BATI TRAKYA’DA ÖĞRETMEN OLMAK ...


Azınlıkça
Sayı:31
Ağustos 2007
Kubbealtı
Hakan Mümin

Bir zamanlar Batı Trakya’da öğretmen olmak, doktor, avukat vs olmaktan daha önemliydi. Öğretmenliğin “kutsal” yönü vardı. Toplumda saygın insandı, öğretmen.
Çalışan öğretmen, çalışmayan öğretmen, azledilmiş öğretmen, fark etmezdi; her biri saygın kişilerdi. Öğrenciler, veliler, halk öğretmenlerine karşı kusur işlememek için en ince hareketlerine dahi dikkat ederlerdi. En azından benim çevremde böyleydi.
O günden bugüne ne ya da neler değişti. Çünkü bugün öğrenci de, veli de öğretmene karşı tavır almış durumdalar. Bunu neden söylüyorum? Açıklayayım. Gümülcine Türk Gençler Birliği’nin bahçesinde sabahları erken, saat dokuz sularında kahvemi içiyorum. Aynı saatte “eylül”e kalmış öğrenciler de kurs saati öncesi kahvelerini yudumluyorlar. Sohbetlerine kulak misafiri oluyorum; o da ne?.. Öğretmenlerine dile alınmayacak küfürler savuruyorlar, hiç de hoş olmayan lakaplarla öğretmenlerini tanımlıyorlar. O anda öğrencilerin bu tutumu, o anda hiç ama hiç hoşuma gitmiyor. Kendi kendime sinirleniyorum. Onlarla konuşmak istiyorum; ama ne konuşacaksın ki!.. Sonra düşünüyorum; neden bu çocuklar bu kadar hırçınlar ve öğretmenlerine karşı bu kadar kin ve nefret besliyorlar... Suç çocukta mı, öğretmende mi?.. Bu soruyu kime sorarsanız sorun herkes kendini haklı görecek ve karşı tarafı suçlayacaktır. Ancak şunu da unutmamak gerekir; ateş olmayan yerde, duman tütemez.

Günümüzde Batı Trakya’da öğretmenlerin yaşamını düşündünüz mü hiç? Öğretmen dediğimiz zaman elinden kitap, gazete, dergi düşmeyen insan aklımıza gelir tabii ki doğal olarak. Çok okuyan, çok yazan insandır öğretmen. Ancak gel gelelim, bizim bu nitelikleri taşıyan kaç öğretmenimiz var? Yok denecek kadar... Olmaması da normal. Çünkü Batı Trakyalı öğretmenler (Türkiye’den mezun olanlar) ekonomik sıkıntı içerisinde. Öğretmen ek iş yapmak zorunda. Batı Trakya’da öğretmen önce çiftçi, sonra öğretmen ya da önce garson sonra öğretmen, önce kasap sonra öğretmen. Neden öğretmenlerimizin çoğu ek işle uğraşıyor? Galiba öğretmenlikten aldıkları maaş az geliyor da, ondan!.. o halde birileri bunu görmeli. Belki yerinde bir söz değil ama, hepimiz biliyoruz ki; “Aç ayı oynamaz.” Ya da başka türlü benzetme yapalım; “Koyun can derdinde, kasap et.”

Söz konusu ekonomik şartlar altında öğretmen nasıl öğrencileriyle bütünleşebilir ki? Eğer bütünleşenler varsa, onları ödüllendirmeliyiz.

Parasal sıkıntı maalesef günümüzde birçok insanımızı “asosyal” yaptığı gibi öğretmenlerimizi de sosyal olmaktan çıkarmıştır. Günümüzde insanımız tiyatro biletini düşünmüyor, akşam yemeğini düşünüyor. Konsere gitmeyi değil de, konser alanında kiraz, kaynamış mısır satmayı düşünüyor. Bizim insanımız böyle işte!.. Huzursuzuz. Öğretmenlerimiz kültür – sanat işlerinden elini ayağını çekmiş gibi. Herhangi bir gazetemize, dergimize abone olacak kadar paraları da yok. Durum ortada. Ha!.. burada bir parantez açmak istiyorum; paraları olmadığı için mi yoksa okuma hefesleri olmadığı için abone olmuyorlar?.. Ayrı bir konu bu.

Nereden nereye geldik. Öğrencilerin kendi aralarındaki konuşmadan öğretmenlerin ekonomik sıkıntılarına... Sonra da sosyal yaşantılarına... Sosyal yaşantısı zayıf olan bir kişi topluma ne verebilir ki?.. Hiçbirşey! Sosyal yönü zayıf olan bir öğretmen öğrencisine ne verecek? O da hiçbirşey!.. Bugün bir edebiyat öğretmeni Sebahattin Ali’nin Gümülcineli olduğunu bilmiyorsa, Türkiye’de lise kitaplarında Batı Trakyalı yazardan Mücahit Mümin’in, Rahmi Ali’nin öyküleri okutulduğundan haberdar değilse, bizler öğretmenlerimizden nasıl bir eğitim bekliyoruz ki? Bugün Batı Trakya’da eğitim sorunu yalnız “bina yetersizliği”nden değil, “öğretmen yetersizliği”nden de kaynaklanıyor. Özellikle genç öğretmen arkadaşlarımız kendilerini daha iyi yetiştirmeliler. Biliyorum, onlar bütün iyi niyetleriyle çocuklarımıza birşeyler vermeye çalışıyorlar. Ancak görülen o ki, bu sarf ettikleri gayret sanki yeterli değilmiş gibi... İki yıl İskece Muzaffer Salihoğlu’nda öğretmenlik yaptım. Gördüm ki, öğretmenlerin günlük planları, yıllık planları yok. Durum zannediyorum, Celal Bayar’da da aynı. Oysa bize öğretilen öğretmen yıllık plan ve günlük plan yapmazsa, başarılı olamaz. Daha doğrusu okullarda eğitim olmaz. Bu söz konusu iki plan eğitimin temel direkleridir. Öğretmen günlük planda, dersin amaçlarını, araç-gereçlerini belirler ve öğrenciye dersin hedefleri doğrultusunda ödevler verilir, keyfi ya da gelişine verilmez. Böylece öğrenciyi ölçme ve değerlendirme daha kolay sağlanır. Tabi, okullarımızı denetleyen olmayınca günlük ya da yıllık ders planına ne gerek var diyeceksiniz. Haklısınız(!) Bu konuda daha fazla ileri gitmek istemiyorum.

Neyse, eğitim konusu, özellikle de Batı Trakya’da çok derin bir mevzu. Bir iki satırla anlatılacak ya da yazılacak bir konu değil. Benim vurgulamak istediğim şu; “büyüklerimiz” okullarımızdaki eğitimi incelerken yalnız bina sıkıntısına takılmasınlar. Eğitimin sosyal yapısını değerlendirsinler, öğretmenlerimizin sıkıntılarını gidermeye çalışsınlar. “Okulsuz öğretmen” olur ama “öğretmensiz okul olmaz” diye düşünüyorum. Kısacası eğitimimizde iyi gitmeyen birşey varsa, bunda büyüklerimiz de, öğretmenlerimiz de, öğrencilerimiz de suçludur. Yalnız bir tarafa yüklenmek bence doğru olmaz.

Yakında yeni öğretim yılı başlayacak. Öğretmenlerimize de, öğrencilerimize de başarılar.

0 yorum: