SEÇİMLER VE YANGINLAR ve Azınlıkta seçimler


Azınlıkça
Sayı:31
Ağustos 2007

DENGE
İbram Onsunoğlu


Ve Yunanistan’da erken genel seçimler ilan edildi: 16 Eylül 2007. Yanan ormanların çıtırdısından oluşan fon müziği eşliğinde ve, bu yıl yaz mevsiminin aldığı şekliyle ve uzadığı haliyle, yaz ortasında dedirtecek koşullarda. Yalnızca bir aylık, yani minimum olarak belirlenen seçim öncesi dönemini daha da daraltarak ve zorlaştırarak. Bu satırların yazıldığı sırada (30 Ağustos) yangın telaşı yüzünden seçim propagandası ancak başlayabildi ve önümüzde iki haftalık bir süre var.
Türkiye’de yapılan erken seçimleri ve yeni Cumhurbaşkanı seçimini daha yorumlamamıştık, al sana bir erken seçim daha.
Seçimlerin ilanı, Atina çevresinde ve kuzey Mora’da büyük orman yangınlarının çıktığı günlere rastgelmişti. Hemen ardından bu kez güney ve batı Mora’daki görülmedik yeni yangınlarla devam etti, bunları hemen sonra doğu Mora ve Eviya (Eğriboz) adasında çıkan yenileri izledi. Bu yazın aralıksız süren yüksek sıcaklıkların, kuraklığın ve o günlerde esen şiddetli rüzgarların etkisi altında yangınlar birkaç gün içinde korkunç boyutlara ulaştı. Hükümet ve söndürme mekanizmaları gevşek davranmak ve iyi koordine olamamakla suçlanıyor. Bir buçuk milyon dönümden çok ormanlık olan ve olmayan bir alan kısmen veya tamamen yandı, bu arada onlarca köy, bine yakın ev, sayısız hayvan ve zeytinlikler kül oldu, ve 65 kişi yanarak hayatını kaybetti. Yunanistan, AB ülkelerinden ve başka ülkelerden söndürme çalışmaları için yardım istedi, ulusal yas ilan edildi.
Bu yaz tüm Akdeniz ülkelerinde büyük orman yangınları çıktı, Türkiye de dahil, hele Portekiz ve İspanya’dakiler Yunanistan’dakiler kadar kapsamlıydı. Ama burada tragedya ve yas, ve onlara eşlik eden abartılar ve yaygara, yaşamın vazgeçilmez öğelerini oluşturuyor ve yaşanan felaketlerin gerçek boyutları dışına çıkıyor sık sık. Komplo teorileri de üretilmeden edilemezdi. “Yunanistan, nereden geldiği bilinmeyen bir saldırının hedefini oluşturuyor.”, “Yeni tür bir terörle karşı karşıyayız.” vb.
Yangınlar daha iyice söndürülmeden zarar gören bölgeler için büyük bir yardımlaşma ve dayanışma kampanyası başlatıldı, Hükümet birkaç gün içinde ve daha önce görülmedik bir ivediyle zarar gören halka, başka yardım ve kolaylıkların yanında, para dağıtma kararı aldı. Bizim Dayanışma Kurulu da yardım kampanyası açtı. Bu satırların yazıldığı sırada Mora ve Eviya’da yer yer yangınlar yeniden şiddetlenip bazı köyleri tehdit edecek büyüklüğe ulaşırken, banka gişelerinde Hükümetin vaadettiği parasal yardımı almak için uzun kuyruklar oluşuyor. Yangınlardan zarar görmeyen ilgisiz kişilerin de bu düzensizlik ve denetimsizlikten yararlanıp para almaya koştukları ve kimilerinin bir yerine birkaç kez aldıkları şikayetleri işitilmeye başladı bile.
Manzara bize 1974 yazında Trakya’da yaşananları çağrıştırıyor. Kıbrıs olayları ve genel seferberlik yüzünden sınır bölgelerindeki ve özellikle Trakya’daki esnafa, esnaf olmayanlara da, istisnasız (azınlık mensupları istisna olmak üzere) para dağıtılmıştı.
Derken seçimler neredeyse unutuldu, partiler ilgili faaliyetlerine ara verdiler. Önümüzdeki son iki hafta içinde seçim propagandalarının canlanması bekleniyor. Kamuoyu araştırmalarında iktidardaki Yeni Demokrasi partisinin PASOK’a %0,5 ile %2 arasında bir fark attığı gözlemleniyor. Şimdi merak edilen, yangın felaketi yüzünden bu farkın kapanıp kapanmayacağı. Herhalükarda 16 Eylül seçimlerinden ortaya çıkacak iktidarın, bu ister Yeni Demokrasi isterse PASOK olsun, Mecliste zayıf bir çoğunluğa dayanacağı konusunda görüş birliği var. Bunun nedenleri, seçim yasasındaki bazı yeni düzenlemeler ve Meclise girmesine garanti gözüyle bakılan beşinci parti, aşırı sağcı LAOS, ve genel olarak küçük partilerin oylarını artırma eğilimi.
Bu genel seçimlerin bir başka özelliği, 1974’ten beri ilk kez Yunan-Türk sorunlarının seçim gündemine girmemiş olması.
***
Azınlık ise seçimleri kendi koşulları içinde yaşıyor. Her zamanki gibi amaçlanan şey, milletvekili seçebilmek, bir veya mümkünse birden çok, iki veya en fazla üç, zira Türk Azınlığının oy potansiyeli 300 üyeli Meclise 3 milletvekili göndermeye yetiyor.
Azınlıktan milletvekili seçmenin önemi ve anlamı özellikle simgesel. Azınlığın kendi başına bir toplum olarak varlığının başlıca siyasî kanıtı ve böyle kalmak için niyet ve kararlılığının başlıca tezahürü. Her defasında bunları göstermek için bir fırsat ve olanak, ve her defasında kazanılması gereken bir bahis. Parlamentoya temsilci göndermek, azınlıksal bir itibar meselesi. Demokratik bir hak, bu hakkı kullanmak meselesi. Ve azınlıksal bir görev. Milletvekili seçmek, kazanılması gereken bir bahis. Bu bahis oy dağılımı gibi nedenlerle kaybedilse bile, onun kadar önemli olan ve kaybedilmemesi gereken bir ikincisi var: azınlık seçmeninin azınlık adayları üzerinde yığışması.
Uygulamada ise milletvekili seçmenin elle tutulan sonuçları her defasında pek cılız, beklentileri karşılamaktan çok uzak. Bunun nesnel nedenleri var, bir azınlık milletvekilinin aşamadığı, aşamayacağı güçlükler. Ama bunların ötesinde yapılabilecek olup ta yapılmayan şeyler var. Burada onlara işaret ediyoruz.
Azınlık seçmeni için milletvekili seçmek azınlıksal bir misyon, seçimlerde sık sık kendisine anımsatılan, yukarıda bizim de yaptığımız gibi, ve seçmen bu misyonunu yerine getirmeye çağrılıyor. Ama milletvekili seçilen azınlıksal misyonunu yerine getiriyor mu, o bilinç ve sorumluluğu taşıyor mu? Yoksa seçmenin ona verdiği sıfatı artık kişisel bir olaymış gibi mi kullanıyor, azınlıksal misyonunu ve toplumsal bağımlılığını unutarak?
Böyle bir genellemeyle geçiştireceğiz şimdilik eleştirimizi, ayrıntılara girmek istemiyoruz, hangi azınlık milletvekilinin kendi döneminde neleri yapması gerekirken ve yapabilecekken yapmadığını saymaya başlayarak.
Eskilerden bir örnek. 1991 yılına dek Azınlık tenkil politikasının ve Büyük Kovma’nın hedefini oluşturmaktadır ve bu arada azınlıksal misyonunu yerine getirip her seçimde parlamentoya milletvekili seçip göndermektedir. Tenkil politikasını durdurmak azınlık milletvekillerinin elinde değildi, biliyoruz. Ancak o umutsuz dönemlerde azınlık milletvekili açısından sonuca gidici mücadele yollarından bir tanesi, Azınlığa yapılan bütün bu baskı ve ayrımları kınayıp protesto mahiyetinde milletvekilliğinden istifa etmekti. Bunu hiçbiri aklının ucundan bile geçirmemiştir. 1982’lerin korkunç koşullarında bu satırların yazarı tarafından bir milletvekiline istifa yolu anımsatıldığında, bu öneri onun kılını bile kıpırdatamamıştır.
Onun için diyorum ki, azınlık seçmenine Azınlıktan milletvekili seçmenin azınlıksal bir görev olduğunu anımsatmakla iyi ediyoruz, ama bu arada Azınlıktan milletvekili adaylarına da kendilerine düşen görevleri anımsatmayı ihmal etmemeliyiz. Ve bu görev, gerekirse milletvekilliğinden istifaya dek uzamaktadır. Çünkü milletvekilliği kişisel bir olay değil, azınlıksaldır. Milletvekilliğini böyle algılayanlara oy verelim.

0 yorum: