EĞİTİM ve ÖĞRETMEN


Azınlıkça
Sayı 25
Aralık 2006
Hakan Mümin

Azınlık eğitim sorunu; başlı başına bir sorun. Okuyoruz, duyuyoruz, dinliyoruz ve tartışıyoruz. Ne yazık ki, hep aynı yerde sayıyoruz. Zaman gelip geçiyor ve gelecek nesiller yeşermeden kuruyup gidiyor. Hal böyle olunca, tekrar tekrar oturup düşünmemiz gerekiyor. Ta ki, gençlerimizi yeşertinceye kadar.
Geçenlerde, yerel gazetelerin birinde, kardeşimizin biri, yine eğitimle ilgili bir yazı yazmış. Yazıyı tam okumadım; bilinenleri tekrar etmiş. Sıkıldım. Yok Yunan devlet okullarında Türkçe dersi, yok azınlık çocuklarının yeni okullara ihtiyaç duyduklarını vs. Plak dönüp dolaşıyor, aynı şarkıya takılıyor. Gerçi günümüzde plak da kalmadı ya… Buna “cd” ya da Türk Dil Kurumu’nun deyimiyle “teker çalar” desek daha doğru olur. Azınlık tabii ki, eğitim sorunlarını dile getirecek. Getirmeyecek demiyorum. Tabii ki bu kardeşimiz gibi kardeşlerimiz sıkıntılarımızı, dertlerimizi anlatacaklar, yazacaklar. Ama nasıl yazacaklar? Kendi iradeleriyle yazacaklar. Azınlık çocuklarına yeni okul ya da okullar istiyoruz, demekle kalmamalılar. Yeni okulların yanı sıra, ya öğretmen kadromuz ne olacak? Bizim içimizde her branştan öğretmenimiz var mı ki? Soruyorum; nerede matematik öğretmenimiz, nerede fizik öğretmenimiz, nerede kimyacımız, nerede Türkçe öğretmenimiz ve diğer branşlar? Bu okullara kimler atanacak? Şimdi diyeceksiniz ki yetiştireceğiz. Bu zamana kadar yetiştirememişsiniz de, bundan sonra mı yetiştireceksiniz. Bakın, milletvekilimiz İlhan Ahmet devlet okullarına Türkçe dersinin konmasını istedi. Koydular. Ardından, İlhan Ahmet Türkçe dersinin Türkiye’den mezun olan öğretmenler tarafından okutulacağını duyurdu. Acaba o zaman milletvekilimiz Batı Trakya’da kaç tane Türkçe öğretmeni bulunduğunu ya da bunların Yunan devlet okullarında çalışmak istediklerini sorup araştırdı mı? Bu öğretmenleri karşısına alıp durum değerlendirmesi yaptı mı? Ne lazım ki, böyle bir şey. Kim takar genç öğretmenleri deyip olay geçiştirildi mi yoksa? Galiba öyle oldu. Bunun sonucunda da devlet, Yunan devlet okullarında Türkçe öğretecek öğretmenlerin Atina’daki Doğu Dilleri ve Medeniyeti ile Dimokritos Üniversitesi’nin Karadeniz Dilleri ve Medeniyeti bölümlerinden mezun olanların ancak bu dersi verebilecekleri şartını açıkladı. Başka üniversiteden mezun olanların bu okullara atanması söz konusu olamaz diye de altını çizerek vurgulamışlar. Bütün bu anlattıklarımdan sonra, şunu söyleyebilirim; “kaş yapalım derken, göz çıkardık”. Zaten biz hep böyle yapmıyor muyuz? Hangi işimiz denk ki?..
İnanın her şey saat gibi çalışıyor. Ne ileri ne geri… Kimsenin gıkı çıkmıyor. Her şey yolundaymış gibi yaşayıp gidiyoruz. Azınlık eğitimi yeni okul ya da okullarla çözüme kavuşacak mı ki? Yoksa daha büyük bir kargaşa mı oluşturacak. Bunu “uzmanlar” tekrar düşünsün. Bugün azınlığımızın iki ortaokul–lisesi var; biri Gümülcine’deki Celal Bayar, diğeri de İskeçe’deki Muzaffer Salihoğlu (aslında Rıza Kırlıdökme desek daha iyi olur). Bu iki okulumuzda da Türkiye mezunu Batı Trakyalı Türk öğretmenlerimiz var. Ne güzel!.. Ancak güzel olmayan bir yanı da var ki, buna herkes göz yumuyor. Nedir bu güzel olmayan. Anlatayım. Düşünün, Celal Bayar’da öğretmensiniz, bir başkası da Muzaffer Salihoğlu’nda. Sizin okulunuzdan aldığınız maaş, diğer okuldaki meslektaşınızın aldığından çok daha fazla. Enteresan değil mi? Oysa ikiniz de aynı görevi yapıyorsunuz, aynı zamanda emekli olacaksınız ve siz diğer meslektaşınızdan daha fazla emeklilik maaşı alacaksınız. Emeğe karşı, öğretmenler arasında haksızlık olmuyor mu? Siz bu şartlarda öğretmenlik yapar mısınız? Ben yapmam. Emek kutsaldır. Hele gene öğretmenlik bambaşka bir şey; gurur ve güç isteyen bir meslek. Bugün ortaokul–liselerimizdeki durum bu. Ne yazık ki öğretmenlerimiz arasında gözle görülen bir eşitsizlik var. Bunların çözüme kavuşması lazım. Öğretmenlerin ekonomik sorunu olmamalı. Bugün öğretmenlerimiz yalnız ve yalnız eğitimle ilgilenmelidir. Ancak ne yazık ki, ekonomik sıkıntılar yüzünden öğretmenlerimiz tarla işleriyle uğraşıyor, diğer yandan hanımının üzerine bir dükkan açıyor ve ticaretle uğraşıyor, kimileri de garsonluk yapıyor. Öğretmen okul dışı vaktini böyle değerlendiriyor. Hani öğretmenin “yıllık plan”ı, hani “günlük plan”ı. Ön hazırlık çalışmaları nerede? Yok! Olmaması da doğal! Çünkü dedim ya; eşitsizlik, yani öğretmene yapılan saygısızlık.
İlk önce çuvaldızı kendimize batırmamız gerekiyor. Biz azınlık olarak hep suçu başkalarında aradık. Bizi yöneten kendi insanımızın, hiç mi hatası olmadı? Olmuştur tabii ki. Burada, biri karar alır, diğerleri de bu kararı uygulamak zorunda bırakılır. Galiba esas sıkıntı da burada. Kraldan kralcı kesilmek gibi bir şey…
Bir şiir şöleninde şair İlhan Berk, bize “Niçin Yunanca şiir yazmıyorsunuz?” diye soruyor. Evet, niçin yazmıyoruz? Niçin sıkıntılarımızı, acılarımızı, dertlerimizi Yunanca anlatmıyoruz. Belki o zaman bizleri daha iyi anlarlar; Yunanlılar.
Biliyorum, yukarıdaki paragrafın yazdıklarımla ya da anlattıklarımla ilgisiz. Ama ben biraz da sanata değinmek istedim. Yazımı bu şekilde bitirmek istiyorum. Görüşmek üzere. Yeni yılınız kutlu olsun.

0 yorum: