Azınlıkça
Sayı: 38
Haziran 2008
Fatih Nazifoğlu
Acısıyla tatlısıyla, güzel ve kötü anılarıyla, yüksek ve düşük notlarıyla geçtiğimiz günlerde bir okul yılı daha sona ermiş bulunmakta. Fakat, en büyük heyecanı yaşayan öğrenciler hiç kuşkusuz ki, lise son sınıfında okuyan öğrenci kardeşlerimiz olsa gerek.
Lise son sınıf öğrencileri bir yandan öğrencilik yıllarının en güzel yıllarından sayılan, kalıcı dostlukların kurulduğu döneme veda etmenin burukluğunu yaşarken, öte yandan da ne ilkokula, ne ortaokula, ne de liseye benzeyen üniversite hayatının başlamasını dört gözle beklemekteler. Bu yüzden de Yunan üniversitelerinde okumayı amaçlayan öğrenciler, 20 Mayıs ile 3 Haziran
tarihleri arasında tüm Yunanistan’da gerçekleştirilen “Panhellenik sınavlara” katıldı.
Bilindiği üzere öğrenciler dört bölüm dersi, bir genel ders ve bütün bölümler için aynı olan kompozisyon dersi olmak üzere, toplam altı dersten yazılı sınava tabi tutuldular. Birçok öğrencinin dert yandığı ve başarısızlık oranlarının 54%’lere ulaştığı tarih ve teknoloji bölümünün
matematik dersleri dışında, genelde sınav sorularında sıkıntı yaşanmadı.
Ve bütün öğrenciler sınav sonuçlarını beklemeye koyuldular. Derken, 24 Haziran Salı günü, Eğitim Bakanlığı geçen yıllara nazaran çok kısa bir sürede öğrencilerin sınavlarda elde ettikleri notları açıkladı. Açıkladı açıklamasına da, bu notlar aslında bizim azınlık öğrencilerini pek de fazla ilgilendirmiyor. Sebep Eğitim Bakanlığı’nın azınlık öğrencilerine tanıdığı 0.05%’lik kontenjan imtiyazı.
Azınlık öğrencilerini ilgilendiren, azınlık öğrencilerinin sınavlarda aldığı notlardır. Ne demek istediğimi hemen açıklayayım: Yani, bir nevi azınık öğrencileri kendi aralarında birbirleriyle rekabet içindedirler. O yüzden tercih formlarını doldururken öğrencilerin epey dikkatli olması gerekiyor. Dikkat etmeleri gereken en önemli konulardan bir tanesi şüphesiz tercih formlarını
ellerinden geldiğince boş bırakmamak. Öğrenciler ne kadar tercih yapabilirlerse yapmalıdırlar. Üç beş tercih yapıp “Bunlardan nasıl olsa birine girerim” demeyin sakın, geçmişte bu yüzden üniversiteye giremeyen, senesi boşa giden çok arkadaşlarımız var.
Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus da, tercihlerin sıralaması. Kesinlikle ama kesinlikle, eğer hiçbir bilgiye sahip değilseniz tercih formunu tek başınıza kafanıza göre doldurmayın. Bilirkişilerden, bu okuldaki veya kurstaki öğretmenleriniz olabilir, muhakkak yardım isteyin.
Notlarınızı güzel hesaplayınız, ve en yüksek notu tutturduğunuz bölümleri tercih etmeye çalışınız.
Tercih formları ile ilgili daha detaylı analize girmeden, belki de kafaları en çok kurcalayan konuyu ele alalım.
Peki, hangi üniversiteler tercih edilmeli? Bu soru şüphesiz, bu heyecanı yaşayan ve kararını önceden verememiş, etrafındaki kişiler tarafından bir o tarafa bir bu tarafa yönlendirilmeye çalışan öğrenci arkadaşlarımızın başlıca sorduğu soru. Maalesef, bizim toplumumuzda üniversite denilince hemen akla tıp, hukuk, mühendislik fakülteleri gelir. Biraz zorlarsanız, son yıllarda belki bilgisayar bölümü filan duyabilirsiniz büyüklerimizin ağzından. Dersiniz ki, hiç başka bölüm yok. Vardır da, doğrusunu isterseniz biraz küçümsenir diğer bölümler, pek tatmin etmez kimseyi.
Biraz da hava atmayı sever bizim insanımız, “Gördün mü bak, bizim Hasan Atina’da doktorluk okuyacak, sizinki neydi, biyoloji mi? O da ne?” diye. Mantık hep aynıdır, “Aman oğlum (veya kızım) senin kafan pek çalışi ya, doktor ol kurtar hayatını”. Tamam olsun olmasına da, bu biraz git bakkaldan iki ekmek al demeye benzemiyor mu? Aman arkadaşlar sakın ha, “babam doktor olmamı veya avukat olmamı istiyor” diye tıp veya hukuk fakültelerini seçmeyin. Seçecekseniz,
gerçekten istediğiniz bir bölüm olduğu için, okuyacağınız bölümü başarıyla tamamlayıp mesleğinizi başarıyla icra edebileceğinize inandığınız için seçin. Aksi takdirde alınan karar, çok sağlıksız bir karardır. Böyle yapıp da, altı veya yedi yıl sonra okullarını tamamlayamayıp geri
dönen gençleri gördükçe üzülüyoruz sonra. Tabiî, bu sözlerim küçük yaştan beri bir meslek üzerine hayalleri olan, bunun için ilkokuldan liseye kadar eğitimine önem veren, “kontejanla nasıl olsa biyerlere giririz” deyip boş vermeyen, eğitiminde temelleri sağlam olan ve kendine güvenen arkadaşlarımıza değil.
Elimizin altında internet gibi, tabiri câizse kocaman bir “bilgi okyanusu” var. Tercihler yapılmadan önce, üniversiteler hakkında çok detaylı bilgilere ulaşılabilir. Araştırın ki, sonuçlar açıklandığında, kaydınızı yapmak üzere kazandığınız üniversiteye gittiğinizde, fakülte binasından tututun da göreceğiniz derslere kadar büyük sürprizlerle karşılaşmayasınız. O yüzden kararınızı vermeden önce sorup soruşturmayı, güzelce araştırmayı ihmal etmemek lazım. Üniversiteye girme amaçlarımızdan biri de, öğrenimimizi başarıyla tamamlayıp bize iş imkanları sunacak
“sihirli kâğıdı”, yani diplomayı almak. Ama gel gelelim ki aslında bütün mesele o “sihirli kâğıdı” almakla bitmiyor, belki de asıl o zaman başlıyor. İş bulma konusunda o zamanın şartları çok önemli rol oynuyor. O sebeple, iş bulabilme ve geliri yüksek iş bulabilme açısından üniversite
tercihlerine verilmesi gereken önem biraz daha da artıyor.
İsterseniz gelin bir de uzmanlar ne öneriyor, ne diyor göz atalım. 17 Haziran tarihli Ta Nea gazetesinde yayınlanan bir haberde “Adecco” şirketinin danışmanı M. Arabaci “Şu anda hukuk fakültesi mezunlarının, birçok hukuk fakültesi mezunu olmasından dolayı iş bulmakta,
iş kurmakta ve meslekî açıdan gelişmede zorluk çekmeleri şansa değildir” diye vurguluyor. M. Arabaci bunun yanında mühendislik fakültesi mezunlarının şirketlerde talebin hâlâ yüksek olmasından ötürü 1.400 euroluk ilk maaşla iş bulmalarının ve en önemlisi de ekonomik açıdan gelişmelerinin mümkün olduğunu sözlerine ekliyor. Uzmanlara göre, marketing ve reklamcılık sektörü son yıllarda rağbet gören ve iş imkanları bol olan sektörlerden. “Manpower” şirketinin insan kaynakarı baş danışmanı V. Kusia, Ta Nea gazetesinin aynı haberinde, “İyi veya kötü fakülte yoktur. Bunlar sadece klişe sözlerdir. Görülüyor ki, daha düşük sandığımız bölümler,
başka bölümlere bakılarak meslekî açıdan geleceği daha parlak gözüküyor” diyor. Bu sözlere katılmamak elde değil. Uzmanlar ayrıca gelecekte doktorluk, eczacılık ve diş doktorluğu gibi meslek sahibi olacak kişilerin işsizlik problemi ile karşı karşıya kalacaklarının altını çiziyorlar.
Son olarak, ekonomi uzmanı, ekonomist, diyetisyen, logoterapist, fizik tedavi uzmanı gibi mesleklerin şu anda iş bulma açısından geleceği en parlak gösterilen mesleklerden
oldukları ifade ediliyor.
Öyle görülüyor ki, aslında pek de öyle şipşak yapılacak bir iş değil, ya da öyle olmaması gereken bir iş bu tercih formunu doldurma olayı. Madem ki elimizde kontenjan imkanı bulunuyor, birçok Çoğunluk gencinin hayal bile edemeyeceği üniversitelerde okuma şansına sahip azınlık öğrencisi, o zaman bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmesi gerekiyor.
Son olarak, güzel araştırma yapıp, soruşturup, iki düşünüp bir karar vermenin en mantıklı olacağını hatırlatmakta fayda var. Bence en önemlisi de istediğiniz ama gerçekten istediğiniz bir bölümü seçmek, belki de alınacak en sağlıklı kararlardan biri bu olsa gerek. Zaten istediğiniz bir bölümde okursanız, problem yoktur. İnsan isteyerek ve severek yaptığı bir işin gerek okumak
olsun gerekse meslek olsun, önüne çıkacak bütün engellere rağmen üstesinden gelmeyi başarır.
Peki, hangi üniversiteler tercih edilmeli?
Etiketler: Fatih Nazifoğlu
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder