterdik. Onların da bizzat tec­rübelerini anlatmalarını rica edeceğim. Ancak avukat Mehmet Müftüoğlu özürlü olarak top­lantıya gelemediğine göre, acaba kamulaştırma öyküsünü ve bugüne deyinki kamulaştır­maya karşı yürütülen girişimleri anlatmak istiyen bir başkası var mı?
Asomatos nahiyesi eski müdürü bay Hakkı Emin söz istedi.
Hakkı Emin, Trakya'da üniversite kurulmasına Cunta döneminde karar verildiğini; daha
önce başka yerler gösterilip tartışıldığı halde, hatta Komotini hastanesinin arkasındaki bağ­lıklar kamulaştırıldığı halde, üniversite kenti için Yaka'dan ilk defa 1976'larda söz edilme­ye başlandığını; konuyla eski cumhurbaşkanı Çaços'un bizzat ilgilenip eski vali Foteas'la Yaka'yı ziyaret ettiğini; olayı ilk kez kendisinin söylentilerden öğrendiğini; ardından üniver­site için kamulaştırılacak tarlaların Yaka'dan olmamasını isteyen bir muhtıraya köylüler­den imza toplandığını; bu muhtıranın Rodop valisine, ayrıca cumhurbaşkanına, başbaka­na, ilgili öbür bakanlara gönderildiğini; bu işi avukat Mehmet Müftüoğlu ile kendisinin yü­rüttüğünü; bu arada üniversitenin avukatı Vangel Bertunidis'in Yaka köylerini dolaşarak üniversite için 200 dönümlük kadar bir araziyi köylülerden satmalarını istediğini; ancak tarla satmak isteyenin çıkmadığını; bir gün Rodop vali vekili Yapıcakis'in kendisini çağırtıp üni­versite kenti için Yaka'dan toprak satın almak istediklerini ve satılık yer bulunmadığı tak­dirde zorunlu kamulaştırmaya gidileceğini söylediğini; ancak istenilen arazinin yüz ölçü­münü belirlemeyi redettiğini; kendisinin nahiye müdürü olarak bu bilgileri köylülere ilettiği­ni; ama tarlasını satmak isteyen kimse çıkmadığını; zaten arazinin parçalı olup, herkesin beş on dönümlük, en 'çok yirmi dönümlük tarlası olduğunu ve kimsenin tabii olarak bu tek gelir kaynağı toprağı satmaya yanaşmadığını; bu toprak satın alma hikayesi daha tazey­ken ve kapanmamışken Asomatos nahiyesine Komotini belediyesinden Komotini şehir pla­nının genişletilmesi ve kapsamına kamulaştırmaya karar verilen Yaka tarlalarının da gir­mesine dair evrak geldiğini; bu arada kamulaştırma ilanının yerel gazetelerde yayımlana­rak köylülerden belirli bir süre içinde topraklarını üniversiteye satmalarının, yoksa zorunlu kamulaştırmaya gidileceğinin duyurulduğunu anlattı. Hakkı Emin, Asomatos nahiye mecli­sinin Komotini belediyesine gönderdiği red cevabını nahiye meclisi tutanağı kopyesinden okudu. Asomatos nahiye meclisinin, 22-11-1982 tarihli toplantısında, nahiye yöresinden bir bölgenin Komotini şehir planı içine girmesine dair belediye meclisinin aldığı kararı na­hiye olarak reddettiğini açıkladı.
Divan Başkanı İbrahim Onsunoğlu, Hakkı Emin'den Komotini Belediyesinden gelen evrak ile nahiye meclisinin ilgili tutanağından birer kopyeyi başkanlığa bırakmasını istedi ve Hakkı Emin başkanın bu önerisini kabul etti. (Söz konusu kopyeler başkanlık dosyasında kaldılar.)
Hakkı Emin, nahiye başkanı olarak ve kendi öncülüğünde kamulaştırmaya karşı yapılan çeşitli girişimleri anlatırken, eski nahiye idaresinin üstüne düşen mücadeleyi vermediğine dair kimi suçlamalara hedef olduğunu söyledi. Müdahale eden başkan ibrahim Onsunoğ­lu, nahiye eski müdürü Hakkı Emin'in konuşmasına bir savunma havası vermeye başladı­ğını; burada kimsenin bu niye yapılmadı diye nahiye eski meclisine bir eleştiri yöneltmedi­ğini; zaten eski meclisin ne yaptı, ne yapmadı, ne yapması gerekirdi diye herhangi bir ko­nunun tartışılmadığını ve tartışılamayacağını; bilindiği kadariyla eski meclisin üstüne dü­şen görevleri layıkıyla yerine getirmiş olduğunu; bazıları tarafından amaçlı çıkarılmış bu dedikoduları burada unutmasını kendisinden rica ettiğini; ve konuşmasının devamında bu söylediklerini göz önüne almasını istediğini söyledi.
Hakkı Emin, kamulaştırma konusunda Müftülükte toplantılar yapıldığını, heyetler oluştu­rularak Atina'da ilgili bakanlara şikayete gidildiğini; ilgili makamlara muhtıralar yazıldığını; üniversite kenti için başka yerler gösterildiğini ve önerildiğini; son olarak kamulaştırmanın Asomatos asfalt yolunun altına kaydırılmasının önerildiğini ve bu konuda mühendis Ahmet Üntirenli'nin asfalt yolun altındaki 'Çayırlıklar' diye anılan yerin planını çıkarıp bu planın istem üzerine ilgili yerlere sunulduğunu, ancak bu önerilerden hiçbirinin kabul edilmediği­ni; konunun Komotini'de Bidayet ve istinaf mahkemeleri ile bir de Atina'da Danıştay'da görüşülmesi yanıyla bilgi veremeyeceğini; yetkili kişinin dava avukatı Mehmet Müftüoğlu olduğunu; son olarak kendisinin seçim öncesi Aleksandrupolis'e propaganda konuşması­na gelen başbakan vekili Papakostandinu'ya kamulaştırmanın yeniden gözden geçirilme­si için bir muhtıra verdiğini; bütün bu mücadeleden bir sonuç alınamadan bugüne kadar gelindiğini anlattı. (Bu muhtıranın da bir kopyesi divan başkanlığına teslim edilmiştir.)
İbram Onsunoğlu, Asomatos nahiyesi eski müdürü Hakkı Emin'in çok yararlı bilgiler ver­diğini ve cemaatı aydınlattığını; şimdiden sonra yürütülecek mücadelede "Yaka tarlaları" davasında bütün bilgilerin ve ilgili evrakların gerekeceğini; bu yüzden bunların divan baş­kanlığında toplanmasının yerinde olacağını; davanın en yetkili kişisi olarak avukat Mehmet Müftüoğlu’na baş vurulması gerektiğini; yapılacak mücadelede davanın bütün ayrıntılarıyla bilinmesinin şart olduğunu; onun için şu öneride bulunacağını söyledi: "Karar alalım. Müf­tüoğlu, davanın onun elindeki evraklarını divan başkanlığına sunsun. Ayrıca davanın bugüne kadar geçirdiği safhaları anlatan bir rapor yazmasını kendisinden rica edelim." Baş­kanın bu önerisi oy birliğiyle kabul edildi. (*)
Hakkı Emin'e topluluktan sorular yöneltildi. Orhan Hacıibrahim, komotini belediyesi ile Asomatos nahiyesi arasında geçen yazışmalar hakkında, ayrıca burada Rodop vilayeti­ne yapılan girişimlerle ilgili daha ayrıntılı bilgi istedi. Hakkı Emin, Komotini belediyesinin, Asomatos nahiyesine ait yöreden üniversite için kamulaştırılmasına karar verilen yerleri bakanlığın önerisiyle şehir planına dahil etmeyi oy birliği ile kararlaştırdığını; nahiyeye da­ha önceden bu konuda bilgi verilmediğjni; Asomatos nahiyesi yöresinin o bölümü Komoti­ni belediye meclis kararıyla Komotini şehri sınırlarına dahil edildikten sonra belediyenin bir yazıyla durumu nahiyeye bildirdiğini ve bu kararı onaylamasını istediğini; nahiye mecli­sinin ise bu öneriyi 6'ya 3 çoğunlukla önce reddetiğini ve daha sonra bu karara itiraz ettiği­ni söyledi. Vilayete yapılan girişimler konusunda vali Foteas'la ilk defa temas edildiğinde­ kendisine köylülerce imzalı, Yaka'da hangi nedenlerle kamulaştırma yapılmamasını iste­yen bir muhtıranın sunulduğunu anlattı.
Naim Kadıoğlu, Komotini Belediyesi'nin, itirazdan sonra şehir planını nasıl genişletebildiğini ve böylece Asomatos nahiyesinin haklarının çiğnediğini ve dolayısıyla nahiye nasıl bertaraf edilerek belediye kararıyla kamulaştırmaya gidildiğini, ayrıca hükümet makamla­rıyla köylü arasındaki yazışmalardan ve temaslardan ne sonuçlar alındığını sordu. Hakkı Emin: "Kamulaştırmayı Komotini belediyesi değil, devlet yapmıştır. Daha önceden ilgili ara­zinin Komotini şehri sınırları içine dahil edilmesiyle, nahiye olarak bizden gelebilecek iti­razlar önlenmek istenmiştir. Nitekim Komotini belediyesi artık kendisinin buyurduğu bu ara­ziye üniversite sitesi yapılmasını oy birliği ile uygun görmüştür. Nahiyenin, komotini bele­diyesinin kararına yaptığı itiraz reddedilmiş ve usulen görüşülmemiştir bile. Hükümet ma­kamlarına yapılan yazılı müracaatlara ise cevap gelmemiştir."
Bir başka soru üzerine Hakkı Emin: "Köylüler, kamulaştırmanın şimdiki verimli toprak­lar yerine asfaltın altında tütüne elverişsiz çayırlıklara kaydırılmasını önerdiler. Bu, o za­man bir muhtırayla ilgili bakanlıklara sunuldu. Ardından vali Foteas bizi davet etti. Ben müttü ve Hafız Yaşar gittik. Foteas şunları söyledi: Yeri değiştirme imkânı var. Ama biz ikinci bir kamulaştırmaya gidemeyiz. Köylü kendi arasında anlaşırsa, bu olabilir. Vali böyle konu­şunca, biz girişimlere başladık. Çayırlıkların planını istediler. Plan, mühendis Ahmet Ünti­renli tarafından hazırlandı ve vilayete sunuldu. Baştan bir süre cevap çıkmadı. Sonra bu teklif de reddedildi. Üniversite ille de bugünkü arazi üzerine yaplacaksa üç yüz beş yüz dönümlük yer kamulaştırılsın dedik, yine de 3200 dönümlük yer kamulaştırıldı.”
Başka soru sormak isteyen çıkmayınca, divan başkanı, Evlalon direnişi tecrübesini anlatmak üzere sözü avukat Orhan Hacıibram'a verdi. O. Hacıibram, devletin, Evlalon köylü­lerinin işledikleri topraklar üzerindeki köylülerin mülkiyetini inkâr yoluna gittiğini; ardından köylülere topraklarından ve evlerinden çıkmayı emrettiğini; buna mahkeme yoluyla itiraz edildiğini; ancak çeşitli olaylarla yönetim makamlarınm iyi niyetten çok uzak bir yaklaşımla konuyu ele alışlarının apaçık ortaya çıktığını; sonunda köylünün direnişe geçmekten baş­ka çaresi kalmadığını; direnişle Evlalon davasında köylünün haklılığının duyulduğunu; Yönetimin ayıbının ifşa edildiğini yargı yollarının henüz tüketilmediği halde ve bugün davanın mahkemede yeniden görüşülmesi beklenirken, Evlalonluların hep birlikte giriştikleri ve çeşitli safhalardan geçen direnişlerinin ardından kovuldukları topraklarını işlemeye yeniden başladıklarını ve mücadelenin devam ettiğini anlattı. Direnişin programsız başladığını; bir şekil kazanması için çok uğraşıldığını; bir sürü engeller ve eksikliklerle karşılaşıldığını; Azın­lıkta ilk kez yapılan böyle bir direnişin, köylülerin kadın, erkek, çocuk, genç, ihtiyar hep birlikte günlerce Ksanthi şehir meydanında oturuşu, yürüyüş, mücadelenin nedenlerini anlatan broşürler, gazetecilere demeçler, uluslararası yankı ve destekleme, bütün bunların bugün bize çok şeyler öğrettiğini ve tecrübeler kazandırdığını soyledi. Yaka tarlaları konusunda haksızlığa uğrayan köylü mücadelede kararlıysa, direnişe geçerse, Evlalon tecrübesinden, her ne kadar iki davanın içeriği birbirinden değişikse de yararlanılabileceğine inanıyorum. Köylü kendi davasını herkesten daha iyi ancak kendisi yüklenebilir. Yakanın dışından gelecek desleklemenin önemi olmakla birlikte, mücadelenin yürümesi için en gerekli faktör, Yakalının kendisinin mücadele kararlılığıdır ve inisiyatifi kendi elinde tutmasıdır.
Ksanthi eski milletvekili bay Celal Zeybek söz istedi. Celal Zeybek Ya­ka direnişini Evlalon direnişinin devamı olarak gördüğünü, her iki yerde de devlet tarafından azınlık insanının elinden çeşitli bahanelerle, ama kasıtlı olarak topraklarının alındığını; ancak Evlalon davası ile Y:aka davası arasında hukukî açıdan büyük fark olduğunu; bu farkın iyi değerlendirilmesi gerektiğini; kamulaştırma yapmanın devletin bir anayasal hakkı olduğunu, oysa Evlalon’da devletin köylünün elindeki Osmanlı senedini tanımadığını; iki dava arasındaki hukukî farkı unutmamak ve mücadeleyi ona göre bir kanala sokmak gerektiğini söyledi.
Orhan Hacıibram: “İki dava arasında hukuken fark vardır. Ama konu bu değil. Konu başka ve bu açıdan iki dava arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü Evlalon’da da, Yakada da Yöne­tim, bahaneler değişik te olsa, Azınlık köylüsünün elinden toprağını almak istemektedir. Orada bir başka kalıp, burada bir başka kalıp uygulanmıştır belki ama kasıt aynıdır. Önemli olan yönetimin niyetidir. Ve bu, Evlalon'da da, Yakada da aynı niyettir."
Milletvekili Ahmet Mehmet: "Celal Zeybek işin hukukî tarafına değindi. Ama ben davet edilenler arasında hukukçularımızı göremiyorum. Çağrılıp ta gelmedilerse, acaba niye gel­mediler? Davet edilenlar arasında başkalarını da görmüyoruz. Müftü Libya'daymış, ama Müftülükten başka kimse de yok. Avukatlara gidelim, gelmeleri için uğraşalım. Onlar yok­ken görüşme olur mu? Divan başkanı: "Avukatlar davet edilmişlerdir. Kimileri gelmemiş­se, özürleri olsa gerek. Müftümüzün burada olmayışı nedeniyle toplantıda hazır bulunma­yışı eksikliktir." Milletvekili Ahmet: "Ama avukatlar olmadan, müftüler olmadan toplantı ya­pılmamalıydı, ertelenmeliydi." Divan Başkanı: "Toplantıyı köylüler yapmaktadır, Davet edi­lenler arasından icabet edemiyenler çıkmış olabilir. Bu erteleme nedeni teşkil edemez. Daha doğrusu. toplantıyı düzenleyen köylüler için erteleme nedeni teşkil etmemiştir."",
Milletvekili Hafız Yaşar Mehmetoğlu söz istedi. Hafız Yaşar: "Yaka tarlaları davasıyla başından beri ilgilenenler arasında ben de varım. Kamulaştırmadan sonra müftülükte ko­nuyla ilgili toplantılar yapılmıştı. Ben size ilgili bir hatıramı nakletmek istiyorum. Durumu şikayet etmek üzere Müftülükte Atina'ya gidecek bır heyet teşkil edildi. Heyette ben de vardım. Aramızda iki teklif üzerinde anlaşmaya varılmıştı: 1) Üniversite sahası çayırlara kay­drılsın, 2) Bu olmazsa kamulaştırılan arazi 500 dönüme düşürülsün. Atina'da zamanın Dışişleri Bakanı Ralis'le görüştük, 500 dönüme düşürülmesi teklifini reddetti. Üniversite sa­hası için çayırlığın seçilmesi teklifini tartışır göründü. Ama öyle şartlar öne sürdü ki, bana göre hiçbir açık kapı bırakmadı. Kısaca ben bu görüşmeden hiçbir şey kazanılmadığı inti­basıyla otele geldim. Orada konuyu tartışırken heyetteki bazı kişiler, Ralis'in bizi büyük bır anlayışla karşıladlğını, tekliflerimizi çok ciddi bir şekilde ele aldığını ve çok ümitli olma­mız gerektiğini söylüyorlardı. Ben fikrimin menfi olduğunu söyledim. Keşke yanılmış olsay­dım. Ama o günden bugüne geçen zaman içinde ne yazık ki hiçbir müsbet gelişme olma­dı. Bugün üniversite sahasında çalışmalar başlamıştır. O kişiler yine ve hâlâ Yaka tarlalarının kaybedilmediğini iddia ediyorlar. Bu, niye böyle oluyor, anlamıyorum. Şimdiye kadar toplantılar hep Müttülükte ve müftü başkanlığında yapılırdı. Bu toplantı Thamna'da yapılı­yor. Müttümüzün Libya'dan dönmesi beklenebilirdi. Biz davetiye aldık ve geldik. Toplantı­yı niye yapıyoruz, bilmiyorum. Kendi kendime soruyorum, acaba bir karar var da bu kararı uygulamak üzere mi toplandık? Yoksa burada mı bazı kararlar alacağız? Bir de şunu söyleyeyim. Yaka tarlaları davası benim için kapanmamıştır. Sizin için nasıldır, onu da sizden dinleyeceğim."
İbrahim Onsunoğlu, Hafız Yaşar'a hitaben: "Bu sorularınıza cevap verecek en uygun ki­şi belki ben değilim. Çünkü Yakalı değilim ve toplantıyı da ben düzenlemiyorum. Ama top­lantının nüfuzuna gölge düşürebileceğini sandığım için, samimiyetle ifade ettiğiniz kuşkularınıza karşı gelmek, onları aydınlatmak divan başkanı olarak önce bana düşüyor. Gönde­rilen yazılı davetiyelerın de altında yazılı olduğu gibi, toplantıyı kamulaştırmadan zarar gören Asomatos nahiyesi ahalisi adına Thamna Cemaati yapıyor. Bu toplantı, daha önce Müftülükte yapılanlara bir sagısızlık ifadesi değildir. Müftülükte yapılan toplantılara hepimizinzin saygısı büyüktür. Müftütükteki top­lantılara seçkin kişiler, toplum adamları katılıyor. Bugün ise burada köylünün kendisi, da­vasını herkesin katıldığı bir toplantıda görüşmek istiyor. Buraya daha önceden alınmış bir kararı uygulamaya veya uygulatmaya gelmedik. Hiç olmazsa benim alınmış bir karardan haberim yok. Böyle bir şey olsaydı, bana bildirilmiş olması gerekirdi. Hem bu nasıl bir ka­rar olabilir ki? Karar alırsak, hep birlikte alacağız, ben de beraber, siz de beraber. Yalnızca bir kararı, önceden var olan bir kararı, hepimiz daha baştan biliyoruz. O da, ne şartlar al­tında olursa olsun, Yaka tarlaları haksızlığına karşı mücadele kararıdır. (Divan başkanı ce­maata hitaben) Burada Yaka tarlaları haksızlığına karşı mücadelede kararlılığımızı vurgu­lamak üzere toplandık. Oy birliğiyle, hep bir ağızdan karar verelim ve bağıralım kararlıyız diye. Soruyorum, mücadelede kararlı mıyız?
Hep bır ağızdan "KARARLIYIZ" diye bağrıldı.
Milletvekili Ahmet: "Deminden beri burada düşünüyorum. Acaba avukatlar niye gelme­ di? Üstelik mütfü yok, Müftülükten başkası da gelmemiş. Daha başka tanıdık yüzleri de göremiyorum. Acaba bu kişiler davet edilmediler mi?" Divan başkanı: "Milletvekilimiz dönüp dolaşıp hep aynı konuya geliyor. Müsaadenizle kimi açıklamalar yapayım, önce müftü ile ilgili Müftünün yokluğuna Hafız Yaşar da değindi. Bu toplantıyı düzenlemekle Müftülük makamına sanki saygıda kusur edildi diye bir suçlama yapılmak isteniyor gibime geliyor." Milletvekili Hafız Yaşar: “Suçlama yok. Müftünün başkanlığında yapılacak toplantının nü­fuzu büyük ve ağırlığı daha çok. Ben bunu hatırlatmak istedim." Divan Başkanı: "Gözle­minize itirazım yok; Ama müsaade ederseniz ben izlenimimi açıklayayım. Öyle gibime ge­liyor ki, kafalarda şöyle bir soru yaratılmak isteniyor: Acaba burada bu toplantıyla Müftülük makamı aşılmış olmuyor mu? İşte bu soruyu sormak yanlış. Karşılaştıkları bir sorun hak­kında, o sorunu kendi aralarında tartışmak, çözüm yolları aramak ve mücadele etmek için ilgili yurttaşlar, soydaşlar toplantı yapabilirler. Azınlık sorunlarını, azınlık insanını içine alan sorunları Müttülükte Azınlık ileri gelenleri arasında görüşmek gerçi bir gelenek olmuştur. Ama bu, demek değildir ki, soydaşlar kendi sorunlarını kendi aralarında tartışmamalıdırlar. Tersine tartışmalıdırlar. Böyle toplantılar düzenlemelidirler. Düzenleyebilirler. Azınlık ileri gelenlerini de çağırabilirler. burada da öyle olmuştur. En başta müftüler davet edilmişler­dir. Komotini müftüsü yurt dışındaymış. Bugün toplantı olacağına dair haberler halk ara­sında daha önceden yayıldığı için ve halk toplantıyı sabırsızlıkla beklediği için, müftünün burada bulunmadığı öğrenildikten sonra bile toplantıyı ertelemek ve müftüyü beklemek yö­nüne gidilmiştir. Gerçek budur. Lütfen bu konuya bir kere daha değinmeyelim."
Milletvekili Ahmet: "Bu toplantıya herkes çağrıldı mı?" Divan Başkanı: "Davetlileri ben tespit etmedim, bilmiyorum." Bu arada köylülerden biri kendilerine yazılı davetiye gönde­rilmiş kişilerin adlarını içeren bir kataloğu divan başkanlığına sundu. Başkan: "Elimde ken­dilerine davetiye gönderilmiş 58 isim var, okuyayım mı?" Başkan Onsunoğlu, cemaatin "okuyun" demesi üzerine katalogtaki isimleri yüksek sesle okudu. Başkan: "Kuşkuların burada tüketilmiş olmasını dilerim. Lütfen kısır tartışmalara girmeyelim. Mücadelemizin amaçları neler olmalıdır, ne istemlerde bulunmalıyız? Görüşmemiz gereken başlıca konulardan biri bu. Görüş beyan etmek isteyen var mı?
Topluluktan bir yurttaş: "Biz tazminat istemiyoruz. Toprak yerine bize işlemeye toprak verilsin." Bir başka yurttaş: "Tarlalar dört senedir işlenmiyor boş. Yazık değil mi? Biz işle­yecek toprak bulamazken oradaki tarlalarımız öyle boş duruyor. Bina yapılmayacak olan yerler bize geri verilsin."
Milletvekili Ahmet söz istedi. Ahmet, divan başkanına hitaben: "İyi başkanlık yapmıyorsu­nuz. İnsan ayırıyorsunuz. Daha önce ben görüşülmek üzere bir teklifte bulundum. Görüş­meye getirmediniz. Divan başkanı; "Anlayamadım, nasıl bir öneri sundunuz, ne zaman?"
Milletvekili Ahmet: "Müftüler ve avukatlar gelmedikleri için toplantının ertelenmesini teklif ettim. Görüşmeye getirmediniz." Başkan Onsunoğlu: "Bunun bir öneri olduğunu söy­lemediniz. Müttüler konusunda gereken açıklamaların yapıldığını sanıyorum.Tatmin olup olmamak size bağlı. Davete bazı avukat arkadaşlar icabet edememiştir. Avukat olarak Or­han Hacıibram burada. İhtiyaç hissederseniz, hukukî danışman olarak Orhan'a başvurabi­lirsiniz. Orhan'ın her seferinde sizi aydınlatacağından emin olabilirsiniz. Hem bazı kişilerin toplantıda bulunmayışını ikide birde vurgulamanız neden? Onlardan cesaret mi almak istiyorsunuz? Yaka tarlaları konusunu tartışmakta kendinize güveniniz mi yok? Biz Ahmet'i öyle tanımıyoruz. Sonra iyi başkanlık yapmadığımı söylediniz. Acaba bu bir güvensizlik öne­risi midir?" Milletvekili Ahmet: "Evet" Divan Başkanı: "Peki. Bu en tabii hakkınızdır. Top­lantıyı yönetişimden memnun olmayan herkes, isterse, her an başkanı değiştirmek için baş­kanlık aleyhinde güvensizlik önerisi sunabilir. Kararı halk meclisi verecek. Milletvekili Ah­met'in toplantı başkanlığı aleyhindeki güvensizlik önerisini oylamaya koyuyorum. Komşu­lar! Benim divan başkanlığında kalmamı istiyor musunuz, istemiyor musunuz?" Hep bir ağızdan: "İSTİYORUZ". Başkan, milletvekili Ahmet'e hitaben: "Başkanlık aleyhinde sunduğunuz güvensizlik önerisi, sizin dışınızda, oy birliğiyle reddedilmiştir."
Doktor Mustafa Mustafa söz istedi. Mustafa: "Üniversite için kamulaştırmada topraksız kalan Yakalı köylülerin bu mücadeleci toplantısını saygıyla selamlarım. Köylünün kendi ka­derini kendisinin tayin edeceğini anladığını gösteren bu toplantının bu bakımdan anlamı ve önemi büyüktür. İşi sürekli başkalarına aktarmak eğiliminden artık vaz geçilmeye baş­landığını gösteriyor, bugünkü bu halk meclisi. Mücadeleyi yürütecek olan asıl köylünün ken­disidir, karar almak ta önce onun hakkıdır ve görevidir. Toplumda ileri gelenler size ancak destekçi olabilirler. Yardım ederler, yol da gösterebilirler. Ama kararı önce siz vereceksi­niz, mücadeleyi siz yükleneceksiniz. Biz dayanışmacılar, gerekirse ve bizden istenirse si­ze bilgi vermeye çalışacağız, mücadelenizde yanınızda olacağız. Önce mücadelenin amaç­ları kesin olarak saptanmalıdır. Davanız ne kadar duyulursa, ne kadar yaygınlaşırsa, o ka­dar iyidir. Mücadelenin bu yeni aşamasında yeniden bir kez daha gereken yerlere başvur­mak, üzere köylülerden bir kurul oluşturulabilir. Hazırlanacak bir broşür ile kamulaştırma­nın doğurduğu sorunlar, bizim önerdiğimiz çözüm yolları, çeşitli kuruluşlara, basına, parti­lere, halka duyurulmalıdır. Oralardan destek istenmelidir. Vilayetimiz içinde en başta çiftçi kuruluşlarına ve tarım kooperatiflerine başvurulabilir. Partilere, vilayet kooperatiflerine, üniversite öğrencileri derneğine, gazetelere gidip davamızı anlatabiliriz. Atina gazetelerine yazılar gönderebiliriz. Direniş kararı alınırsa, bu açlık grevi mi olacak, platiyada oturmak mı, yürüyüş mü yapılacak, halk meclisi tarafından kara verilmelidir."
Cemaattan bir köylü: "Geçmişte çeşitli girişimlerde bulunduk bir fayda vermedi. Biz köy­lüler olarak artık direnişten başka bir çaremiz kalmadığına inanıyoruz." Bir başka köylü: "Burada toplantı bitince hep birlikte çıkıp kamulaştırılan tarlaların etrafında yürüyelim.”
Hüsamettin Tevfik: "Kamulaştırılan yerler konusunda bugüne deyin kuşkusuz kimi girişimler yapıldı. Ancak bunlar daha çok azınlık ileri gelenlerinin öncülüğünde çeşitli merciilere gönderilen muhtıralar ve yazılar ve çeşitli yetkili kişilerle yapılan görüşmelerden öteye geçmeyen, "medeni" düzeyde kalan girişimlerden ibaretti. Yargısal başvuruların ise akibeti önceden belliydi, tartışılamaz, çünkü böyle durumlarda Yönetim, konuları oynamaz yargısal kalıp içine yerleştirmeyi iyi bilir. Azınlık insanının toplumsal kavgaların içinde yoğrulmamış olması, deneyimlerinin azlığı ya da hiç bulunmayışı, Yakalıda kendi sorununa kendisinin sahip çıkması gerektiği bilincinin gelişmesini geciktirdi. Onun için baştan hep kurtarıcılar arandı ve tabii kurtarıcı bulunmadığı için, mutlu söz söyleyenlere, geleceği aydınlık gören falcılara inanıldı ve onlara kurtarıcı gözüyle bakıldı. Bu da bugün artık filizlenmeye başlayan yeni bilince ayrıca engel olmuştu. Psikososyolojik komplikasyonlar, bilinç­lenmeye, kuşkusuz içinde yaşanılan toplumsal ve öbür koşullar yön verir, onu hızlandırır ya da yavaşlatır. Yakalı, direnişi daha baştan, korka korka da olsa, tek çözüm yolu olarak düşünmüş ve uygulama yönüne gitmek istemişti. Ama o zaman da yine Azınlık içindeki ki­mi güçler, onlar da kendi saplantılarının tutsağı olarak, direnişten onlar daha çok korktu­lar, bu yetmezmiş gibi bir de korkuttular. Bunlar, azınlık çelişkilerinin sonucuydu, aşılmış olmasını ummak isterim. Geçmiş bir yana, önemli olan bugün bu toplantının böyle başarılı bir biçimde düzenlenmiş olması ve halkın bu düzeye ulaşmış bulunmasıdır. Daha önceden iyice programlaştırılmış olarak köyden vilayete deyin yapılacak bir yürüyüş, valiye ve­rilecek köylülerce daha önceden onaylanmış yazılı bir metinle, sloganlarıyla, pankartlarıy­la, miting koruyucularıyla, bana şimdilik en uygun direniş biçimi olarak görünüyor. Başarımız ve gücümüz oranında sonradan direniş kademeleştirilebilir."
Bir ses: "Toprakları işgal edelim."
Abdülhalim Dede: "Köylü direniş yapmaya gerçekten kararlı mıdır? Baştan kararlıyız di­ye hep bir ağızdan bağırdık. Müslüman gibi acaba kalben de tasdik ettik mi? Zira, direniş kelimesi kullanılmaya başlayalı beri, dikkat ediyorum, birer birer sıvışmalar oluyor. Eğer direnişe başlayacaksak, bu işe bütün bir Yaka olarak girişmeliyiz. Erkeğiyle, karısıyla, ço­cuğuyla. Deneme mahiyetinde toplantıdan sonra camiden kamulaştırılan tarlalara kadar bir yürüyüş yapalım. Var mısınız?"
Halil Salih Haki: "Arkadaşlar, Meşeli bir yaşlıya sormuştum. Sizin köy Batı Trakya'nın en aydın, en ileri ve en sağlam Türk köyü görünümündeydi, niye bozulan ilk köylerden biri oldu? İhtiyar düşündü ve şu cevabı verdi: Köyün bozulmasına tarlalar sebep olmuştur. Tar­lalarımız elimizden alındıktan sonra, köyümüz darmadağınık oldu. Ve ben şimdi size soruyorum: Meşe tarlaları hikayesini içimizden kaç kişi biliyor? O zaman ne yapıldı? Meşe tar­lalarını kurtarmak için kim uğraştı? Müftülerimiz, ileri gelenlerimiz o zaman neredeydiler? Bugün Yaka da aynı sebep yüzünden bozulmak tehlikesiyle karşı karşıyadır. Direnişten başka yapılacak ne kaldı ki!"
Salih Aydın: "Mücadele dört köy halkı tarafından yürütülecektir. Asomatos, Thamna, Ri­zama ve Ayazma. Kamulaştırma bu dört köyü yıkmıştır. Ve kararı bu köylerin halkı vere­cektir. Mücadele kararı, başka yerlerden daha önceden yardım edebileceğine dair vaad verilmesi şartına bağlanamaz. Biz önce mücadeleye başlayalım, sonra yardım bekleyelim." Divan Başkanı Onsunoğlu: "Komşular! Alınan kararları uygulamak için her seferinde bu­gün toplandığımız gibi sekiz yüz, bin kişinin bir araya gelmesi olanaksız. Alınan kararlar paralelinde mücadeleyi koordine etmekle mükellef daha hareketli bir organ oluşturulsun. Bu organın adına mücadele heyeti diyebiliriz. İşleri yürütmeyi bu heyet üstüne alsın. Ve bu heyet, genel kurul, yani buradaki halk meclisi önünde sorumlu olsun. Ne dersiniz?" Oy birliğiyle mücadele heyeti oluşturulmasına karar verildi. Mücadele heyetine önerilen ve seçilen kişiler şunlardır...(*)
Divan Başkanı: "Arkadaşlar! Mücadele heyeti yalnızca kamulaştırılmadan zarar gören Yakalılardan oluştu. Bir de ayrıca Yakalılar dışından, Komotinili ve Ksanthlilerden bir da­yanışma heyeti oluşturulmasını önermek istiyorum. Kabul ediyor musunuz?"
Oy birliğiyle dayanışma heyeti kurulmasına karar verildi. Dayanışma heyetine önerilen ve seçilen kişiler şunlardır: 1) Orhan Hacıibram. 2) Mustafa Mustafa. 3) Abdülhalim Dede. 4) İbram Onsunoğlu. 5) Firuz Boyacı. 6) Ahmet Üntirenli. 7) Mehmet Bağdatlı.
Milletvekili Ahmet Mehmet kendisinin de dayanışma heyetine girmesi önerisini reddetti:
"Milletvekili olarak ben zaten mücadelenin başındayım."
Divan Başkanı: "Komşular! Şimdi direniş biçimi olarak yapılan önerileri bir gözden geçi­relim. Direnişin köyden vilayete kadar yapılacak bir yürüyüşle başlaması önerisi var. Daha sivri direniş biçimleri de önerildi. Yumuşağından sertine doğru onları biraz tartışalım. Bu konuda karşı görüşü olan var mı?" Hep bir ağızdan: "Yok." Başkan: "Köyden başlayıp vilayete kadar sürecek yürüyüş önerisi hakkında görüş beyan etmek isteyen var mı?" Or­han Hacıibram: "Direnişe böyle bir yürüyüşle başlanması bana en uygun geliyor. Yürü­yüş, dükkanların ve vilayetin açık olduğu bir günde yapılmalıdır. Öyle ki, vali de makamın­da bulunsun ve ona daha önce köylünün onayladığı yazılı metin sunulabilsin. Yürüyüşün nasıl yapılacağı konusunda çeşitli ayrıntıların önceden etraflıca tartışılması ve saptanması gerek. Tarih olarak ben şunu önereceğim: Yürüyüş ocak ayının yedisinden önce, yani ta­tiller bitmeden yapılmasın. Tarih olarak ocak ayının yedisinden sonrası saptanmalıdır." Di­van Başkanı: "Komşular! Yürüyüş yapma önerisini karara bağlayalım. Soruyorum, kesin tarihini sonradan saptamak üzere, şimdi prensip olarak, köyden vilayete kadar sürecek bir protesto yürüyüşüne evet mi, hayır mı?" Hep bir ağızdan "evet" diye bağrıldı ve yürü­yüş yapma önerisi oy birliğiyle kabul edildi.
