Azınlıkça
Sayı: 42
Aralık 2008
Aydın Bostancı
bostanciaydin@yahoo.com
Makaleyi Azınlıkça'da yayımlanan şekliyle PDF olarak okumak için TUŞLAYINIZ
Dünyada belkide en çok konuşulan ve tartışılan kavramlardan birisi de demokrasidir. Siyasilerden eğitim çevrelerine herkes demokrasi kavramını kendine göre yorumlamakta ve demokrasi etrafındaki hak ve özgürlükleri de buna göre belirlemektedir. Ülkemiz Yunanistan’daki özellikle demokrasiye geçiş sonrası yetişen nesil incelendiğinde modern demokrasi anlayışının nasıl şekillendiği biraz olsun görülebilir.
6 Aralık tarihinde Aleksis Grigoropulos adlı 16 yaşında bir gencin polis kurşunuyla hayatını yitirmesinin ardından tüm ülkeyi saran ve 10 güne yakın süren çatışma şiddet ve yağmalama olayları hala etkisini sürdürmeye devam ediyor. Aleksis Grigoropulos’un yaşamını yitirmesi sonucu gelişen olaylar başta Atina ve Selanik olmak üzere Kuzey Yunanistan, Mora ve adalara sıçradı. Olaylarda binlerce gösterici polis karakolları, kamu binaları ve ülke geneli 50’ye yakın bankayı ateşe vererek ülke milyonlarca evro zarara uğratıldı. Hükümet çevrelerinden yapılan açıklamalara göre ülke genelinde meyadana gelen tahribatın 50 ile 60 milyon evro civarında olduğu tahmin ediliyor. Olaylar esnasında zarara uğrayan her bir dükkan sahibine hükümetin 10 bin evro para yardımında bulunacağı açıklanırken zararları 10 bin evrodan 200 bin evroya kadar olanlara 30 yıllığına faizsiz olarak kredi verileceği belirtildi. Fakat henüz protestolar sona ermiş değil. Bununla birlikte orta öğretim ve üniversite öğrenci grupları ise proresto gösterilerini Noel’e kadar sürdüreceklerini, derslere girmeyerek okulları ve yolları işgal etmeye devam edecklerini belirtiyorlar. Aleksis Grigoropulos’un ölümüne sebep olan mermi üzerinde yapılan verilerin, doku mikro zerreleri dışında beton örneğine de rastlandığı bunun ise kurşunun Grigoropulos’a saplanmadan önce çevredeki binalardan birine çarpmış olma ihtimalini gündeme getirdiği belirtiliyor. Olayın aydınlatılması prostestoların belki belirli bir oranda azalmasına sebep olabilir.
Değerli Profesör ve aynı zamanda dergimiz yazarlarından sn. Herkül Millas’ın konuyla ilgili 11 Aralık 2008 tarihli Zaman Gazetesinde çok güzel bir yorum yazısı yayımlandı, okumayanlar mutlaka okumalılar. Çünkü Millas olayların gelişim sürecini çok güzel analiz etmiş. Ülkemizde işçilerin, memurların ve öğrencilerin grev işgal ve miting eylemleri artık her yıl alışılmışın da ötesinde adeta bir gelenek halini almış durumda. Bu olay ister istemez yapılması gereken grev eylemlerinin de ciddiyetini düşürüyor. Mesela her yeni eğitim ve öğretim yılında öğrencilerin okul işgalleri buna en güzel örnek. Eğer bir okulda öğrenciler eğitim ve öğretim yılına okullarını işgal etmekle başlamıyorsa, bilin ki orada bir şeyler ters gidiyor demektir. Çünkü okulları işgal etmek için sadece yürütülen eğitim politikaları gibi önemli mevzuların yanısıra okul kantinindeki böreklerin üçgen değil dörtgen olması okulun öğrenciler tarafından işgal edilmesine sebebiyet verebiliyor. Nitekim geçen yıl Dedeağaç’ta bazı lise öğrencileri okul kantinindeki böreklerin üçgen olmasını protesto ederek okullarını işgal etmişlerdi.
Sn. Herkül Millas’ın yazısında da belirttiği gibi bugün her isteyen her istediği yerde ve saatte yolları kapatarak gösteriler düzenleyebiliyor ve diğer vatandaşların günlük hayatı bir an için altüst olabiliyor. Bu sadece kamu hizmetleri trafik veya ulaşım sorunuyla sınırlı kalmayıp bazen elektriksiz, susuz, hatta marketlerden ürünler boşaltılabiliyor. Bütün bunları daha geçen sene tüm ülke yaşadı. Şimdi de sorumsuz bir polis memurunun 16 yaşında bir gence ateş etmesi sonucu ortaya çıkan olaylar ülkeyi adeta bir kaosun eşiğine getirdi. Halk ve özellikle genç kitlelerin demokrasi ve insan haklarına sahip çıkmaları bir ülke için gurur ve övünç kaynağıdır. Fakat gösterilen tepki ve hak arama mücadelesi yakıp yıkarak yağma ederek değil en demokratik yol olan seçim sandığında gösterilmelidir. Yoksa insanların mal ve mülklerini yağma ederek mitingler düzenlemek, ülkeyi sadece kaosa sürüklemekten öteye gidemez. Yağmalama olaylarında kütüphaneler bile ateşe verildi; bu dünyanın hiç bir yerinde görülmüş şey değil. Bu gösterileri düzenleyenlerden bir çoğu belki öğrenci bile değil, fakat yakıp yağmalayarak tepki göstermek haklı mücadeleyi haksız kılar. Şiddet şiddeti doğuruyor. Olaylar ile ilgili siyasi partilerin tutumlarına bakıldığında hükümet partisi Yeni Demokrasi ve anamuhalefet partisi PASOK, birbirlerine sorumluluk isnad ederken Komunist Partisi Genel Sekreteri Aleka Papariga hiç bir şekilde şiddetten yana olmadıklarını defaatle dile getirdi. Göstericilere destek vermek ile eleştirilen Sol İttifak Siriza Partisi Meclis Grubu Başkanı Alekos Alavanos ise şiddetten yana olmadıklarını, fakat sokaklara ve yollara dökülen bu gençlerin de anlaşılması gerektiğini söyledi. Elbetteki gençlerinde anlaşılması gerekli, son dönemlerde ardı arkası kesilmeyen Siemens ve Vatopedio skandalları, siyasilerin isimlerinin bu skandallara karışması ve ardından gelen istifalar, yolsuzluk olayları, işsizlik, ekonomik kriz ve bütün bu geçmiş yılların da biriktirmiş olduğu olumsuzluklar genç insanları yollara dökmüş olabilir ve tepkilerini gösterilerle protestolarla dile getirmeleri en doğal haklarıdır. Ama yıkarak, dökerek yağmalayarak değil; seçim sandığında siyasileri oylarıyla terbiye ederek.
0 yorum:
Yorum Gönder