Cemaatten bir ses: "Yürüyüş ne zaman yapılacak?" Divan Başkanı Onsunoğlu: "Bura­dan kasabaya, vilayete kadar yapılacak bir yürüyüş kolay iş değil. Başarısı sıkı hazırlık ça­lışmalarıyla garanti altına alınmalıdır. Yaka davasını anlatan beyannameler hazırlanmalıdır. Yakalının mücadelesi bütün Rodop ilinde ve daha geniş çapta, gerek basın yoluyla ol­sun, gerek kulaktan kulağa, duyurulmalıdır. Dayanışma, destek, ilgi sağlanmalıdır. Pan­kartlar hazırlanmalıdır. Miting sözcüsü, mitingi koruma güçleri seçilmelidir. Valiye sunula­cak metin hazırlanmalıdır. Yürüyüşe katılım çok olmalıdır. Bizim bura ölçülerimize göre katılanlar birkaç bini bulmalıdır. Yürüyüş düzenlemede tecrübeden yoksunuz. Bu biçim mü­cadelelere Azınlık yeni yeni giriyor. Halkımız yürüyüş yapma tecrübesinden yoksun. Onun için hazırlık çalışmaları çok sıkı olmalıdır. Bu işten alnımızın akıyla çıkmalıyız. Bütün bu nedenler yüzünden, bir yandan mücadelemizin amaçlarını bir kez daha görmek, öbür yandan kararlaştırılan yürüyüşü koordine etmek ve kesin tarihini saptamak üzere, bu toptantı­nın devamı olarak ikinci bir toplantı yapılsın. Karşı görüş var mı?" Hep bir ağızdan “hayır!” diye bağrıldı.
Cemaattan bir ses: "ikinci toplantı bir hafta sonra, ocak ayının 2'sinde yapılsın." Baş­kan: "Münasiptir. Soruyorum, öbür hafta ocak ayının 2'si Pazar günü için itiraz eden var mı?" Hep bir ağızdan "hayır" diye bağrıldı. (**)
Divan Başkanı: "O halde halk meclisine duyuruyorum ki, önümüzdeki hafta Pazar günü Ocak ayının 2'sinde ve saat 12.00'de Thamna köyünde ve köy camiinde öğle namazından sonra bugünkü toplantının devamı olan herkese açık ikinci bir toplantı yapılacaktır. Bu ikinci toplantıda, özellikle, kararlaştırılan yürüyüşü düzenleme çalışmaları yapılacak ve yürüyüş tarihi kesin olarak saptanacaktır. Heyetlere seçilen arkadaşlara seslenmek isterdim: Bu an­dan itibaren çalışmalara başlıyoruz. İkinci toplantıyı hazırlama, daha kitlesel bir katılım sağlama, Yaka davasını duyurma ve kamuoyu oluşturma en başta bizim görevimiz..
Bir başka öneri daha var. Toplantı dağılırken direniş kararımızı vurgulamak için küçük çap­ta bir deneme yürüyüşü yapalım diye önerildi. Bu konuda önerilerden biri, kamulaştırılan tel örgülü arazinin çevresinde yürümektş. 3200 dönümün çevresinde yürümek saatler sürer, karanlık basıncaya kadar bitmez. Oysa saat 4'ü geçiyor, dışarıda hava çok soğuk, kar yağıyor, sıcaklık sıfırın altında, üstelik yemek te yemedik, açız ve üşüyoruz. İkinci öneri kö­yün içinde sembolik bir yürüyüş yapmaktı. Ben ikisini de oylamaya koyacağım, ama oyu­mu ikincisine kullanıyorum. Benim oyuma itiraz eden var mı?" Hep bir ağızdan "hayır" diye bağrıldı.
Divan başkanı ibram Onsunoğlu: "O halde bugünkü toplantıyı kapatırken cemaati köyün içinde hemen şimdi yapılacak olan yürüyüşe davet ediyorum. “***”
Thamna 26-12-1982

*Avukat bay Mehmet Müftüoğlu, kendisine başvurudan sonra dava dosyasını divan baş­kanlığına seve seve teslim etmiş, ayrıca dört yıl boyunca yapılan girişilerle ilgili bir rapor hazırlanmıştır. Müftüoğlu'nun verdiği bilgilerden direnişin öbür safhalarında çok yararla­nılmıştır.

* Yönetim, "mücadele heyeti"nde yer almayı yurttaşların kişisel dosyalarına işlenmesi gereken bir öge olarak değerlendirildiği için, zira Asomatos nahiye müdürü bay Mehmet Nuri'ye mücadele heyetinde yer aldığı için vilayetçe hesap sorulmuştur. Bu yüzden, heyet üyelerinin adlarını açıklamamayı uygun gördük. Dayanışma heyetine girenlerin adlarını giz­lemeyişimizin nedeni ise, onların kişisel dosyalarının çok şişik olması yüzünden, o dosya­lara başka bilgi sığacak yer kalmamış olacağını sandığımızdandır.

** Kararlaştırıldığı gibi, ikinci toplantı 2 Ocak’ta yapılmış, 18 Ocak’ta 3’üncü toplantı, 13 Şubat’ta ise dördüncü toplantı düzenlenmiştir. Bu sonuncusunda Yaka davasının camide­ki halk meclislerinde artık görüşülmemesi, onun yerine Müttülükteki toplantılara aktarılma­sı kararı aldırtılmıştır. Yönetimin arzuları paralelinde olan bu kararın ardından Yaka direni­şi de canlılığını geçici olarak yitirmiştir.

*** Toplantı bittikten sonra halk, "HAK VERiLMEZ ALINIR" sloganını haykırarak Thamna sokaklarında yürümüştür.



Azınlıkça
Sayı:32
Eylül 2007
Azınlığın yakın geçmişine bir göz atarken
İbram Onsunoğlu

0 yorum: